Eğitimin konusu insandır

A -
A +
Eğitimden maksat, bir insana yalnızca birçok bilgi ezberletmek ve birtakım olayları öğretmek değildir ve olmamalıdır. Bir kişiye “eğitim görmüş insan” denilebilmesi için bu bilgiler kadar, bu bilgilerden süzülen esasları, ilke veya prensipleri de hazmetmiş, gerektiğinde hayatının her safhasında uygulayabilen olmalıdır. Eskiler buna "ilmiyle amil" derlerdi. Biliyor ve bildiğini hayatına uyguluyor.
Eğitimin ne kadar önemli olduğunu anlatabilmek için hayvanlardan da örnek vermek gerekebilir. Hayvanların doğuştan getirdikleri refleks ve içgüdü özellikleri, çocukken hiç eğitim almadan oluşmaya başladığı gibi aynı özellikler yaşları ilerledikçe hiç gelişme veya değişim göstermeden olduğu gibi kalmaktadır. İnsan öyle midir ama? İnsanlar doğduğunda hiçbir bilgi birikimi yok iken önce aileden sonra örgün ve yaygın eğitim dediğimiz çevreden ve okuldan aldığı bilgi ve gördükleriyle bir şekilde gelişen ve olgunlaşan bir varlık olmaktadır. Aldığı eğitime göre günlük hayatımızda kullanabildiğimiz nice alet edevat ve teknolojiyi insanlığa kazandırabilmektedir… İnsanlardaki davranış değişikliği hayatı boyunca sürer. İnsan eğitimsiz yaşayamaz. İnsan, davranışlarının çoğunu başkalarının etkisiyle öğrendiğinde başkalarınca eğitiliyor demektir. Davranışların öğrenilmesi aslında ömür boyu sürer. Böylece insan, hayatı boyunca hem kendi öğrenir hem öğretir konumdadır. Ve kendini eğitimin bitmek bilmeyen süresi içinde bulur.
Eğitim görmüş bir insanla, görmemiş bir insan arasında inanılmaz farklar vardır. Bunlar arasında eğitim görmüş olanın bilgisinin çokluğu ve sistemli oluşu güç ve karmaşık işleri başarabilmesi sade ve kolay işlerde maharetinin artması, daha yüksek ülkülere sâhip olması, hislerine hâkim olabilmesi, daha iyi, doğru ve güzel maksatlar güdebilmesi sayılabilir. Göreceli olan bu değerlendirmenin gerçekleşme oranı ve şansı memleketlere, eğitim sistemlerine, inançlara ve başka faktörlere göre büyük farklılıklar gösterir. Önemli olan ülkelerin kendi millî eğitimlerine uygun hareket edebilmeleridir...
   Gazanfer Gümüş
 
 
 
ŞİİR
 
           Neredesin
 
Söz ağızdan çıkar bizim kültürde
Delikanlılık vardır literatürde,
Bütünlük olmalı can ile serde,
Sen hâlâ gelmedin nerelerdesin?
 
İslam caddesinde yürüyorum ben,
İslam sokağında müdavimim ben,
Söz verdim sözümde hep kaimim ben,
Dur sözünde artık nerelerdesin?
 
Davet ettin “gel” diye çağırdın beni,
Narı ateşlerden kayırdın beni,
Üzme artık seni candan seveni,
Yeter artık gel nerelerdesin?
 
Usta Şair Süleyman'ı üzmeden,
Günah denizinde aman yüzmeden,
Gururlu kibirli gezip tozmadan,
Yalvarırım gel artık nerelerdesin?
 
          Süleyman Usta-İstanbul
 
 
 
UNUTULMAZ İSİMLER
 
HÂMİD AYTAÇ: Son hat üstadı. 1881’de Diyarbakır eski adı ile Âmid’de doğmuştur. Bâzı zamanlar imzalarında “Âmidî” ibâresine yer vermesi bu yüzdendir. Asıl ismi Şeyh Mûsâ Azmi’dir. Dedeleri arasında da hattatlar bulunan Hâmid Aytaç sıbyan mektebinden sonra askerî rüştiyeye devam ederken gizlice hat dersleri almaya başlamıştır. 1908’de İstanbul’a gelerek bir yıl Hukuk Fakültesinde ve daha sonra Sanâyi-i Nefise mektebinde derslere devam etmiş, babasının vefatı üzerine geçimini temin için çalışmaya başlamıştır. Bir taraftan da Mekteb-i Harbiye’de hat dersleri almaya devam etmiştir. Daha sonra Rüştiye Mektebinde Hoca Vahit Efendi'den “rik’a”, jandarma kolağalarından (ön Yüzbaşı) Ahmed Hilmi Efendi'den “sülüs”, Mehmed Nazif Efendi'den “sülüs celîsi”, Hacı Kâmil Efendi'den “nesih ve sülüs”, Hulûsî Efendi'den de “ta’lîk” dersleri almıştır.
Hattat Hâmid Bey, Türk matbaacılığına da bir yenilik olarak “Çinkografi” çelik üzerine resim ve yazı hakketme (yontarak yazma), gravür, kabartma ve lüks baskı tekniğini ilk getiren hattattır.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.