Savaşın ortasından merhamet çıkarsa

Düzenleyen:
Savaşın ortasından merhamet çıkarsa

KÜLTÜR - SANAT Haberleri

Duygu yönü oldukça güçlü olan Türkiye’nin Oscar adayı “Ayla”nın, buna rağmen Angelina Jolie ve Fatih Akın’ın filmlerini geçip, mükâfata uzanması hiç de kolay olmayacağa benziyor.

Ülkemize binlerce kilometre uzak olsa da Kore’nin mazimizdeki yeri çok ayrı. Türk askerinin içerisinde bulunmak durumunda olduğu Kore Savaşı’na da bu yüzden en aşina olan milletlerdeniz. İşte bu savaşın içerisinde geçen, herkesin bildiği bir merhamet hikâyesi “Ayla” filmiyle yıllar sonra beyazperdeye taşındı; üstelik eser, Türkiye’nin Oscar namzeti… Can Ulkay’ın yönetmen koltuğunda oturduğu “Ayla”, Türk Astsubay Süleyman Dilbirliği’nin, Koreli bir çocukla yaşadığı sevgi hikâyesini ele alıyor. Bu hafta gösterime girecek filmin başrollerini İsmail Hacıoğlu, Çetin Tekindor, Taner Birsel ve Ali Atay paylaşıyor.
KORE’YE UZANAN YOL 
1950’de başlayan hikâyede Astsubay Süleyman, bir sevdiği olmasına rağmen kendisine verilen Kore vazifesini gözünü bile kırpmadan kabul ediyor. Katıldığı askerî ekiple birlikte, zorlu bir gemi seyahatinden sonra Uzak Doğu’ya ulaşıyor. Vardıklarında harp sona ermiş düşüncesine kapılan Türk askerlerinin, mücadelenin aslında yeni başladığını anlamaları uzun sürmüyor. Bir çatışma esnasında ormanın derinliklerine dalan askerî ekip, kurşun sesi yerine küçük bir çocuğun ağlamasını işitiyor. Hemen öne çıkan Süleyman, ana-babasının cesetleri başında bekleyen Koreli bir kız çocuğu buluyor. Genç astsubay, bağrına bastığı bu çocuğa şefkatle sahip çıkıyor. Yaşadığı travmadan ötürü ağzını dahi açamayan bu küçük kıza Ayla adını veriyor. Astsubay Süleyman, Ayla’nın âdeta babası, her Türk askeri de amcası oluyor...  Süleyman, öksüz kızı bir an olsun yanından ayırmıyor; yemeğini yediriyor, Türkçe öğretiyor, bazen de bir çatışmanın tam ortasında onunla birlikte hayatta kalma mücadelesi veriyor. Hâliyle öksüz Ayla ile Süleyman Astsubay birbirlerine inanılmaz bir şekilde bağlanıyorlar. Ancak aylar sonra savaş bu defa hakikaten bitiyor. Herkes evine döneceği için sevinirken, Süleyman minik Ayla’yı nasıl Türkiye’ye getiririm diye düşünmekten yavuklusunu bile aklına getirmiyor. Bu tenakuz büyük bir mücadelenin başlangıç fitilini ateşliyor. Ve senelerce sürecek bir dram ortaya çıkıyor…

 

Oscar hayal mi?

‘Ayla’ oyunculuk açısından vasatın biraz üzerinde duran bir film olsa da, mazideki millî acılara temas eden cihetiyle Türk seyircilerin yer yer gözyaşlarıyla seyredecekleri bir eser olmuş. Savaştan ziyade Astsubay Süleyman ile minik Ayla’nın yakınlığına odaklanan filmin duygu yönü oldukça yüksek. Ancak film, hakikatten güç alan bu sıcak hikâyeyi tamamlamakta biraz zorlanmış; bazı esprili diyaloglar yersiz olmuş, hamasi anlar “kör kör parmağım gözüne” şeklinde verilmiş. En mühimmi de “Ayla” sadece Türk ve Güney Koreli seyircilerin karşısına çıkacakmış gibi dizayn edilmiş. Bir buçuk saatte tamamlanabilecek film, gereksiz sahnelerle uzatılmış. Buna rağmen Hollywood esintileri taşıyan filmin, üst düzey bir görselliği var. Ustalıkla çekilen savaş sahneleri de bu görsel kaliteyi en iyi şekilde yansıtıyor. Bir bütün olarak bakıldığında “Ayla” “kötü film” sıfatından uzak. Ancak gerçek hikâyesinin kalitesi ve aldığı destekler düşünüldüğünde “Çok daha iyi olabilirdi” demekten kendinizi alıkoyamıyorsunuz. ‘Ayla’nın, Angelina Jolie’nin yönettiği “First They Killed My Father” ve Fatih Akın’ın yönettiği “Paramparça” gibi filmlerin arasından aday listesine kalıp ‘Yabancı Dilde En İyi Film’ Oscar’ına ulaşabilmesi kolay görünmüyor.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...