Orta Doğuda yaşanacak muhtemel bir çatışma İranla İsrail arasında sınırlı kalmayacak, başta Suudi Arabistan olmak üzere bölge ülkelerinin bazılarının katılacağı topyekûn bir savaşa dönüşebilecektir.
RAHATSIZLIK BİR MESAJ MI?
Tansiyon sorununu ileri sürerek Başbakanla görüşmesini bir gün erteleyen Ahmedinecad, ABD Başkanı Obamanın mesajını kendisine iletecek olan Erdoğana kendi aklınca diplomatik bir mesaj vermek ve ülkesinin dışarıdan gelen baskılara direneceğini göstermek istemiş olabilir.
MALİKİYİ KIŞKIRTIYORLAR
Esad rejimini desteklemekten vazgeçmeyen İranın bu tutumunun Türkiyede tasvip görmesi elbette beklenemez. Nuri el Malikiyi kışkırtarak, Irakta bir mezhep çatışmasını körükleyen de Tahrandır.
Önce Azerbaycanın İsrailden 1 milyar doların üzerinde maliyeti olan savunma malzemesi satın aldığını öğrendik. Ardından Azerbaycanda bir hava üssünün İsrail savaş uçaklarına tahsis edildiği haberi ajanslara düştü. Her iki konu da, Azerbaycan-İsrail askeri ilişkilerinin neleri kapsadığından çok, İsrailin İrana yönelik bir saldırıda Azerbaycanın nasıl bir işlev görebileceği sorusunu akıllara getirdi. Son aylarda iyice gerginleşen Azerbaycan-İran ilişkileri, Bakü yönetiminin İsraille bu yakınlaşma hamlesinden sonra büyük bir krizin eşiğine geldi.
Söz konusu haberler Başbakan Erdoğanın Güney Koredeki Nükleer Güvenlik Zirvesinin hemen ardından gittiği İranda Cumhurbaşkanı Ahmedinecadla görüşmesinden önce yayınlandı. Tansiyon sorununu ileri sürerek Başbakanla görüşmesini bir gün erteleyen Ahmedinecat, ABD Başkanı Obamanın mesajını kendisine iletecek olan Erdoğana kendi aklınca diplomatik bir mesaj vermek ve ülkesinin dışarıdan gelen baskılara direneceğini göstermek istemiş olabilir. Hâlbuki İranın büyük bir felaketten kurtulmasını engellemek için samimi gayret gösteren tek ülke Türkiyedir.
IRAKI TAHRİK EDİYORLAR
Türkiyenin İran konusundaki hassasiyeti dini lider Hamaneyin veya ülkesindeki siyasal otoritesi giderek azalan Ahmedinecadın kara kaşını, kara gözünü sevdiğinden değildir. Bilakis yüzyıllardır olduğu gibi bugün de Türkiye ve İranın bölgedeki çıkarları büyük oranda birbiriyle ayrışmaktadır. Suriyede binlerce insanın katledilmesine rağmen Esad rejimini desteklemekten vazgeçmeyen İranın bu tutumunun Türkiyede tasvip görmesi elbette beklenemez. Nuri el Malikiyi kışkırtarak, Irakta bir mezhep çatışmasını körükleyen de Tahrandır. Iraka huzur, sükûnet ve istikrar gelmesi için taraflara eşit mesafesini koruyarak yapıcı politikalar geliştirmeye çalışan Türkiyenin attığı her adım İran tarafından baltalanmaktadır. Türkiyenin öncülük ettiği Iraka Komşu Ülkeler toplantılarının etkisizleşmesi ve artık düzenlenemez hale gelmesinde Tahran yönetiminin payı büyüktür. Lübnanın istikrarsızlaştırılmasında Suriye kadar İran da vebal altındadır. Bir askerî helikopterin Azerbaycan sınırını ihlal etmesi olayında görüldüğü gibi, İran kuzeydeki komşusuyla da gerilimi tırmandırma eğilimdedir.
İHTİMALLER YUMAĞI
Her ülkenin hakkı olan barışçıl amaçlarla nükleer enerjiye sahip olma yolunda önemli mesafeler kaydeden İran yürüttüğü programın atom bombası elde etmeye dönük olmadığı konusunda uluslararası toplumu bir türlü ikna edememiştir. İran söz konusu olduğunda, İsrail lobisinin etkisi altındaki Amerikan medyası konuyu abartıyor olabilir; nükleer yakıt tekelini kaybetmek istemeyen Batılı ülkeler gereksiz yere seslerini yükseltiyor olabilirler; Basra Körfezinin denetimi konusunda İranla rekabet halinde olan Suudi Arabistan İrana yönelik baskıların artması için çalışıyor olabilir; petrol fiyatlarının yükselmesiyle büyük kârlar elde eden enerji lobisi İranın direnmekten vazgeçmemesi için çabalıyor olabilir.
Öyle olsa da, Tahranın artık kesinlikle nükleer silah peşinde koşmadığı konusunda, bugüne kadarkilerden daha inandırıcı söylemlerle ortaya çıkması ve dünyayı ikna edecek somut adımlar atması gerekir. İran, kum saatindeki son tanelerin de düşmekte olduğunu fark etmeyerek, bugüne kadar olduğu gibi, zaman kazanmaya yönelik, oyalayıcı, ciddiye almaz tavrını devam ettirirse, ileriki günlerde bölgede yaşanabileceklerin de baş sorumlusu olur. O zaman Batının çoktan dışladığı Ahmedinecatın yüzüne ne Gül ne de Erdoğan bakar.
FALAKETİN İLK ADIMI OLABİLİR
Türkiyenin İranın nükleer programından kaynaklanan krizin aşılması için bu kadar aktif olmasının sebebi, İran kadar İsraile de güvenmemesinden kaynaklanmaktadır. Daha önce Irak ve Suriyeyi benzer sebeplerle vurmaktan çekinmeyen İsrailin tüm Orta Doğunun kan gölüne döneceğini bile bile kendisi için bir tehdit hissettiğinde İrana da saldırmaktan çekinmeyeceği açıktır. Başbakan Erdoğanın İran ziyaretinden dönüşünde ifade ettiği gibi, İranın vurulması bölgenin yerle yeksan olmasına yol açacak büyük bir felaketin ilk adımı olacaktır. Çatışma İranla İsrail arasında sınırlı kalmayacak, başta Suudi Arabistan olmak üzere bölge ülkelerinin bazılarının katılacağı topyekûn bir savaşa dönüşebilecektir. Zaten fokur fokur kaynamakta olan Orta Doğu kazanı, böyle bir çatışmayla infilak edecek, çok uzun yıllar boyunca giderilemeyecek daimi istikrarsızlık durumu bölgeyi rehin alacaktır.
İsailin İranı vurmasıyla başlayabilecek daimi istikrarsızlık, Suriye, Lübnan, Irak ve Ürdünde iç çatışmaların alevlenmesine, hatta bir süre sonra sınırların değişmesine yol açabilecektir. Eli kulağında olan Irakın kuzeyinde yeni bir devletin bağımsızlık ilanı tam da böyle bir ortamda gerçekleşebilir. Suriyenin, Şam merkezli bir Sünni ve Lazkiye merkezli bir Nusayri devletine bölünmesi kaçınılmaz hale gelebilir. Lübnan devleti ortadan kalkabilir. Ürdünün bir bölümü, bağımsız Filistin Devletinin olabilir. İranda rejimin değişmesini isteyenlerin dışarıdan desteklenen bir ayaklanma başlatmalarıyla, ülkede iç savaş başlayabilir.
FIRSAT VAR
Bütün bunlar olmaz da, İran tüm baskılara rağmen nükleer silah yapmayı başarabilirse, bu kez de kendilerini tehdit altında hisseden diğer bölge ülkeleri nükleer silah programları başlatabilirler. Orta Doğu, bir nükleer silahlanma yarışına sahne olabilir. Bölgesel Soğuk Savaşın tırmanması, ABD ve SSCB arasındaki gerilimden farklı olarak, taraflar arasında yumuşamaya değil, nükleer silahların da kullanıldığı toplu intihar eylemine yol açabilir.
Bir diğer ihtimal, İranın Türkiyeye kulak vererek çılgınca işler yapmaktan vazgeçmesi, aklıselimle hareket etmesi ve barışçıl nükleer programını Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı gözetiminde gerçekleştirmesidir. Batıyla barışmanın en önemli aşaması böylece geçilecektir. Batıyla barışık İran ise, bölgede barış, istikrar ve güvenliğin sağlanmasında önlemli bir rol üstlenebilecektir.
Suudi Arabistanı ziyareti sırasında ABD Dışişleri Bakanı Clintonun açıkladığı gibi, İranın nükleer programı konusunda yürütülen 5+1 toplantısı 13 Nisanda İstanbulda gerçekleştirilecek. Tahranın bu fırsatı heba etmemesi, ağızlarından düşürmedikleri İslam dünyasının selameti için gereklidir.