Musa Anter'in oğluna Türk vatandaşlığı

Ak Parti Sözcüsü ve Başbakan Yardımcısı Hüseyin Çelik, öldürülen yazar Musa Anter'in oğlu Anter Anter'in en kısa sürede tekrar Türk vatandaşlığına alınacağını söyledi.
Öldürülen yazar Musa Anter'in oğlu Anter Anter, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın özel izniyle geldiği Türkiye'de tekrar vatandaşlığa geçmek için başvuruda bulunacağını açıklamıştı. Bugün bir basın toplantısı düzenleyen AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, "Sayın Başbakan, İçişleri Bakanlığı'na talimat vermiştir. Anter Anter'in müracaat etmesi halinde yeniden en seri şekilde vatandaşlığa kabulü sağlanacaktır" dedi.
40 YIL ÖNCE VATANDAŞLIKTAN ÇIKARTILDI
Hakkında 21 yıl önce verilen "Türkiye'ye giriş yasağı" nedeniyle yurda gelemeyen, 1992 yılında öldürülen Yazar Musa Anter'in oğlu Anter Anter, bir aylık özel izinle geldiği Türkiye'de, Nusaybin'e bağlı Akarsu beldesindeki baba ocağında hasret gideriyor. Musa ve Hale Anter'in 3 çocuğun en büyüğü olan ve 1945 yılında İstanbul'da doğan Anter Anter , yaşanan gençlik çatışmalarından dolayı 11 Nisan 1969'da babası tarafından İsveç'e gönderilmiş, 1972 yılında da vatandaşlıktan çıkarılmıştı.
ÇELİK: DİNK YEMDİ, HEDEF AK PARTİ
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, "Hrant Dink, Malatya Zirve Yayınevi, Rahip Santoro cinayeti, amacı ve şekli itibariyle aralarında maddi, somut bir bağ olmasa bile, hedef, amaç ve kurgulanma itibariyle birbiriyle akraba olan, birbirine benzeyen cinayetler" olarak değerlendirdi. Çelik, Hrant Dink cinayetiyle ilgili "Hedef Dink'tir. Dink, yem olarak seçilmiştir ama asıl hedef AK Parti'dir" dedi.
Hüseyin Çelik, parti genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında, anamuhalefet partisi liderinin, iddia olunan Ergenekon terör örgütüyle ilgili "Örgüt nerededir, bana adresini verin de kaydolayım şeklinde ifadelerde bulunurken, Hrant Dink cinayetinin örgüt işi olduğunu söylediğini" belirtti.
Çelik, "Sayın Kılıçdaroğlu, bu örgüt hangisidir? Olayın savcısı diyor ki, bu Ergenekon örgütünün Trabzon şubesidir. Vicdanen, aklımla ve hislerimle Hrant Dink'i katleden Ogün Samast ve Yasin Hayal gibi birkaç kişiden ibaret olmadığına inanıyorum. Tetikçi ve azmettiricinin bu şahıslardan ibaret olmadığına inanıyorum. Beni ve kamuoyunu oraya götüren deliller var" diye konuştu.
Hrant Dink olayında Türkiye'de farklı birçok kesimin vicdan muhasebesi yaptığını, mağdur olan ailesiyle empati kurduğunu ifade eden Çelik, bunu Türkiye'nin demokratik hayatı için hayırlı bir gelişme olarak değerlendirdi.
Çelik, bu konuda AK Parti iktidarını, iftiraların ve saldırıların hedefi haline getirmenin hakkaniyetle bağdaşan bir durum olmadığını vurgulayarak, şöyle konuştu:
"Hrant Dink, Malatya Zirve Yayınevi, Rahip Santoro cinayeti, amacı ve şekli itibariyle aralarında maddi, somut bir bağ olmasa bile, hedef, amaç ve kurgulanma itibariyle birbiriyle akraba olan, birbirine benzeyen cinayetlerdir. Hedef Dink'tir. Dink, yem olarak seçilmiştir ama asıl hedef AK Parti'dir. 6-7 eylül olaylarını gerçekleştiren karanlık zihniyet neyse, Hrant Dink'e saldırı düzenleten zihniyet de aynı zihniyettir. Türkiye'de bir kaos yaratılmak istendi. Türkiye'nin siyasi istikrarına bir darbe vurulmak istendi.
Ondan önceki altyapıyı da hatırlayalım, 'Misyonerlik faaliyeti kol geziyor' denildi, 'Her yerde apartman kiliseler oluşturuluyor' denildi, 'vatan toprakları satılıyor' denildi, 300 tane Kuvayı Milliye Derneği kuruldu ve bunlar kirli propaganda yapmaya devam ettiler. Sanal ortamda, gayri müslimlere ciddi saldırılar oldu.
Hrant Dink olayı kime hizmet etti, katledilmesi kimin işine yaradı meselesine baktığımızda, bu hadiseyi tesadüfi gerçekleşmiş olarak değerlendiremezsiniz. Alparslan Aslan, güya başörtüsü gerekçesiyle Danıştay mensuplarına saldırmıştı. Böyle lanse edildi kamuoyuna. Sayın Başbakanın ve Cumhurbaşkanının ziyareti esnasında yaşananları, cumhurbaşkanlığı seçimi, e-bildiri, Cumhuriyet mitingleri bir arada değerlendirildiğinde hedefin ne olduğu çok net ortaya çıkıyor."
Çelik, birilerinin hem Hrantçı hem Ergenekoncu olduğunu, bunu anlamakta zorlandığını söyledi.
Hükümetin, Hrant Dink olayında hassasiyet ortaya koyduğunu, failin 36 saat içinde yakalanmasının bunu gözler önüne serdiğini kaydetti.
-"İstihbarat raporu yok"-
Konuşmasının ardından, basın mensuplarının sorularını da yanıtlayan Çelik, Uludere'de vatandaşlarla birlikte 6 teröristinde öldürüldüğüne ilişkin istihbarat raporları bulunduğuna ilişkin haberlerin anımsatılması üzerine, "Bu bir istihbarat kaynağı tarafından doğrulanmamıştır. En azından bizde, istihbarat görevlileriyle yapılan görüşmeler sonucunda iktidar kanadında hükümette, böyle bir bilgi sözkonusu değildir. Bazı çevreler çeşit çeşit komplo teorileri üretiyorlar. Varsayın ki aralarında 6 tane terörist var. Bunun doğru olduğunu sayın. Bir gemide 9 cani bir masum olsa o gemiyi batıramazsınız. Teröristler kendilerine kalkan yapabilir. Hiçbir hukuk devleti bile bile kurunun yanında yaş da yansın diye ama oraya saldıramaz" diye konuştu.
Çelik, Başbakan Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan'ın Uludere köyüne gidip gitmeyeceğine ilişkin bir soru üzerine, "Sayın Başbakanımızın eşi hanımefendi ve bir grup özellikle bayan siyasetçi arkadaşımızla ilgili olarak bu olağanüstü fevkalade bir şey değil. Oradaki insanlar bizim insanımızdır bizim vatandaşımızdır. İlk günden itibaren acıları paylaştık. Oraya gitmek gelmek bizim açımızdan problem teşkil etmiyor. Zaman zaman 'muhafazakar çevre olaya gerekli ilgiyi göstermedi' gibi yorumların yapıldığını anımsatan Çelik, " Kürtçü olmayan, PKK;ya sempati duymayan Kürtler de bir yerde PKK bayrağı, Apo posteri gördüğü zaman ve BDP'nin orada başrolde olduğunu gördüğü zaman 'acaba; der. Uludere kaymakamı linç etmeye çalışan grubun herhangi bir vatandaşın oraya gitmesi durumunda olabilecekleri bir düşünün. O gün başka can kaybının olmasına yol açabilecek bir tasarrufumuz olamazdı. Bu, oraya ilgi, saygı göstermediğimiz anlamına gelmiyor" dedi.
Uludere olayıyla ilgili olarak organize-örgütlü bir hareket olup olmadığına ilişkin bir bilgiye sahip olup olmadığının sorulması üzerine Çelik, şöyle konuştu:
"Adli, idari soruşturma devam ediyor. Soruşturmanın detayları hakkında bilgi sahibi olsam bile bunu kamuoyuyla paylaşmam doğru olmaz. Başbakanımızın hem Uludere, hem de Hrant Dink olayıyla ilgili sergilediği siyasi tavır, hepimizin benimsediği, vicdanın benimsemesi gereken bir tavırdır. Mağdur ve maktül olan insanların durumu bir tarafa bırakıldığı zaman bile Türkiye'nin böyle bir hadiseyi yaşaması uluslararası düzeyde, kendi içimizde böyle bir olayın yaşanması bir faciadır. Türkiye esasen böyle bir imajı da hak etmiyor."
Hüseyin Çelik, "Bizim iktidarımız dönemindeki en vahim siyasi cinayet Hrant Dink olayıdır. 2002 yılından beri bu olayların beslendiğini, nasıl bir iklim oluşturulmaya çalışıldığını, bir patlama olsun diye birilerinin nasıl adeta grizu gazı pompaladığını herkesin çok iyi bilmesi ve tahmin etmesi gerekiyor ama Türkiye o karanlık dehlizlerden buraya kadar geldi" dedi.
-ABD Büyükelçisine basın özgürlüğü yanıtı-
AK Parti Sözücü Hüseyin Çelik, ABD Büyükelçisi Riciardione'nin, basın özgürlüğüne yönelik eleştirilerinin anımsatılması üzerine, şöyle konuştu: "Gazetecilerin içerde olmasını ben anlamıyorum diyor. Anlamaması normal çünkü o dava dosyasının hepsine vakıf olduğu kanaatinde değilim. Ben de gazetecilerin içerde olmaması gerektiğini düşünüyorum. Gazetecilik yaptığı için bir insan içeri girdiği zaman ben sayın Riciardione'den daha sert tepki gösteririm. Düşünce özgürlüğüne sonuna kadar evet. Matbaacılık saygın bir meslektir ama orada sahte para basarsanız polis orayı basar. O zaman kimse 'bu matbaacılardan ne istiyorsunuz' hakkına sahip olmaz. Otelcilik saygın bir iştir ama orada fuhuş yaptırılırsa polis orayı basar. Kimse, 'otelcilerden ne istiyorsunuz' diyemez. Bir taraftan basın kartı taşıyacak, basın mensubu kimliği taşıyacak ama bir taraftan da terör örgütleriyle koyun koyuna olacak. Bu dünyanın her yerinde adli idari kovuşturmaya sebep olur.
Zaman zaman Türkiye'de de insanlar düşüncesini ifade ettiği için mağdur olmuyor mu? Bununla ilgili istisnai örnekler vardır. Bununla ilgili olarak iktidar olarak biz de tepkimizi gösteriyoruz. Eğer bu, şiddeti kutsamak, terörü öngörmek, eğer bu terörü tahrik ve teşvik etmek veya birine lojistik destek sağlamak anlamındaysa bu takibi farklıdır."





