27 Mayıs'ın tanığı Prof. Dr. Mim Kemal Öke o karanlık dönemi anlattı

Düzenleyen: / Kaynak: AA
27 Mayıs'ın tanığı Prof. Dr. Mim Kemal Öke o karanlık dönemi anlattı

GÜNDEM Haberleri  / AA

Türk demokrasi tarihinde bir kara leke olarak yerini alan 27 Mayıs 1960 darbesinin üzerinden 60 yıl geçti ancak o karanlık dönemde yaşanılan acılar unutulmadı. Ailesinin bir çok üyesini 27 Mayıs'a kurban veren ve Demokrat Parti kurucularından Ekrem Hayri Üstündağ’ın torunu olan Prof. Dr. Mim Kemal Öke'de, o karanlık süreçte ailesinin yaşadığı zorlukları anlattı.

 1946 yılının ocak ayında kurulan ve Mayıs 1950'de halkın büyük desteğiyle iş başına gelen Demokrat Parti (DP), 27 yıllık tek parti dönemini sona erdirdi. DP serbest seçimle iktidarı kazanan ilk siyasi parti oldu."Yeter söz milletin" sloganıyla milli irade ön plana çıkarken, DP'nin ekonomi, tarım, sanayi, sağlık, eğitim başta olmak üzere pek çok alanda yaptığı icraatler vatandaşı mutlu ediyordu. 

27 Mayıs'ın tanığı Prof. Dr. Mim Kemal Öke o karanlık dönemi anlattı

DP REKOR KIRDI

4 yıllık iyileşme ve istikrar döneminin ardından takvimler 2 Mayıs 1954'ü gösterdiğinde, Türk halkı yeniden sandık başına gitti. DP rekor kırarak oyların yüzde 57'sini aldı ve 502 milletvekili çıkardı. CHP ise hezimete uğradı ve sadece 31 milletvekili çıkarabildi. Bu tarihi yenilginin getirdiği krizler ve olaylar darbeye giden yolu hazırladı.

Provakatif eylemlerle ülkede iç karışıklığa sebep olan 6-7 Eylül olayları da bu dönemde yaşandı. Ankara, İstanbul ve İzmir'de halk sokağa dökülürken Beyoğlu başta olmak üzere azınlıkların yaşadığı semtlere, kiliselere ve mezarlıklara saldırılar oldu. Bunun sonucunda birçok azınlık mensubu Türkiye'yi terk etti.

Ordunun darbe hazırlığına giriştiği haberi Menderes'e de ulaşmış ve dönemin Milli Savunma Bakanı Şemi Ergin’in istifası ile sonuçlanmıştı. Bu olaylar sırasında Menderes'in uçağı düşürülmüş ancak Menderes kazadan sağ olarak kurtulmuştu.

Tüm bu gelişmeler yaşanırken CHP Genel Başkanı İnönü'de, Nisan 1959'da "Büyük Taarruz" adı verilen bir geziye çıkmış ve İstanbul'a dönüşünde arabasıyla şehre girerken bir grubun saldırısına uğramıştı. 

"BUNDAN ALA HÜRRİYET Mİ VAR?"

Üniversite öğrencileri de bu olaylar sırasında gösteri ve protestolar düzenliyordu. Gösteriler sırasında bir öğrencinin vurulması ile İstanbul ve Ankara'da sıkıyönetim ilan edildi. Menderes, eylemcilere hitap etmeye çalıştı ancak başaramadı. Öğrencilerin arasına girerek konuşmak isteyince, bir öğrenci Menderes'in boğazını sıktı. Menderes "Ne istiyorsun" diye sorduğu gençten "Hürriyet istiyorum" cevabını aldı. Menderes, tarihe geçen "Bir Başbakanın boğazını sıkıyorsun bundan ala hürriyet mi var?" ifadelerini ise burada kullandı.

Tüm bu gelişmelerin ardından TSK içerisindeki bazı general ve subayların oluşturduğu 38 kişilik Milli Birlik Komitesi, "DP'nin ülkeyi gitgide bir baskı rejimine ve kardeş kavgasına götürdüğü" gerekçelerini ileri sürerek 27 Mayıs'ta sabaha karşı yönetime el koydu.

592 SANIKTAN 288'İ İÇİN İDAM İSTENDİ

Ve yargılama süreçleri başladı... Yassıada'daki yargılamalar, 14 Ekim 1960'ta başlayıp 15 Eylül 1961'de karara bağlandı. Tutuklular "vatana ihanet, meclis iç tüzüğünün değiştirilmesi, Kırşehir'in ilçe yapılması, CHP’nin mallarına el koymak"tan suçlu bulundu. Yassıada duruşmalarında 6-7 Eylül olaylarından da DP sorumlu tutuldu.

592 sanıktan 288'i için idam istendi. Kararı açıklayan Yüksek Adalet Divanı, 15 sanığı idam cezasına çarptırdı.

Eski Cumhurbaşkanı Celal Bayar, eski Başbakan Adnan Menderes, eski Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, eski Maliye Bakanı Hasan Polatkan'ın idam kararları oy birliğiyle alındı.

Birçok yabancı ülke lideri, idamların durdurulması için Cemal Gürsel başkanlığındaki Milli Birlik Komitesine defalarca çağrıda bulundu. Bunun üzerine Komite, Celal Bayar, Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu dışındakilerin idam cezasını affetti. Celal Bayar'ın cezası yaş haddi nedeniyle ömür boyu hapse çevrildi.

Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan 16 Eylül 1961'de sabaha karşı, merhum Menderes ise İmralı Adası'nda 17 Eylül 1961'de sağlık muayenesini yapan doktor heyetinden sağlam raporu alındıktan sonra saat 13.21'de idam edildi

TÜRK DEMOKRASiSİNE KARA LEKE

Türk Demokrasi tarihine bir kara leke olarak işlenen bu süreçte Adnan Menderes ve onunla birlikte idam edilen arkadaşlarının itibarları TBMM tarafından 11 Nisan 1990'da kabul edilen bir kanunla iade edildi. Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu'nun naaşları, 17 Eylül 1990'da İmralı'dan alınarak devlet töreniyle İstanbul Vatan Caddesi'nde yaptırılan anıt mezara taşındı. Ancak yaşanan acılar ve travmalar unutulmadı. Pek çok aile iftiralar ve baskılar nedeniyle dağıldı. Bu ailelerden biri de Prof. Dr. Mim Kemal Öke'nin ailesi oldu.

Büyük dedesi Ekrem Hayri Üstündağ’ın Demokrat Parti’nin kurucusu olduğunu ve partinin, dedesinin evinde kurulduğunu söyleyen Öke, 1950’lere giden yolda İsmet Paşa idaresinin ülkeyi giderek istibdada götürdüğünü ifade ederek, "Dedem, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) milletvekiliyken onun başkanlığında 11 kişi bir takrir belirleyip böyle giderse bu işin sonu iyi olmayacağını belirterek demokrasi ateşi uyandırıyor. CHP içinde dönüşüm olmadığından dolayı kendi partilerini (Demokrat Parti) kuruyor." dedi.

DARBEYE GİDEN SÜREÇTE DRAMATİK OLAYLAR YAŞANDI

Kapalı tasnif, açık oylama şeklinde yapılan 1946 seçimlerini Demokrat Parti’nin kazanmasına rağmen oyların CHP’ye çıktığının gösterildiğini belirten Öke, şöyle devam etti:

"Bu sıralarda annemin babası, benim dedem, Bülent Üstündağ, Demokrat İzmir gazetesinin genel yayın müdürlüğünü yapıyor. Dedem askerde ve ihtiyat zabiti. Bu yüzden anneannem de gazetede genel yayın müdürü ve sorumlu müdür olarak görünüyor. Dedem, gazetede bir yazı yazıyor. Parlamento için ‘Böyle parlamento olmaz’ diyor. Bunun sonucunda anneannem gazetenin mesulü görüldüğü için hapse atılıyor. O sürede anneannem hamiledir ve teyzemi hapishanede doğurma mecburiyetinde kalıyor. Dedem, bunu kendisine yediremiyor, annemle vedalaştıktan sonra beylik tabancasını şakağına götürüyor ve 10 Kasım 1946’da intihar ediyor."

Anneannesinin ciddi travma geçirdiğini, bu travmanın kalıcı izler bıraktığını, depresyona sürüklendiğini ve tedaviye muhtaç olduğunu anlatan Öke, "Anneannem de yine bir 10 Kasım günü dayanamadı ve kendini pencereden attı. Annemin baba figürünü hatırladığı vakit acılar çektiğini ve ondan sonraki safhalar anneannemin hapishanede yaşadıklarını anlatmak bile istemiyorum. Aile içerisinde demokrasi mücadelesinin getirdiği dram vardı." dedi.

"İDAMLAR AİLEDE TRAVMALAR MEYDANA GETİRDİ"

Ailesinin bir tarafının CHP’li, bir tarafının da Demokrat Partili olduğunu aktaran Öke, onlar arasındaki ilişkilerin ailedeki yaşantıyı nasıl etkilediği şöyle ifade etti:

“1960 darbesi geldiğinde evin içerisindeki hava dikkat çekiciydi. Radyoda ‘Yassıada Saati’ vardı. Orada, ‘Şimdi sanıklar geldi.’ anonsu duyulurdu. Babam, ‘Hemen kapat, bunu izlemeyelim.’ derdi. Çünkü annem çok etkileniyordu. Hepsi evimize girip çıkmış insanlardı ve idamla yargılanıyorlardı. İdamlar aile üzerinde travmalar meydana getirdi."

Öke, 1960 darbesi sürecinin aile açısından çok acı geçtiğini kaydederek, "Menderes ve arkadaşları için her zaman iadeiitibar beklediler. 1960’daki darbe kanaatleri baskı altında tutmuştu. Demokrat Parti’nin iyi şeyler yaptığını söyleyemezdiniz. Bizimkiler cesaret gösterip ayakta kaldılar. Ben de torun olarak yaşananları yazdım." ifadelerini kullandı.

"SİNDİRİLMİŞ, KISTIRILMIŞ BİR ÜLKE VARDI"

İdamların gerçekleştiği gün kimsenin sesini çıkaramadığını ve beş yaşındaki çocuğun bile dışarıdaki baskıyı hissedebildiğini anlatan Öke, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Sindirilmiş, kıstırılmış bir ülke vardı. Cunta, insanları çok korkutmuştu. Sokaklar inzibatlarla doluydu, sokağa çıkma yasakları giderek artmaya başlamıştı. Günlük hayatınızı idame ettirebilmek için sokağa çıktığınızda ciddi yaptırımla karşılaşabilirdiniz. 6 ay önce Menderes’i alkışlayanlar bir anda dönüş yaptılar. Üniversiteler CHP’nin sözcüsü gibi ortaya dökülmeye başladılar. Dolayısıyla Demokrat Parti’ye inananlar geride kaldı. Bu durumun kırılması ancak 1965’lerden sonra Adalet Partisi’nin ortaya çıkışıyla mümkün oldu.”

Öke, Yassıada’daki idamlardan sonra babasıyla aralarında geçen bazı konuşmaları da anlattı.

Babasının "asker" dendiği vakit ağladığını belirten Öke, “Babama ‘asker’ dendiğinde Malazgirt, Oğuz Kaan, Yavuz Sultan Selim aklına gelirdi. Babamın anlattığı asker böylesine bir asker, sokağa çıktığınızda farklı bir asker. Bir tarafta ülkeler fetheden kahraman asker, öteki taraftan başbakan asan cuntacı asker. Kendime geldiğim vakit babama, ‘Hangi asker gerçek asker, bizim Türk askerimiz?’ diye sordum. Babam bu soruya cevap vermedi." diye konuştu.

"15 TEMMUZ DARBE GİRİŞİMİ CÜRETİNİN TOHUMU 1960’DA EKİLDİ”

Öke, 40 senelik hocalık hayatında Türk Siyasal Hayatı dersi verdiğini belirterek, şunları kaydetti:

"10 sene önce yönetime gittim, ‘Bana Türk Siyasal Hayatı dersi vermeyin, darbeleri anlatmaktan bezdim, beni karamsar yapıyor. Türkiye’de demokrasinin geliştiğini görmek istiyorum. Her 10 yılda bir darbe olan, geçmişinden öğrenmeyen ülke, demokrasinin kendi ülkenizde gelişeceğini görmeden bazı şeylere katlanabilmek çok zor.' dedim."

Ailesinin 1960 darbesini en büyük acılarla yaşadığını dile getiren Öke, “60’lardaki darbe teşebbüslerini görmüş, 71’i yaşamış, 80’i askerde yaşamış biriyim. Muhtıraları, post-modern darbeleri, darbemsi şeyleri, 28 Şubat’ı gördük. Türkiye Cumhuriyeti açısından en kötü darbe girişimi 15 Temmuz’du. Allah bizi korudu, yöneticilerimiz bizi dirayetle bu kuyudan çıkarttılar. Amerika Birleşik Devletleri dahil olmak üzere dış güçlerin 1960’da yapamadıklarını 15 Temmuz’da gerçekleştireceklerdi. Türkiye çok tehlikeli virajdan döndü. 15 Temmuz darbe girişimi cüretinin tohumu 1960’da ekildi." ifadelerini kullandı.

Düzenleyen:  - GÜNDEM
Kaynak: AA
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...