Japonya'da İslam'ı yaymaya çalışıyor

Hayatını İslam'ın yayılmasına adayan Japon Maeno, "Biz kurtulduk, onların da kurtulmasını istiyorum, benim bütün davam bu" diyor
RAMAZAN ÖZEL SAYFASI17 Ramazân 1433 İslam'a "Türk'ün dini" olarak bakan Japonya'da tam 100 bin Japon Müslüman yaşıyor. Özellikle ramazan ayında ülkedeki İslam kültür merkezleri sadece bir ibadet yeri olmakla kalmıyor, Müslümanları da bir araya getiriyor. Toplu iftarlar ve teravihte birlikte oluyorlar. Ülkede İslam için aktif çalışanların ekserisi Japon asıllı Müslümanlar olup çoğu üniversite mensubu veya ticarethane sahibi kişiler... Japonya'da kendini İslam dininin yayılmasına adamış Ahmad Naoki Maeno da bunlardan biri. Maeno, lisedeyken öğrenci değişim programı sayesinde Avustralya'nın Melbourne şehrinde Müslümanlar arkadaşlar edinmiş. Budist bir aileden geldiğini söyleyen Maeno, "Ailece tapınaklara giderdik. Din, inançtan ziyade geleneksel bir kültür gibiydi. Öğrencilik yıllarımda ne olmak istediğimi düşünürken bir yandan da 'Hayatın anlamı ne?' diye düşünürdüm. Ortaokul ve lise dönemleri arasıydı. Beni etkileyen en önemli husus İslamiyet'teki tevhit inancıydı. Fakat bu süreçte karmaşa içindeydim. Bunun benim için kaçırılmayacak bir şans olduğunu da biliyordum. Böylece içimden gelen sesi dinledim ve tercihimi bu yönde yaptım. Benim yanıma kadar gelmiş bu kapıyı açmalıydım, görmeliydim o öteki âleme açılan bu rahmet kapısını..." diyor. Ülkesinde, eşi ile Sakine, Hakim ve Hira adlı üç çocuğuyla birlikte kendisini İslam'ın yayılmasına adayan Maneo, "Müslümanların hayatlarını kolaylaştıracak bir yapı kurmayı hedefledik. Müslümanları bir araya getiriyoruz, onlarla İslam'ı konuşuyoruz. Japon soydaşlarımız bazen bize değişik değişik sorular yöneltiyor. Biz kurtulduk, onların da İslam'la şereflenip kurtulmasını istiyorum, benim tüm davam bu..." diye konuşuyor.
MİNİK JAPONLAR KUR'AN OKUYOR Müslüman Japon aileler çocuklarını tatilde İslam dini öğrenmeleri için İslam kültür merkezlerine gönderiyor. 6 yaş ve üzeri Japon çocuklar burada Kur'an-ı kerim öğreniyor, namazlarını kılıyor. Gözleri parıltıyla dolan bu çocuklar ramazan ayı boyunca oruçlarını tutuyor, arkadaşlarıyla birlikte iftarını yapıyor.-------------------------------
HER İLİN İFTAR KLASİĞİ FARKLI... Hataylı abugannüç Siirtli kitel seviyor... Tencerede kaynayan taamın ne olduğu her zamankinden daha da önemlidir ramazan günleri. Ve her yöreye ait bir iftar klasiği vardır ki bu, ramazan boyu hemen hiç değişmez. Emin olun ki bir Erzurumlu 30 ramazan orucunu; aşotulu yoğurt çorbası, pastırmalı kıyma ve kadayıf dolmasıyla açabilir. Yakın komşu Erzincan'da ramazanda sofralarda cılvıra, kesme un çorbası, yarma, gendime, kırdo çorba tercih edilir. Iğdırlılar ise özellikle bozbaş denen nohutlu yahni, yaprak sarması, yoğurt çorbasının yanında etli pilav ile revaniye sofralarında mutlaka yer verir. Bitlis'in ramazan klasiği ise aşuredir. Ramazanın gelmesiyle birlikte Bitlisli kadınlar bir araya gelerek içli köfte, sarma gibi zahmetli yemekleri birlikte yapar, bunları iftarda topluca oturup yeme geleneği vardı ki buna halk arasında 'arafhane' denir. Artvin'de ise erişte ve silor, Gümüşhane, Rize ve Trabzon'da ise bu aya mahsus yufka açma geleneği vardır. Rize'de ise ramazan ayında sofralarda mıhlama, kara lahana sarması, turşu tava ve kara üzümden yapılan pepecura tatlısı gibi yöresel yemekler arz-ı endam eder. Bayburt'ta iftara özgü olarak lor dolması, su böreği, süt tatlısı ve Bayburt tava ramazan klasikleri arasında yer alır.Harput, Elazığ ve çevresinde özellikle ramazan ayında Harput köfte, sırın, peynirli ekmek tüketilir. Şanlıurfa'da lahmacun, boranı ve çiğ köfte gibi yemeklerin yanı sıra "şıllık" ve "küncülü akıt" gibi tatlılar iftar ve sahur sofralarını süsler. Bostana salatası da iftar sofralarının en makbul yiyeceklerindendir. İftar sofralarına ayrı bir ihtimam gösteren Afyonkarahisarlılar, misafirlerine zülbiye, Afyon kebabı, nohutlu patlıcan ve musakka ikram eder. Sakarya'daki köylerde ramazanda misafirlere gulugursa denen bir tatlı ikram edilmesi adettir. Sivas'ta eski ramazan günlerinde uzun emeklerle ortaya çıkarılan tel helva, şimdilerde neredeyse unutulmaya yüz tutan gelenekler arasında yer alır. Konya'da ise iftar yoğurt çorbası ile başlar. Hataylılar kaytaz böreği ile bir çeşit patlıcan salatası olan 'abugannüç'e mutlaka sofralarında bulundurur. Mersinlilerin ramazan boyu en büyük favoriler, 'sini köftesi'dir. Karaman'da da erişte ve mercimekle yapılan 'sakala sünen çorbası' ve yine yöreye has 'calla' yemeği iftar davetlerinin vazgeçilmezleridir. Ardahan'da katmer ve un helvası, Kars'ta erişte pilavı en popüler mönüler arasındadır. Kuzu ciğeriyle yapılan cartlak kebabı Gazianteplilerin tercihidir. Kahramanmaraş'ta sömelek köfte, bezdirme; Diyarbakır'da kaburga dolması ve ekşili güveç (meftune); Siirt'te büryan, bir tür içli köfte olan 'kitel', pekmezden yapılan 'varak taze'; Balıkesir'de keşkek, kapama, metez, kaymak hamuru ve tirit; Yalova'da cevizli pide ve güğümde kestane; Antalya'da tahinli çörek ve serpme böreği; Burdur'da Burdur kömbesi, gazel böreği ve haşhaş helvası; Aksaray'da İncelek tatlısı, Kırklareli'de ise umaç çorbası sofralardan eksik olmaz.
ESKİDEN RAMAZANDA KAPILAR HERKESE AÇIKTI Her selam veren iftarını yapardı İstanbul'daki evler, en nefis yemeklerin her "Selamün aleyküm" diyene sunulduğu birer ziyâfethânedir Sosyal dayanışmanın en canlı sahnelerine İstanbul'un Vefa, Süleymâniye ve Fatih gibi buram buram tarih kokan semtlerinde rastlanır. Buradaki ahşap konakların kapılarının üzerinde kabartmalı bardak, kupa, somun vesair resimler, ihtiyaç sahiplerini içeri buyur etmenin bir diğer adıdır. Hele ramazan ayı gelince bu kapıların üzerine bir de "İnnema netamüküm" âyeti celîlesi yazılır ki, o kapı ramazan boyunca ardına hiç kapamaz. Zaten İstanbul'daki hemen her ev, en nefis yemeklerin her Selamün aleyküm diyene sunulduğu bir ziyâfethânedir. Üstelik büyük konakların iftar sofrasında yer almak için tanıdık olmaya falan lüzum da yoktur. Gözüne kestirdiğin yere girerdin kimsede kim olduğunuzu, ne münasebetle tanışıldığını, isminizi ve işinizi sormaz. Ramazanın yaklaşmasıyla birlikte pirincinden ununa, yağından peynirine dolan kilerlerden ilk nasibini alan fakir akraba ve konu komşu olur ki, eve gelen bütün erzak ve eşyaya fukaranın hakkı verilmeden el sürülemez. İftar saatinin yaklaşmasıyla birlikte mutfakla yaşanan telaş ve heyecana Allah rızası için hazır edilmeye çalışılan bir tepsi de eklenir ki o, yakın civarlarda fakir bir virâneye gidecek iftariyeliklerdir. O gün mutfakta pişen nevâle ne ise nasibince bakır siniye yerleştirilir ve evin hizmetçisi dumanı tüten yemekleri o fakir evine yetiştirir. O zamanın adeti, gönderilen yemeklerin içine hediye bâbında hal ve vaktine göre çeyrek veya yarım altın iliştirmektir.Hemen her ev olabildiğince davetkârhâne olması yetmiyormuş gibi özellikle hali vakti yerinde olanlar her akşamüstü hizmetkarlarından birini gönderir, kıyıda bucakta kalmış fakirleri toplatır ve konakta özel olarak kurulmuş sofraya oturtur, yedirir, içirir. Bir de büyük büyük dedelerin hatırlayabileceği bir gelenek vardı ramazan ayında. Hali vakti yerinde olanlar kılık-kıyafet değiştirerek hiç tanımadıkları mıntıkalara gidip, bakkalın manavın tenha zamanlarını seçerek sorar: "Zimem defteriniz var mı?" diye. Zimem defteri, o esnaftan borcuna yani veresiye mal alan mahalle sakinlerine ait hesap defteridir: Borçlu ile borcunun miktarı yazılı olan defter... Esnaf bu defteri çıkarınca, gelen şöyle der: "Lütfen baştan, sondan ve ortadan şu kadar sayfanın yekûnunu yapınız" diye... Esnaf bu kadar sayfanın yekûnunu yapar, söyler; gelen de kesesini çıkarır, onu öder: "Silin borçlarını. Allah kabul etsin" der, çeker gider...Bir Ayet "Hem insanlara karşı avurdunu şişirme (kibirlenme) ve yeryüzünde çalımla yürüme. Çünkü Allah övünen ve kuruntu edenlerin hiçbirini sevmez. (Lokman Suresi) Hadis-i ŞerifAllah rızası için bir gün oruç tutan kimseyi Allahü teâlâ, bu bir günlük oruç sebebiyle Cehennem ateşinden 70 yıl uzak tutar. [Buhari]İstihare namazı ve duâsı Gusül abdesti alınır. Gusülden sonra, "İstihâreye niyet ettim" diyerek iki rekât namaz kılınır. Birinci rekâtta (Kâfirûn), ikinci rekâtta (İhlâs) sûresi okunur. İstihâre namazından sonra şu duâ okunur: "Allahümme innî estehîrüke bi-ilmike ve estaktirüke bi-kudretike ve es'elüke min fadlikel'azîm fe inneke takdirü ve lâ akdirü ve tâ'lemü velâ a'lemü ve ente allâmül-guyûb" İstihâreden sonra, abdestli olarak, kıbleye dönüp yatılır. Rüyada beyaz veya yeşil görmek hayra alâmettir. Siyah veya kırmızı görmek şerre alâmettir denildi.



