Bakan Özer'in yeni kitabı raflarda: Başarı ülkemize yakıştırılamıyor

Bakan Özer'in yeni kitabı raflarda: Başarı ülkemize yakıştırılamıyor

EĞİTİM Haberleri

‘Türkiye’de Eğitimi Yeniden Düşünmek’ kitabında Bakan Özer “Türkiye’nin gösterdiği başarıdan uluslararası raporlarda takdirle söz edilirken aynı takdir ülke içerisindeki tartışmalarda ne yazık ki görülmüyor. Bu nedenle bu ülkede eğitimcilerin işi oldukça zor” dedi.

MAHMUT ÖZAY

"Güzel ülkemin fedakâr öğretmenlerine..."

Bu sözler Millî Eğitim Bakanı Mahmut Özer’in, kaleme yeni aldığı “Türkiye’de Eğitimi Yeniden Düşünmek” kitabının girişinden... Altıncı kitabı raflarda yerini alan Bakan Mahmut Özer’in iki bölümden oluşan kitabın ilk bölümünde eğitimde sorunlu alan ve çözümlerle ilişki kurulurken, diğer kısmında ise atılan adımlar genel hatlarıyla ele alınıyor. Toplumun eğitim konusundaki tüm paydaşlarına “başka bir eğitim mümkün” mesajını veriyor.

Yaklaşık bir yıldır sürdürdüğü bakanlık koltuğunda yapılanları anlatan Mahmut Özer, kitapta şu vurgularda bulunuyor: Sorunlara çözüm üretebilmek için birbirleriyle ilişkili dört potansiyel alan ortaya çıkmakta. Bunlar, öğretmene yatırım, okul öncesinde okullaşma oranları, okullar arası imkân farkları azaltmak ve mesleki eğitimi güçlendirmek. Bu alanlara ilişkin atığımız adımların daha iyi anlaşılmasına yönelik bir ihtiyaçtan ortaya çıktı. Kitapta yer alan tartışmalarla eğitim sisteminde bütüncül bir ilerleme sağlamak için farklı alanlarda yaptığımız iyileştirmelerin ortak amaca nasıl katkı sağladığını göstermeyi hedefledim.

CİDDİ TEŞVİKLER UYGULANMALI

Bir eğitim sistemi toplumsal ihtiyaç ve talepleri karşılayabildiği ölçüde başarılı, işlevsel ve demokratiktir. Toplumsal taleplerin yok sayılması veya daha kötüsü baskılanması durumunda ise ancak baskıcı bir eğitim siteminden bahsedebiliriz. Eğitim ortamları açısından okullar arası imkân farklılıkları azaltılmalıdır. Ayrıca bir sınıfta farklı seviyelerde öğrenciler olduğunda eğitim-öğretim sürecinin nasıl planlanması gerektiği ile ilgili kapsamlı eğitim adımları atılmalı ve çok sayıda proje ile desteklenmelidir. Eğitim fakültelerindeki eğitim süreçlerinde de bu yönde bir farkındalık oluşturulmalıdır. Ayrıca mevcut durumda deneyimli öğretmenlerin görece dezavantajlı bölge ve okullarda görev yapabilmeleri ile ilgili de ciddi teşvik paketleri uygulanmaya sokulmalı.

BİR DURUM TESPİTİ GEREKLİ

Yükseköğretime erişim sorununu çözmeden ortaöğretimdeki sınav baskısını ortadan kaldırmak mümkün değil. Bu bağlamda, sınav baskısının arkasında yatan nedenlere yönelik çözüm getirmeden sınavların varlığını eleştirmek mevcut durumu iyileştirmeyecek. Dolayısıyla gelinen noktada bir durum tespiti yapmaya ihtiyaç var. Ya üniversite sayısı tüm artışlara rağmen talepleri karşılamada yetersizdir ya da mevcut üni- versitelerin kapasiteleri verimli bir şekilde kullanılamamakta. Her iki durumda da ciddi adımlar atılması gerekmekte.

VERİYE DAYALI ÇIKARIM YAPILMIYOR

Türkiye’de eğitim, üzerinde farklı kesimlerin veriler aracılığıyla konuşabildiği ve tartışabildiği bir alan olmaktan maalesef çok uzak bir noktada bulunmakta. Eğitimde rasyonel bir zeminde tartışmak ve verilere dayalı çıkarımlar yapmak mümkün olmuyor. Olumlu gelişmeler ve uluslararası başarılar gündem oluşturmuyor. Ortada bir başarı varsa bu başarıya da şüpheyle yaklaşılıyor. Esasında bu ülkenin insanlarına başarı yakıştırılamıyor. Eskiden PISA ve TIMSS gibi uluslararası öğrenci başarı araştırmalarında ülkenin karnesi düşük olduğunda haftalarca basında tartışılıp başarısızlığımız bir şekilde anlatılırken sonuçlar olumlu olduğunda tam tersi bir yaklaşımla karşılaşıyoruz. Maalesef başarılar yok sayılabiliyor. Türkiye’nin gösterdiği başarıdan uluslararası raporlar takdirle söz ederken aynı takdir ülkedeki tarşmalarda ne yazık ki görülmüyor. Bu sebeple bu ülkede eğitimcilerin işi oldukça zor.

TÜRKİYE 'KAPANMAYI' ÇOK DAHA FAZLA UZATTI

Covid-19 sürecinde yüz yüze eğitime dönüş için ‘Bu bir millî güvenlik meselesi’ diyen Bakan Özer o günleri ilk defa anlattı: Bu süreçte öğrenciler arasında ‘dijital ayrım’ oluştu. Yüz yüze eğitime ara vermenin öğrenciler üzerindeki etkisi eşit değildi. Bu süreçte en fazla sosyoekonomik olarak dezavantajlı kesimler etkilendi ve eğitimdeki mevcut eşitsizlikler daha da derinleşti. Türkiye bu süreyi diğer ülkelere göre çok daha fazla uzattı. Gelinen noktada yüz yüze eğitime dönmek artık bir seçenek olmaktan çıkarak bir zorunluluğa dönüşmüştü. Bu sebeple devir teslim töreninde yüz yüze dönmenin zorunluluğunu açık bir şekilde dile getirdim.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...