Uzmanlar, artan şiddet ve dolandırıcılık olaylarını değerlendirdi: Toplumsal erozyon

Medyadaki şiddetin toplumun ruh sağlığını bozduğunu söyleyen uzmanlar, toplumsal erozyonun çözümünün aile ve eğitimde gizli olduğunu söylüyor.
GAMZE ERDOĞAN - Son yıllarda artan şiddet, hırsızlık ve dolandırıcılık olayları yalnızca bir güvenlik problemine değil, derinleşen bir toplumsal erozyona da işaret ediyor. Ekonomik sıkıntılar, adalete olan güvensizlik, değerler sistemindeki çözülme ve sosyal bağların zayıflaması, suç oranlarındaki artışın temel sebepleri arasında sayılıyor. Sokakta, okulda, hatta aile içinde bile artan öfke ve umutsuzluğu uzmanlarına sorduk.
Sosyolog Dr. Zeliha Burtek, her şeyin başlangıcının aile ve eğitimde gizli olduğunu söyledi. Burtek, “Bugün en küçük çocuk bile suç kavramından haberdarsa, burada derin bir toplumsal erozyon vardır. Umarım yeni yasalar yapılmadan önce eğitim sistemi ve aile yapısı güçlendirilir. Bu konular, ideolojik yaklaşımlardan uzak, insana ve yaşama saygı temelinde çocuklara öğretilmelidir” dedi.
Sosyolog Prof. Dr. Nilüfer Narlı da, ahlaki çözülmenin merkezinde bireyin kendisini topluma ait hissetmeme duygusunun olduğunu belirterek, “Günümüzde insan, diğerleriyle olan bağlarını zayıflatan bir tüketim kültürünün içinde yaşamaktadır. Bu durum, hem empatiyi hem de sorumluluk duygusunu aşındırmaktadır” diye konuştu.
"İNSANLAR BİRBİRİNE KARŞI TAHAMMÜLSÜZ"
Bireysel faydanın toplumsal faydanın önüne geçtiğini ifade eden Narlı, bu durumun temel nedenlerini şu şekilde sıraladı: Bireyciliğin aşırılaşması, medya ve özellikle sosyal medyanın olumsuz etkisi, popüler kültürün görünür olmayı tüm değerlerin önüne koyması, eğitim sistemindeki değer boşluğu ile aile ve topluluk bağlarının zayıflaması.
Psikolog Ece Bahat ise toplumda artan şiddet ve huzursuzluğun yalnızca bireysel sorunların değil, ortak değer sistemlerinin zayıflamasının bir sonucu olduğuna dikkat çekti. Sürekli stres altında yaşayan bireylerin suç işlemeye, şiddete başvurmaya ya da pasif-agresif tepkiler göstermeye daha yatkın hâle geldiğini söyleyen Bahat, “Aile içinde kuşaktan kuşağa aktarılan otoriter tutumlar, duygusal eğitimin ihmal edilmesi ve sevgi dilinin yerini disiplin ve korkuya bırakması da bireyde bastırılmış öfke ve güvensizlik birikimini artırıyor. Toplumun en küçük birimi olan ailede yaşanan bu duygusal eksiklik, kamusal alana da yansıyor; insanlar birbirine karşı tahammülsüz, iletişim biçimleri saldırgan hâle geliyor” dedi.





