İbret halkaları

Sesli Dinle
A -
A +
Zor günlerden geçiyoruz, çok zor. Kime sorsam "ben eski ben değilim" diyor.
 
Öyle ya, afetten geriye alabilene büyük dersler, görebilene büyük ibretler kaldı.

> Hataylılar, Hatayspor'un Kasımpaşa'yı yendiği sahaya, bir gün sonra coşkuyla bağırmaya değil gözyaşlarıyla kurulan çadırlara barınmaya geldi.

 

> Ev sahibi 'kirayı artırmıyor' diyerek çıkardığı kiracısının bir hafta sonra gecekondusuna sığınıverdi.

 

> En çok göç alan şehirler, bir haftada en çok göç veren şehirler oluverdi.

 

> Suriyelilere niye geldiler diye kızarken, göz bebeği illerimiz 85 saniyede Suriye'ye dönüverdi.

 

> Her yere kolu uzanan milletvekili, "Herkese yardım ettim de ablama edemedim" diyerek gözyaşı döküverdi.

 

> Dünyada dört yüzün üstünde mağaza açmış, 20 bin kişiyi istihdam eden ünlü dondurmacının ortağı "Ekmek verirken ekmek sırasına girdik" dedi.

 

> İnsanlar akşam çöpe attıkları ekmekleri ertesi gün çıkarıp paylaşmak zorunda kalıverdi.

 

> Sanayi siteleri firmasına dar gelen fabrika sahibi, fabrikasının bekçi kulübesine sığıverdi.

 

> "Cennetten bir köşe" diye satışa sunulan 12 katlı 250 daireli rezidans, bir gecede "cehennemden bir köşeye"ye dönüverdi.

 

> Yüksek kira getiren daireler, dükkânlar, rezidanslardan sahiplerine sadece anahtarı kaldı.

 

> 150 'ayrıcalıklı' kişinin yaşadığı 8 milyon liraya satılan denize sıfır 8 katlı apartmandan sadece 8 kişi sağ kurtulabildi.

 

> Beğenilmeyen TOKİ evleri; burun kıvrılan köyler, ortada kalanlara can simidi oluverdi.

 

> Türlü türlü yemeklerin yapıldığı, "gastronominin başşehirleri"nin ne lezzeti ne ağız tadı kaldı.

 

> Göçük altından çekilip çıkarılan asgari ücretlinin bir aylık maaşına denk markalı gömlekler sokakta yakacak oldu.

 

> Yedi yılda dolmaz denilen mezarlık yedi gün geçmeden doldu.

 

> Fiyatları artsın diye stoklanan otomobiller, çöken binaların altında birer jilete döndü.

Her şeyimizin ters yüz olması için 85 saniye yetiyor.
Öyleyse ey insanoğlu, bu neyin kavgası, hırsı, telaşı?!.

Normale dönmek…

Yirmi gündür depremle yatıp kalkıyoruz.
 
"17 Ağustos'tan sonra durum nasıldı?" diye arşive baktım.
Bırakın bakanların bölgede karargâh kurmasını, vatandaşla ilgilenen olmamış.
 
Çok değil 10 gün sonra, kendimizi genel af tartışmalarının içinde bulmuşuz.
 
Bir Paşa "28 Şubat bitmeyecek" diye 'ikaz' etmiş, bedelli askerlik ve anayasa tartışmaları başlamış.
 
Şimdi gündemimizde neredeyse başka mevzu yok. Bunun dört sebebi var:
 
Bir: Afetin boyutunun büyük olması.
İki: Haber kanallarının çokluğu.
Üç: Sosyal medya etkisi.
Dört: Seçime giderken hükûmetin yaraları acilen sarma isteğinden hareketle hamleler yapması.
 

Askerin geç çıkması!

Kimileri ilk günden "asker geç çıkarıldı" yaygarasını kopardı. Ekranlarda, köşe yazılarında sürekli konu ediliyor.
 
Oysa Millî Savunma Bakanı depremde 100 askerin, İçişleri Bakanı 120 polisin şehit düştüğünü açıkladı. Sağlık ordusunun kaybı ise 488...
 
Güvenlik güçleri bile bu kadar kayıp verirken, askerî tesisler hasar alırken ve o gün hava muhalefeti ortadayken "asker geç çıkarıldı" tartışması hakkaniyetli gelmiyor.
 
Siyasi çıkarımlarda bulunulurken mevcut zorluklar göz ardı ediliyor.

Suç bastırıyorlar!

* Muhalif gazete ve televizyonlar depremden dolayı hükûmeti suçluyor. Sanki kentsel dönüşüme kendileri karşı çıkmamış gibi... Sanki 'ülkeyi betona gömdünüz' naraları atıp dönüşüm karşıtı yayın yapmamışlar gibi... Sanki felakette parmakları yokmuş gibi.
 
* Sözcü TV yayın hayatına başlıyormuş. Halk TV'den izleyici koparacağı kesin. Ama logosu deterjan markası gibi.
 

15 yıl önce

Türkiye depremi konuşurken gürültü arasında dikkat çekici bir kişi hayatını kaybetti. Can Paker!..
 
Mehmet Barlas'ın kayınbiraderiydi Paker. Bir dönem ünlü spekülatör George Soros'un fonladığı TESEV'in başında bulunmuştu.
 
Askerin siyasetin göbeğinde olduğu dönemde devrin muktedirlerini zıplatan raporlara imza atmıştı. Sermaye sahipleriyle içli dışlıydı. Liberal bir beyaz Türk’tü. Cem Duna'nın "Alman eğitimi almış ama kendisini İngiliz zanneden Türk" diye tarif ettiği Paker, AK Parti ile de temas hâlindeydi. Çözüm Sürecinde kurulan akil insanlar heyetinde yer aldı.
 
Öldüğünü duyunca bir hatıra aklıma geldi. Devrin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Sabancı Üniversitesi mütevelli heyet üyesi Paker'e "Bizim oğlan, Sabancı'da. Kızı da alabilir miyiz?" diye sorar. Paker, derhâl rektörü arar. Rektör "Can, kapatırlar okulu" der kabul etmez. Gül oğlunu da alır Sabancı'dan. Kızı Bilkent'i bitirir. Mezuniyet törenine başörtüsüyle katılır. YÖK soruşturma başlatır. Çok değil 2007'de. 15 yıl öncesi...
 
O devrin yasakçılarıyla, mağdurları şimdi dirsek temasında.
Ne enteresan değil mi?
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.