Fethin kırılma anında Akşemseddin'den Fatih Sultan Mehmed'e özel mektup: Şimdi gevşeklik ve ihmal zamanı değildir!

Düzenleyen: / Kaynak: Türkiye Gazetesi
- Güncelleme:
Fethin kırılma anında Akşemseddin'den Fatih Sultan Mehmed'e özel mektup: Şimdi gevşeklik ve ihmal zamanı değildir!

Kültür - Sanat Haberleri  / Türkiye Gazetesi

İstanbul fethinin kırılma anlarının başında Ceneviz kalyonlarının yardıma gelmesi ve Osmanlı donanmasını aşıp zinciri geçebilmesi hadisesidir. Bunun yaşanması Fatih Sultan Mehmed'i hiddetlendirmiş, orduda moral kaybına sebep olmuştu. Fethin gerçekleşmesine olan ümitler de kırılmıştı. İşte tam bu anda hocası Akşemseddin Hazretleri bir mektup kaleme alarak savaşın seyrini değiştirdi.

20 Nisan 1453 günü İstanbul kuşatmasında savaşın en kızgın anları yaşanmaktadır. Konstantinapolis düşmek üzeredir. Fakat Ceneviz kalyonları ufukta görünür. Erzakla dolu 3 büyük kalyonun hedefi Haliç'e girebilmektir.

Gemiler Yedikule açıklarında önlerini kapatmaya çalışan Osmanlı donanmasını, rüzgârın da desteğiyle yarıp Haliç’e girmeyi başardı.

Tursun Beğ’in tabiriyle “fütûr ve perişânî” yaşanmıştır. Pek çok müverrih(tarihçi) de askerin bölük pörçük olduğunu yazar aynı vakıayı anlatırken.

Bu hadise fethin tarihi bakımından bir dönüm noktasıdır. Gemilerin arkasının geleceği, daha büyük bir Haçlı donanmasının yolda olduğu haberleri de ordunun üstüne sis gibi çöküyordu.

Fetih ümidi yerine hüsran düşüncesine bırakacakken bu sırada Molla Akşemseddin'den bir mektup çıkagelir. İşte o mektup:

Fethin kırılma anında Akşemseddin'den Fatih Sultan Mehmed'e özel mektup: Şimdi gevşeklik ve ihmal zamanı değildir! - 1. Resim


"Hüve’l-Muizzü’n-Nasîr

Tahiyyât-ı zekiyyât ve teslîmât-ı sâfiyyât iblâğ kılmaktan sonra Cenâb-ı Kerîm’e ma‘rûz oldur ki, bu hâdise ki ol gemi ehlinden oldu. Kalbe hayli tekessür ve melâlet getirdi. Bir fırsat görünürdü, fevt olduğuna gayretler geldi. 

Bu hâdise o gemi ehlinden meydana geldi, kalbe hayli melâlet ve kırgınlık getirdi. Önemli fırsatlar çıkmıştı, fakat elden kaçtığı gibi gayretlerimiz aleyhimize döndü. 

Biri gayret-i dîn ki, kâfirler ferah olup şemâtet-i a‘dâ olundu. Ve biri bu ki, mübârek vechinize noksan re’y ve ‘adem-i nifâz-ı hükm nisbet olmak ve biri bu ki, bu za‘îfe, ‘adem-i isticâbet-i du‘â nisbet olmak ve tebşîrimüz gayr-i mu‘teber olmak. Ve dahî mahzûr çok. 

Bunlardan (sebeplerden) biri kâfirlerin çok sevinmeleri ve rahatlamaları, moral kazanmalarıdır. Diğeri sizin hadiseleri yeterince idare edememeniz ve emirlerinizi uygulatmadaki eksikliklerinizdir. Ayrıca benim dua ve tebşirimin temelsiz olduğu yolundaki kanaat hasıl oldu. Ve dahi mahzur çok... 

İmdî müsâhele ve rıfk gerekmez. Bunun gibi bâbda, istiksâ idüp kimden bu tahallüf ve ‘adem-i ikdâm oldu bilüp, ‘ukûbet-i ‘azîme gerek. Azl gibi ve ta‘zîr-i şedîd gibi.

Şimdi gevşeklik ve ihmal zamanı değildir. Bu gibi durumlarda hemen araştırmaya girişilip kimin böyle bir duruma yol açtığını tespit etmek gerekir. Sonra da mesul olanları derhâl ağır cezalara çarptırıp azl etmek lazımdır.

"YASAK MÜSLÜMANLARI"

Eğer olunmaya, yarın bir gün kal‘aya hücûm edecek ve hendek doldurmalı olacak, tehâvün ederler. Bilürsüz, ekseri, yasak müslümanıdır. Allah içün canını ve başını koyan azdan azdır. Meğer ki bir ganîmet göreler, canlarını dünyâ için oda atalar.

Yoksa kaleye hücum yapıldığında ve hendekler doldurulmaya başlandığında ağır davranırlar. Sizin de bildiğiniz gibi bunların çoğu gönülsüz, zoraki iş ehlidir (yasak Müslümanı), Allah için başını ve canını koyacak çok azdır. Bunlar bir menfaat ve ganimet gördüklerinde işe sarılırlar, canlarını dünya için ateşe atarlar.

İmdî mercû ve mütevekka‘ oldur, cidd ü cehd bi-kaderi’l-istitâ‘a, hem fi‘len ve hem emren ve hükmen ve kavlen idesüz ve bunun gibiye râci‘ olanı bir merhameti ve rıfkı az olan kimseye buyurasız. Teşdîd ve tağlîz ede, kemâ yenbağî.

Şimdi sizden ricam odur ki yetkinizi gösterin, emrinizi fiilen icra edin. Bu gibiler için merhameti ve yumuşaklığı az olan kimseyi iş başına getirin, şiddetle ve galiz şekilde hareket etsin. Hem bunun şeriatta da yeri vardır. Yüce Allah der ki: ‘Ey Peygamber kâfirlere ve münafıklara karşı cihat et, onlara karşı sert davran’ (IX/73). Ve hem asl-ı şer‘îsi vardır. Kâlellâhu te‘âlâ: “Yâ eyyühe’n-nebiyyü câhidi’l-küffâra ve’l-münâfikîne ve’ğluz aleyhim”

Bir aceb nesne vâki‘ oldu. Melâletle otururken Kur’ân-ı ‘Azîme tefe’ül etdik. Sultânü’s-sâdât Ca‘fer-i Sâdık işâreti üzere bu âyet geldi: “Va‘adallâhu’l-münâfikîne ve’l-münâfikâti ve’l-küffâra nâre cehenneme hâlidîne fîhâ. Hiye hasbuhum ve la‘anehumullâhu ve lehum azâzun mukîm”

Melâlet içinde otururken bir acayip hâl vuku buldu. Kur’an’a baktık, sultanü’s-sâdât olan Cafer es-Sâdık işaretiyle bu ayet denk düştü: ‘Allah erkek münafıklara da kadın münafıklara da kâfirlere de içinde ebedî kalacakları cehennem ateşini vaat etti, o onlara yeter. Allah onlara lânet etmiştir, onlar için devamlı bir azap vardır’ (IX/68).

"MUZAFFER OLACAĞIZ"

İmdî ol varmayanların bâtını Müslümân değildir. Hükm, münâfikîn de, kâfirle azâb-ı cehennemde mukîm olmakdır. Demek işâreti düşdü, bes teşdîd-i maslahat göründü. Himmet idesüz.  kıbet hacâletle, inkisârla gitmeyevüz. Belki ferah ve mansûr ve muzaffer gidevüz bi-‘avnillâhi ve nusretihî âmîn.

Şimdi o varmayanlar samimi Müslüman değildir, münafık hükmündedir ve kâfirle cehennem azabında beraberlerdir, işaret çıkmıştır. Böylece şiddetle iş yapmak gerekecektir, himmet ediniz, akıbet kırgınlık ve utanmayla sonuçlanmasın. Biliniz ki ferruh ve mansur ve muzaffer olacağız, Allah’ın yardım ve desteğiyle. 

İmdî gerçi “El-‘abdu yüdebbiru vallâhu yukaddiru” kazıyyesi sâbitdir. El-hükmü lillâh. Velâkin elinden geldikçe cidd ü cehdini kul, taksîr etmemek gerek. Resûlullâhın ve eshâbının sünneti budur. Ve dahî melâletle Kur’ân okuyup yatmak vâki‘ oldu. 

Gerçi her şey Allah’a aittir, ondan gelir, fakat elinden geldiğince çalışıp çabalamakta eksiklik göstermemek gerekir. Resûlullah’ın ve ashabının yolu budur. Yine hüzün içerisinde Kur’an okuyup yattım.

Şükr Allâhü te‘âlâya, envâ‘-ı vechle lutuflar edip beşâretler oldu ki çok zamandır onun misli olmadıydı. Tesellî-yi tâm hâsıl oldu. Ve bu sözleri söylediğimiz, hazretinize fuzûl-i kelâm ‘addolmaya. Sevdiğimizdendir hazretinizi!

Allah’a şükr olsun ki çeşitli lütuflara, sevinçli haberlere şahit oldum, epeydir onun gibi bir şeye mazhar olmadığım için büyük bir teselli buldum. Bu sözleri söylediğimiz hazretinize fuzuli bir kelam olmaya, sevdiğimizdendir hazretinizi."

[Kaynak: TSMA, nr. E. 5584’teki mektup Topkapı Sarayı Müzesi Arşiv Kılavuzu’nda (İstanbul 1938, nr. VII). Latinize eden: Emir Ali Demirel, sadeleştiren Prof. Dr. Feridun Emecen, Büyük İstanbul Tarihi c.2]

Düzenleyen:  - Kültür - Sanat
Kaynak: Türkiye Gazetesi
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...