Bir asır önceye ve sonraya götüren bir hayal! 100 yıl önce, 100 yıl sonra

Düzenleyen: / Kaynak: Türkiye Gazetesi
- Güncelleme:
Bir asır önceye ve sonraya götüren bir hayal! 100 yıl önce, 100 yıl sonra

Ramazan Haberleri Haberleri  / Türkiye Gazetesi

Bir Himmet Ağa varmış zamanında. Gece köy odasında arkadaşlarıyla beraber sohbet ederken kapıdan içeri öyle bir kimse girmiş ki hepsi kendilerini pencereden dışarı atmışlar...

İmkân olsa da yüz yıl önceye gitsek... Hayallere engel yok ki. Gittik diyelim... İnsanlar, binalar, yollar, kıyafetler elbette şimdikinden çok daha farklıydı.

O zamanki insanların arasında dolaştığımızı, kimileriyle de sohbet ettiğimizi, hayatı hakkında bilgi aldığımızı hayal edelim. Kim bilir neler anlatacak, ne dertlerinden veya geleceğe ait ümitlerinden bahsedecektir bize...

Elbette bundan yüzyıl önce de bir mevki kapmak, daha çok para kazanmak ve daha çok şöhret salmak sevdasında olanlar vardı. Peki şimdi neredeler?

Bu dünyaya ait hedeflerine kavuşmak için ellerinden geleni ardına komayan, bu uğurda yapmadıklarını bırakmayan; o bir dudağı yerde, bir dudağı gökte yanılgısına düşenler nerede... Onlar da gittiler... Toprak oldular... Üzerlerinden de yüz sene geçti...

O günün sıkıntılı ikliminde imanı için yaşayan, Allahü tealanın korkusu ve sevgisiyle kalbi atan, ‘aman bu dünyaya aldanmayayım’ düsturuyla yaşayanlar da vardı. Onlar da gittiler kendi kabirlerine... Ve üzerlerinden de 100 yıl geçti.

Bir de yüzyıl sonraya gidelim hayalimizde... Yani 2124 yılına... Şu an tanıdığınız kim var ise... Çevrenizde, televizyonlarda, siyasette... Hiçbiri olmayacak yeryüzünde... Ya biz nerede olacağız? Şu anda sonsuzluğa hazırlanmamızı engelleyen hayallerimiz nerede olacak?..
Dinimizde her biri emsalsiz olan ölçülerden biri de şu: Madem ki bir şey muhakkak olacaktır. O hâlde onu olmuş bilmek lazımdır...

BÜYÜCÜ DÜNYA…

İmtihan bu... Kim aldanacak, kim aldanmayacak... Sonucunda kim hazırlanacak, kim hazırlanmayacak gerçeğinden ibaret olan imtihan...
Aldanmamalı... Bu büyüye kapılmamalı... Bir gün muhakkak yokuz... Kabir hayatında olacağız... İyi arkadaş seçmeli. Bu mutlak gerçeğe bizi hazırlayacak olan kişi iyi bir arkadaştır ancak... Unutturacak arkadaştan aç bir aslandan kaçmaktan daha çok kaçmalı...

Öyle yaşamalı ki son günümüz, son anımız geldiğinde, Rabbimizin rızasını ve sonsuz güzellikleri kazanmış olarak emaneti teslim edelim. Biz ancak ölüm sonrası için yaratıldık. Lakin bir evden bir eve göçeriz... Bir gün ölüm meleğiyle mutlaka karşı karşıya geleceğiz...

DÜŞ ÖNÜMÜZE AĞA…

Bir Himmet Ağa varmış zamanında… Arkadaşlarıyla camide akşam namazını kıldıktan sonra köy odasına giderler, yatsı namazına kadar sohbet ederlermiş… Bir akşam vakti yine böyle sohbet hâlinde iken kapıdan içeriye öyle bir kimse girer ki, bir refleks halinde her biri korkudan, odanın pencerelerinden kendilerini dışarı atarlar… İnsana da benziyor ama benzemiyor da… Korkudan üç gün boyunca odaya giremezler. Dışarıdan da bakarlar ki o kimse içeride oturuyor…

Sonunda Himmet Ağa der ki:

- Arkadaşlar bizim misafirseverliğimize ne oldu yahu… Görünüşü korkutucu olabilir ama o da Allah’ın kulu… Üç gündür orada aç, susuz oturuyor. Gidelim hâlini soralım… Karnını doyuralım… Suyunu verelim sonra gidecektir elbet…

- Haklısın Himmet Ağa demiş arkadaşları… Düş önümüze…

Himmet Ağa önde, arkadaşları arkada korka korka odanın kapısına yanaşırlar. Himmet Ağa odaya girer, yanına yaklaşır o kimsenin… 
- Efendim… Kusurumuza bakmayın. Biz misafir seven insanlarız. Üç gündür hatırınızı sormadık. Arkadaşlarımla bir ihtiyacınız var mı diye sormaya geldik, derken arkasına döner ki bütün arkadaşları kaçmış, yapayalnız kalmış!..  (Devam edecek)

*****

AĞLASAYDINIZ ANLARDINIZ'!

- İnsanların ortak zevkinden hatta mutlaka almaları gereken zevklerinden bahsettiniz. Bazı insanların farklı zevkleri olamaz mı. Veya o ortak zevklerin dışında yaşıyorsa o insan değil mi?

- Ne gibi...

- Bir romancı yazdığı romanının satırları arasında kaybolmaktan zevk alır. Bunun okuyucusu da böyledir. Bir tarihçi de asırlar öncesine gitmekten... Bir fizikçi laboratuvarında yaptığı deneylerde başardığı yeni bir keşften zevk alır. Bu sadece birkaç örnek. Bunlar genelde iç dünyalarında yaşarlar ve bahsettiğiniz zevkleri vakit kaybı olarak görürler. Şimdi bunlar insan değil mi?

- Şey... Ehm... Fakat bunlar kaç kişidir ki. Ben genelde senin yaşıtlarından bahsediyorum.

- O hâlde önce tabiri düzeltmeli.

- Hangi tabiri.

- İnsanların ortak zevki. Ki bu zevki tatmayanları anormal görmek yanlışı...

- Evet konuya yanlış bir örnek oldu sanırım...

- Bakın insanlar farklı yapılara sahiptir. Bunu dalınız icabı en iyi sizin bilmeniz gerekir. Genel insanlığın yanında özel insanlar da olabilir. Hatta günümüzde eşler bile farklı şeylerden hoşlanıyorlar. Kimi topluma açık, kimi az kişiyle görüşmekten hoşlanır. Fakat az kişiyle görüşenlere anormal denmez. “Bunun yapısı böyle” denir ve çıkılır işin içinden.

- Fakat durup dururken de ağlamaz bunlar. Bu depresif bir psikolojiyi gösterir.

- Ağlamak. Ne az ağlayan bir toplum olduk. Mesela siz en son ne zaman ağladınız.

- Niye ağlayayım.

- Ağlamak deyip geçmeyin doktor bey. Kalbi insanlığa, şefkate yanaştırmakta üstüne yoktur. Ağlamak gözden dökülen birkaç damla sıvı değildir sadece. Hüzünden ağlayan herkes kalbinin üzerinde bir seyrelti hisseder. Monoton hayattaki duyguların dışında, tiril tiril duygulara yelken açar insan. (devam edecek)

Düzenleyen:  - Ramazan Haberleri
Kaynak: Türkiye Gazetesi
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...