Büyük İpek Yolu'nun kalbinde güçlü bir devlet ortaya çıkıyor: Yeni Özbekistan lideri Şevket Mirziyoyev

Düzenleyen:
- Güncelleme:
Büyük İpek Yolu'nun kalbinde güçlü bir devlet ortaya çıkıyor: Yeni Özbekistan lideri Şevket Mirziyoyev

Dünya Haberleri

Makalemizde Özbekistan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Şevket MİRZİYOYEV’in 2016 yılından bu yana Orta Asya ülkeleri arasındaki ilişkileri pekiştirmeye yönelik özverili çalışmaları ve bölgeyi küresel ulaştırma ağına entegrasyonuyla ilgili pragmatik politikaları anlatılmaktadır.

KUDRATİLLA RAFİKOV - SİYASET BİLİMCİ | Yeni Özbekistan’ın lideri Şevket MİRZİYOYEV’in gelecekte hem bölge tarihinde hem de dünya jeopolitik sahnesinde birçok değişiklik oluşturabilen bir fenomen olarak incelenip araştırılacağına şahsen inanıyorum!

Sayın MİRZİYOYEV hükümetinin göreve gelişi uluslararası, bölgesel ve yerel düzeyde türbülanslı, çalkantılı bir döneme rastlamıştı. Yabancı, özellikle batılı, analistlerin 2016’nın ikinci yarısındaki “Mirziyoyev ağır bir ekonomik ve siyasi yapıyı tevarüs etmiştir” şeklindeki teorik çıkarımlarının yanı sıra 2017’den sonra dünyada ve bölgede meydana gelen değişimler ve olağanüstü olaylar, yeni bir enerji ve politik zihniyetle işe başlayan ekibin önünde belli sınamalar meydana getirdiği, hedef ve eylem planını gözden geçirmeye zorladığı da bir gerçek.

Örneğin; Dünya küresel ekonomik krizi bitmeden 2020’de başlayan pandemi, 2021’de ABD ve NATO güçlerinin Afganistan’dan çekilmesi, kaldı ki ülkemizdeki Sardoba Barajı’nın duvarının çökmesiyle meydana gelen felaket, Buhara’daki fırtına afeti gibi beklenmeyen durumlar; jeopolitik, jeoekonomik ve yerel regülasyonların akışını bambaşka bir yöne itmiştir.

Ülkeyi saran çelik parmaklıkları kırmayı, Özbekistan’ı dışa açık bir ülke haline getirmeyi, özellikle bölge ülkeleriyle buz tutmuş ilişkileri ısıtmayı kendi dış ve iç politikasının ana motifi olarak tanımlayan Şevket MİRZİYOYEV için bu faktörler zorlu bir sınavdı. Ancak bir film şeridi gibi gözümüzün önünden geçen o günlerin, uğurlu bir şekilde tamamlanarak söz konusu tarihi olay örgüsünün değerini artırdığına tanık olmak, insanı fazlasıyla şevke getiriyor.

Şevket MİRZİYOYEV, büyük çabalarıyla ülkeyi tehlikeli çalkantıdan kurtarmakla kalmayıp bölgenin sosyo-politik yaşamında bazı dönüşümler yapmayı da başardı.

Karakter olarak inatçı olan ve ülküsünden bir adım geri atmayan bu adamın geçen kısa dönemde ne denli tarihi dönüşümlere imza attığını ve bölgedeki jeopolitik gidişatı nasıl da değiştirdiğini kendisi, çevresindeki ekibi ve siyasi analistler, zannediyorum, henüz tam olarak anlamış değil. Çünkü zirvedeyken dertler de mutluluklar da tam boyutuyla fark edilmiyor aslında.  Üstelik Sayın MİRZİYOYEV’in aklındaki hedefler ve kalbindeki niyetler henüz sona ermiş değildir, onların devamı var. Tam da bu nedenle kendisinin faaliyetlerini izlemek, muvaffakiyetini ve fırsatlarını değerlendirmek bir araştırmacı için son derece keyifli bir çalışma olarak ortaya çıkıyor.

• • •

28 Şubat 2001’de Tacikistan’ın “Leninabad Hakikati” gazetesinde H. Meliboyev’in imzasıyla “Aman dikkat, azizler!” başlıklı kocaman bir makale yayınlandı ve onun ilk satırlarında şöyle yazıyordu: “Tacikistan ve Özbekistan Cumhuriyetleri arasındaki sınır bölgelerinden gelen haberler: Mayın patlamaları nedeniyle ölü ve yaralı listesindeki sayı artıyor. İsfara, Aşt, Pencikent, Öretepe, Ğançı, yine İsfara... Son altı ay içinde sadece İsfara ilçesinde beş veya altı kez böyle felaket yaşandı. Birkaç kişi, kadın, çocuk, genç erkekler öldü, onlarca insan yaralandı… Neden böyle oluyor? Bunun suçlusu kim?”

Elbette bu zor sorular sıradan insanların karşı karşıya kaldığı ıstırabın boyutunu daha açık ifade ediyor. Geçen yüzyılın 90’lı yıllarında Tacikistan’daki huzursuzluklar nedeniyle sınırın mayınlanan dağlık alanı isyanlar yatıştıktan sonra bile, ne yazık ki, temizlenmemişti. Adeta herkes bunları unutmuştu. Neticede onlarca kişinin ölümüne sebep olan bu siyasi eylem, bir nevi Özbek-Tacik ilişkilerinin olumsuz karakterinin simgesi olarak tarihe geçti.

Elbette tarihin sayfaları her zaman beyaz ve barışçıl olmamıştır. Ancak geçmiş öyle bir bilgeliğe sahip ki hataları anlamak ve düzeltmek için kendisi münasip olan insanları sahneye getiriyor. Bu sefer de öyle oldu. 2016 yılında Şevket MİRZİYOYEV’in iktidara gelmesi, iki kardeş millet ve devlet arasındaki ilişkilerin ısınmasına neden oldu. Sınırlar açıldı, mayınlar temizlendi. Tacikistan Millî Üniversitesi Rektörü, Prof. Dr. Kabilcan Huşvahtzoda, 2020 tarihli “Halk Sözü” gazetesinde yayınlanan bir makalesinde bu olayları şöyle anlatıyor:

“Yılın başında ülkelerimiz yetkilileri, Tacikistan-Özbekistan sınırlarına yerleştirilen mayınların tamamen temizlendiğini duyurdu. Sıradan Tacikler, özellikle Özbekistan sınırında yaşayanlar, sınırların mayınlardan temizlendiği haberini büyük sevinçle karşıladı.

Sınırda insan kayıplarına neden olan ilk mayın patlaması 29 Ağustos 2000 tarihinde İsfara’da meydana gelmişti. Bu patlama sonucunda Özbekistan’ın Beşarik ilçesi sınırındaki Kızılpilol köyünde yaşayan iki kadın ve iki kız çocuğu hayatını kaybetmiş, bir kadın ve bir kız da yaralanmıştı.

Kızılpilol’dan sonra İsfara’nın Lakkon, Oftobrö, Kulkent, Çilgazi, Nefte-Abad gibi yerleşim alanlarında, ayrıca Kuzey Tacikistan’ın Aşt, Konibodom, Pencikent, Şehristan ilçelerinde yaşayanlar da mağdur olmuştu. Mayın patlaması sonucu hayatını kaybedenlerin hiçbiri terörist veya uyuşturucu kaçakçısı değildi. Kimi sığırını besleyen bir çoban, kimi dağlara ravent toplamaya giden bir köylü, kimileri de Özbekistan tarafında yaşayan akrabalarını görmeye giden sıradan insanlardı... Çok şükür, bu günler geçti...”

Basınımızda hemen hemen hiç yer almayan, bugün basit bir mesele olarak hatırlanan, aslında yüzlerce insanın hayatını korumayı, binlerce aileyi acılı bir felaketten kurtarmayı amaçlayan bu kararın alınması kolay bir şey miydi acaba?!

Bakın, Tacikistan Cumhurbaşkanı yaklaşık 20 yıllık “sessizliğin” ardından ilk kez Ağustos 2018’de bir devlet ziyaretiyle Özbekistan’ın başkenti Taşkent’e geldi. Aynı tarihi, kültürü ve hatta aynı sorunları paylaşan iki komşu millet, sanki soğuk savaştaymış gibi karşı karşıya yaşadılar. Oysa, bu halkların ataları binlerce yıl yan yana yaşamış, kız alıp kız vermiş, dünürlük ve akrabalık bağları iç içe geçmiş, et tırnak gibi birbirine yakın olmuştu...

Ne yazık ki Tacik-Özbek halklarının yakın geçmişteki hayatlarına ait bu tablo, bölgedeki tüm ülkeler ile ilişkilerimiz için de geçerliydi. Kazakistan veya Kırgızistan ile sınırlarımız veya sınır bölgelerimiz mayınlı olmamasına rağmen, komşularla ilişkilerimiz çok kısıtlı ve sınırlarımız kapalıydı. Komşu bir ülkeye gitmenin başka bir yabancı ülkeye gitmekten daha güç olduğu zamanları da yaşadık. Sonuç olarak komşular arasındaki bu tür seçkinci politikalar, ulusal toplumları ve insanların ruhunu da etkiledi. Bölgesel milliyetçilik yükselmese de halklarımızın içinde “senin-benim”, “bizler bölgesel mirasa diğerlerinden daha layığız” veya “bu toprakların asıl sahibi biziz” gibi radikal ve geleceğimiz için son derece tehlikeli kavramların doğmasına zemin hazırlandı.

Şaşırtıcı olan tarafı ise Özbekistan’ın sadece dünyaya değil, bölgeye de neredeyse kapalı olduğu o dönemde Şevket MİRZİYOYEV ortaya çıkarken yapacağı birinci önceliğinin komşu ülkelerle ilişkileri yeniden tesis etmek ve aradaki buzları eritmek olduğunu açıkça ilan etmesiydi. Oysa bu hedef zor olmaktan öte son derece karmaşık bir işti. O yüzden bu çağrıya “siyasi duygusallık” olarak bakan ve tereddüt eden çok kişi oldu.

Açıkçası, Şevket MİRZİYOYEV’e inanmayan analistlerin ve politikacıların ellerinde sağlam sebepler ve gerekçeleri vardı. Bilhassa 10 yılı aşkın süren “uyuşuk” bütünleşme döneminde gerek medya gerekse bölgede çalışmalar yapan analist ve politikacılar, Orta Asya ülkeleri arasındaki su, sınır, etnik ve diğer çatışmaların alametleri hakkında çok şey yazdılar. Sovyet sisteminden miras kalan ve son otuz yıllık bağımsızlık döneminde çözülmemiş olan sınır sorunu, gerçekten de devletlerin ve halkların birbirine yabancılaşmasına, provokasyonları tetiklemeye iyi bir bahane rolü oynayabilirdi.

Ayrıca araştırmacıların çoğu, Fergana Vadisi’ndeki çözülmemiş sınır sorunlarını Orta Asya’daki entegrasyon ve bölgeselleşmedeki başarısızlığın önemli bir kanıtı olarak gösteriyordu.

Bölge ülkelerinin ve halklarının genel benzerliğinin sadece dil ve kültür, gelenekler, kaftan-takke veya aş, çorba, pilav, beş parmak gibi milli yemeklerle belirlendiğini söyleyenler biraz yanılıyorlar. Bu noktada bölge halklarının sorunlarının, hayallerinin ve uhdelerinin de aynı olduğunu söylemek daha doğru olacaktır.

Şevket MİRZİYOYEV’in yaptığı da tam olarak buydu; uzun süredir rafa kaldırılmış, çözümü üstün siyasi irade gerektiren bir sorunu mecazi anlamda söylersek yerinden oynattı: sınır, su havzaları, sınır aşan nehirlerin kullanımı gibi ancak istişarelerle çözülebilecek sorunları halletmeye başladı.

Bazıları “Özbekistan eski dönemde kapalı bir politika izlemiş olabilir ama diğer dört ülkenin elini tutmadı ki. Neden bugünkü ısınma süreçlerinin temel aktörü olarak Özbekistan’ı gösteriyorsunuz?” diyebilir ve bu ifadelerin de bir dayanağı var aslında. Hakikaten de Özbekistan komşularıyla soğuk bir ilişki sürdürmüş olsa da başkalarının özgürlüğünü kısıtlamadığı bir gerçektir.

Ama şunu da gözden kaçırmamak gerekiyor ki Özbekistan, bölgede jeoekonomik ve jeopolitik olarak en kalabalık nüfusa sahip olarak görülen iki ülkeden biri. Üstelik Orta Asya’nın kalbinde yer alan Özbekistan’ın bölgedeki tüm komşularıyla, Afganistan da dâhil, sınırı vardır. Elbette böyle bir avantaj, ülkenin gerek konumunu gerekse statüsünü çok daha yukarılara taşıyor. Ancak bağımsız Özbekistan’ın ikinci iktidarı birinci iktidarından farklı olarak bu gücü ve avantajı etrafındakileri bükmek veya gözdağı vermek için değil, bilakis açık ve görünür sorunları çözmek, dostluk ve kardeşlik ilişkilerine yeni bir ivme kazandırmak için kullandı.

2017 yılında Tacikistan, Kazakistan ve Kırgızistan ile sınır kapılarının açılması, uzun bir aradan sonra bölgesel ilişkilerdeki tıkanıklığı açtı. Sıcak ve dostane ilişkiler insanların moralini etkilemekle kalmayıp ekonomi ve siyasete de yansımaya başladı. Bu gelişmeler Sayın MİRZİYOYEV’in politikalarının canlandırıcı ivmesiydi. Başlangıçta şüpheci olan kararsız düşünce kuruluşları bu döneme geldiğinde artık bölge genelinde entegrasyon ve bölgeselleşme konusunda farklı tahminlerde bulunmaya başladılar.

Bugün Özbekistan’ın komşularıyla neredeyse hiçbir sınır sorunu kalmadığını özellikle vurgulamak gerekiyor. Otuz yıldır süregelen, tabiri caizse en ciddi siyasi, etnik ve aynı zamanda komşuları birbirine yabancılaştırmanın temel nedeni olan bu sorunu altı yılda çözmek basit bir iş değildir.

27 Ocak 2023’te Kırgızistan’ın başkenti Bişkek’teki Ala-Arça Köşkü’nde Özbekistan Cumhurbaşkanı Şevket MİRZİYOYEV ile Kırgızistan Cumhurbaşkanı Sadır CAPAROV’un görüşmesi gerçekleşti. Görüşme kapsamında 20’den fazla ikili belge imzalandı. Özellikle Cizzah ile Issık-Göl, Andican ile Oş, Fergana ile Batken, Nemengan ile Celalabad illeri arasındaki işbirliğini genişletmeye yönelik kapsamlı programlar kabul edildi.

Bu kadar uzun cümleler kurmamızın ve iki ülkenin bölgesel yönetim birimlerinin adını sırasıyla saymamızın elbette bir sebebi var. Bunun nedeni, Özbekistan ve Kırgızistan’ın son 30 yıllık bağımsızlık sürecinde birçok tatsız olayları yaşamak zorunda kalmış olmasıdır. Çatışmaların etnik, su ve sınır sorunlarından kaynaklandığını hepimiz iyi biliyoruz. Söz konusu görüşmede iki ülke Cumhurbaşkanlarının komşuluk ilişkilerini resmi ve üst kademeden daha altlara indirmelerindeki amaç, öncelikle kamu diplomasisine daha fazla ağırlık vermek, ikinci olarak da yerel üreticiler arasında ticari ilişkiler kurmak, ekonomiyi canlandırmak ve dahası, komşular arasındaki barışçıl ilişkileri yeniden tesis etmekti diyebiliriz.

Ala-Arça görüşmesinde bir diğer tarihi gelişme daha oldu, iki ülke arasındaki sınırların delimitasyonuna ilişkin bir karar alındı.

Özbekistan Cumhurbaşkanı yaptığı açıklamada “Bizler her konuyu acele etmeden, etraflıca değerlendirdik. Artık sorunlu endişelerimiz yok. 31 yıllık bağımsızlık tarihinde ilk kez Kırgızistan ve Özbekistan ilişkileri bu düzeye ulaştı.” ifadelerini kullandı. Şevket MİRZİYOYEV, sınır sorununu yarın çözeceğiz, o gün veya başka gün diye otuz yıl geçtiğini ve nihayet bugün bu önemli belgenin imzalandığını belirterek, Kırgızistan liderine bunun için teşekkür etti.

Öte yandan Sadır CAPAROV ise Özbek-Kırgız ilişkilerindeki yeni dalgayı tarihi bir olay olarak nitelendirdi: “Kırgızistan, iyi komşuluk ruhu içinde kardeş Özbekistan ile işbirliğinin geliştirilmesine özel önem veriyor. Bizim için Özbekistan gerçek bir dost ve güvenilir bir stratejik ortaktır. Bugün bizler Kırgız-Özbek sınırının delimitasyonunu tamamlıyoruz. Bu gerçekten tarihi bir olay... Eminim ki sınır meselesine son vererek gelecek nesillerimizin gelişimi için sağlam bir temel atmış olacağız. Sayın Şevket Bey, Kırgız-Özbek sınırının delimitasyonuna ilişkin önemli sorunların çözümüne eşsiz bir katkı yaptığınızı belirtmek isterim...”

Açıkçası hepimiz çok iyi biliyoruz ki, böylesine samimi ilişkilerinin ve halklarımızın barış içinde bir arada yaşamalarının teminatı olan anlaşmalara varmak kolay bir iş değil. Özbekistan’ın Kırgızistan ile ilişkilerin ısınmasından bahsederken, Çin-Kırgızistan-Özbekistan demiryolunun inşaatına başlandığını da hatırlamakta fayda var.

Yukarıda değindiğimiz gibi, birçok siyasetçi Orta Asya’daki bölgesel bütünleşmeye teori olarak bile kuşkuyla bakmış ve belirtilen faktörlerin yanı sıra, bölgenin coğrafi isimlendirilmesinde uzun yıllar ‘Orta Asya ve Kazakistan’ teriminin kullanıldığını ayrıca bu ikisinin gelişme vektörlerinin farklı olduğunu sebep olarak göstermiştir. Dürüst olmak gerekirse, 90’lı yılların başında kapı komşuları bölgenin adını değiştirdikten sonra bile, bu yeni terim jeopolitik alan çalışmaları kapsamında sadece araştırmacılar tarafından hatırlandı. Pratikte ise, tarihsel olarak Türkistan olarak adlandırılan yerde ortaya çıkan Sovyet sonrası ulusal cumhuriyetler arasında olumlu bir yakınlaşma yerine bir bölünme eğilimi gördük. Örneğin, onlarca yıl önce Kazakistan’ın kendisini Orta Asya yerine bir Avrasya ülkesi olarak görmeyi tercih ettiğini fark etmek zor değildi. Yukarıda da belirttiğimiz gibi Kırgızistan, Tacikistan ve Türkmenistan’ın da bölgesel bütünleşme hakkındaki düşünceleri çok şüpheciydi. Bu sahne, analistler tarafından ortaya konulan bölgedeki komşuların birleşemeyeceğine dair tahminlerini destekler nitelikteydi. Ancak Taşkent-Astana ilişkilerindeki yeni dalga bu tezlerin geçersiz olduğunu gösterdi. Nitekim Şevket MİRZİYOYEV’in bölgesel politikasında ana noktanın Kazakistan olduğunu söylemek doğru olacaktır. Zira siyaset uzmanlarının neredeyse tamamı bu iki ülkenin bölgesel bütünleşmenin lokomotif görevini üstleneceği konusunda hemfikirdir ve bu doğrudur da.

2016 yılında başlayan Özbek-Kazak ilişkilerinin yeni tarihi 2022 yılına geldiğinde zirveye ulaştı. Bu yılın 21-22 Aralık tarihlerinde Kazakistan Cumhurbaşkanı Kasım Cömert TOKAYEV devlet ziyareti için Özbekistan’a gelmişti. Bu ziyaret ve görüşmelerin sadece bölgenin önde gelen iki devletinin sosyo-politik hayatında değil, Orta Asya olarak adlandırılan bölgenin kaderinde de önemli bir dönüm noktası oluşturduğu söylenebilir.

Bilhassa o günlerde iki ülke arasında “müttefiklik ilişkileri” konulu bir anlaşma imzalanmıştı. Uluslararası gözlemciler ve analiz merkezleri tarafından “tarihi” olarak nitelendirilen bu anlaşma, iki ülke arasındaki işbirliği düzeyini belirlenmesinin yanı sıra tüm Orta Asya bölgesinde barış, istikrar ve güvenliğin önemli bir unsuru olarak yorumlanması nedeniyle de son derece önemliydi.

Tabi ki Sayın TOKAYEV, Taşkent’e sadece bu belgeyi imzalamak için gelmedi. Ziyaret kapsamında birçok belge imzalandı. Bunların içindeki önemli bir belge de iki ülkenin sınırlarının delimitasyonuna ilişkin anlaşmaydı. Aynı gün, bu anlaşmanın imzalanmasıyla ile Özbekistan ve Kazakistan arasında herhangi bir sınır sorununun kalmadığı resmi olarak ilan edildi. 30 yıllık bağımsızlıktan sonra, komşu ülkeler bu tür belirleyici kararlar alma gücünü kendilerinde bulabildiler ve bu süreçte Şevket MİRZİYOYEV’in siyasi iradesinin önemli bir rol oynadığını kimse inkâr edemez.
Özbekistan Cumhurbaşkanı’nın inisiyatifi ve pratik çalışmalarıyla bugün ülkenin komşularıyla olan sınır sorunu neredeyse çözüldü.

• • •

Yukarıda Sayın MİRZİYOYEV’in devletin başına geçmesinin kritik bir döneme denk geldiğini söylerken mevzubahis karmaşık konular içinde “Afgan sorunu” faktörünü de kastetmiştim. Nitekim Afganistan’daki sosyal ve siyasi hayatın bölge ülkelerinin güvenliğini ve kalkınmasını etkilediği aşikârdır.

Özellikle 2021 yılında Afgan topraklarında meydana gelen ani değişimler, sonuçları tahmin edilemeyecek birçok durumu ortaya çıkardı. Bölgedeki ana jeopolitik oyuncuların fikir ve görüşlerinin aksine Özbekistan bu kez kendi ulusal çıkarları ve bölgesel güvenliği açısından çok önemli girişim ve öneriler ortaya koyarak diğerlerinden sıyrıldı. Özellikle tam da o günlerden itibaren Afganistan, Özbekistan’ın dış politikasının ana konularından biri haline gelmiştir. Örneğin geçen 6-7 yılda Özbek tarafının veya Cumhurbaşkanı Şevket MİRZİYOYEV’in katılıp da “Afgan sorununun” gündeme getirilmediği tek bir uluslararası toplantı, forum veya görüşme söz konusu olmamıştır.

Ayrıca 26-27 Mart 2018 tarihlerinde Taşkent’te Afganistan konusunda “Barış Süreci, Güvenlik İşbirliği ve Bölgesel Ortaklık” konulu üst düzey bir uluslararası toplantı, 15-16 Temmuz 2021 tarihlerinde ise yine Taşkent’te “Orta ve Güney Asya: Bölgesel Bağlantısallık. Sınamalar ve Fırsatlar” konulu uluslararası konferans düzenlendi.

Doğrusu Afganistan ve Orta Asya ilişkileri farklı ülkelerinin düşünce kuruluşları tarafından özgün yaklaşımlarla inceleniyor. Örneğin bazı think tanklar beş Orta Asya ülkesini Afganistan’dan ayrı halde araştırırken bazıları (Batı, özellikle ABD) da bunları bir bütün olarak analiz ediyor. Ancak asıl önemli olan yanınızdaki komşunun kıyafetlerini veya ismini değiştirmesi meselenin de değişeceği anlamına gelmiyor.

Benzer şekilde Özbekistan Devlet Başkanı da bu soruna pragmatik bir bakış açısıyla yaklaştı: Afganistan’ın istikrarlı kalkınmasını sağlama ve ülkeyi bölgesel ekonomik süreçlere entegre etme fikrini ortaya attı ve bu konuda pratik çalışmalara başladı. Özellikle BM Genel Kurulu’nun 75. oturumunda, Mezar-ı Şerif’ten Hint Okyanusu limanlarına uzanan yeni bir “ Mezar-ı Şerif - Kabil - Peşaver” demiryolu hattının inşasını önerdi. Bugün uluslararası toplum, bu teklifin Afgan topraklarının ve ekonomisinin bölgemize ve dünyaya entegrasyonu için çok stratejik bir proje olduğunu oybirliğiyle kabul ediyor.

Ayrıca Özbekistan, güney komşusuyla bölge halklarına özgü tipik komşuluk bağlarını pekiştirmeyi de göz ardı etmiyor. Özellikle bugün 300’e yakın Afgan öğrenci için Özbekistan’da eğitim fırsatı sunuluyor. Neredeyse her yıl Özbekistan’dan Afganistan’a insani yardım gönderiliyor. Ayrıca Özbekistan, Surhan-Puli Humri Enerji Nakil Hattı’nın yapımına destek vererek ülkenin enerji ihtiyacının yaklaşık yüzde otuzunu karşılıyor. Elbette bu çalışmalar komşu ülkeyi bölgedeki bütünleşme süreçlerine dâhil etmeyi ve ülkede barış ve istikrarı sağlamayı amaçlamış olması bakımından ayrı bir önem arz ediyor.

Şevket MİRZİYOYEV’in kısa sürede sergilediği sıcak ve aynı zamanda hızlı atılımları, bölgeye ait bugüne dek üretilen birçok kavramın yeniden gözden geçirilmesi ve bu konuda güncel bilimsel teoriler oluşturulması ihtiyacını doğurmuştur. Özellikle günümüzde araştırmacılar Orta Asya’da bölgeselleşmeden bahsetmeye başlamış bulunmaktadır. Nitekim 2017 yılında Özbekistan Devlet Başkanı’nın inisiyatifiyle ihdas edilen bölge liderlerinin istişare toplantısı formatındaki görüşmelere kadar yakın tarihimizde buna işaret eden tek bir faktör veya dayanak yoktu.

Yeri gelmişken Sayın MİRZİYOYEV’in başlattığı bölgesel sürecin bağımsızlığın ilk dönemlerindekine benzemediğini, yani 4 devlet formatında gelişen toplantılardan farklı olarak bugün Türkmen tarafının da katıldığı yeni bir format söz konusu olduğunu belirtmek gerekir. Artık Türkmenistan da Orta Asya diye bir “olgu”nun bulunduğunu ve kendisinin de bununla ilgili olduğunu kabul ediyor. Bu şüphesiz Özbekistan’ın tarihi bir başarısıdır. Ayrıca, Sayın MİRZİYOYEV’in bizzat girişimiyle Taşkent’te Uluslararası Orta Asya Enstitüsü’nün kurulması, bu konuda rahat ve kendinden emin konuşmayı mümkün kılmıştır.

Özbekistan’ın dünyaya açılması ve ülke liderinin şeffaf ve pragmatik politikası bölgenin dış politika vektörlerini de olumlu etkiledi. Daha önce yalnızca Avrasya Ekonomik Birliği, Şanghay İşbirliği Örgütü, Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü çerçevesinde yer alan komşu ülkeler, Taşkent’in faaliyetinin bir yansıması olarak uluslararası ve makro-bölgesel işbirliği kuruluşlarına da  “çekilmeye” başladı. Örneğin, 5+1 formatı, bugüne kadar bölgenin siyasi yaşamında pek görülür değildi.

Bugün Orta Asya’nın ABD, Çin ve Avrupa Birliği ile böyle (5+1) formatında temasları kurulmuştur. Elbette bu durum küresel güçlerin bölgedeki rekabetine benzetilebilir ama konuya nereden bakarsanız bakın, bölgenin küresel dünyaya açılmakta olduğunu ve onunla bütünleşme eğiliminde bulunduğunu görebilirsiniz.

Bu anlamda Orta Asya’nın ekonomik, siyasi ve ideolojik olarak yenilenme sürecine giren jeopolitik bir bölge olduğunu söylersek yanılmış olmayız. Bu bağlamda Cumhurbaşkanı Şevket MİRZİYOYEV son Çin ziyaretinde yaptığı konuşmasında: “... Bugün Orta Asya tamamen yeni, uyumlu ve güçlü, diyaloğa ve geniş ölçekli ortaklığa açık bir bölgedir.” derken fazlasıyla haklıydı.  Bu somut görüşün ortaya çıkmasında Özbekistan’ın rolünün son derece büyük olduğunu uluslararası toplum da kabul ediyor.

Özellikle İskoçya’daki St. Andrews Üniversitesi’nde kıdemli öğretim görevlisi olarak görev yapan Dr. Filippo Costa Buranelli, “Orta Asya’da Bölgeselcilik ve Bölgesel Düzen” adlı makalesinde “...Mesela bana bölgesel güvenlik meselelerinin çözümüne hangi ülkenin daha fazla katkıda bulunduğunu sorarsanız, Özbekistan cevabını verirdim. Tüm Orta Asya ülkeleri Özbekistan’ı iyi bir komşu olarak görüyor. Türkmenistan da projelerde ve sürekli genişleyen bölgesel diyalogda yer alıyor” değerlendirmesini yaparken Şevket MİRZİYOYEV’den esinlenerek bir bölgeselleşme ve bir bölge kurma fikrinin ne umutsuz ne de soyut olduğunu vurguluyor. Ayrıca Orta Asya Birliği hakkındaki görüşlerini desteklemek için günümüzde mevcut olan Avrupa Birliği’nin, Latin Amerika’da MERCOSUR’un, Güneydoğu Asya’da ASEAN’ın, Afrika’da Afrika Birliği’nin ve Arap Devletleri Ligi’nin faaliyetlerine atıfta bulunuyor.

Şimdi söyler misiniz, bu yorumlar Şevket MİRZİYOYEV’nin Orta Asya bölgesinde başlattığı ve sürdürmekte olduğu politikasının adil bir değerlendirmesi değil midir?

• • •

Uzmanlar, Eski Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra denize kıyısı olmayan ülke sayısı 29’a yükseldiğini söylüyorlar. Özbekistan bu listede özel bir yere sahip; çünkü Dünya okyanusuna ulaşması için en az iki ülkenin sınırları üzerinden geçmesi gerekiyor ve Dünya’da bu tip ülke sayısı sadece ikidir. Bu konuda Özbekistan’ın komşularının durumu da pek iyi değil.

Bölgedeki tek büyük su havzası olan Hazar da aslında “kapalı deniz” “statüsüne” sahiptir. Dolayısıyla ulaşım yollarından uzakta bulunan bu coğrafi ve siyasi konum dolayısıyla, komşuların birbirleriyle uyum içinde hareket etmesi gerekmektedir.

Bağımsızlığımızın ilk yıllarında bölgemizi dünya ulaşım koridorlarına entegre etme konusunda bazı girişimlerin yapıldığı da doğrudur aslında. Ancak bu teklif ve öneriler pratiğe dökülemedi. Üstelik ilgili dönemdeki Özbekistan’ın komşuları ve genel olarak dünya ile ilgili tutumu bu konuyu dondurmuş, diğerlerini bu projelerden soğutmuştu.

Analistler, bugün Şevket MİRZİYOYEV’in açık ve pragmatik politikalarını, karayla çevrili Orta Asya’nın “derin uyku” statüsünde bulunan bu küresel sorununa çözüm getireceğini değerlendiriyor. Nitekim Özbekistan’ın yeni Devlet Başkanı göreve başladığı ilk günlerden itibaren tek bir ulaşım koridoruna bağlı olan bölge için dünyaya açılmanın alternatif yollarını aramış ve bu konuda cesur adımlar atmıştır. Bu girişimler, Taşkent’in Trans-Hazar ve Trans-Kafkasya (Orta Koridor) ulaşım koridorlarının etkin bir şekilde kullanılmasını ve “Çin-Kırgızistan-Özbekistan” demiryolu projesinin (bu hattın gelecekte Trans-Hazar ve Trans-Kafkasya koridorlarına bağlanması planlanmaktadır), ayrıca üçüncü yol olarak Afganistan üzerinden güneye, İran, Pakistan ve Hindistan limanlarına götürecek demiryolu projesinin başlatılması ve işletmeye alınması süreci, içi boş sözlerden pratik çalışmalara geçildiğinin kanıtı olarak olumlu bir yankı uyandırmıştır.

Trans-Hazar demiryolu hem Özbekistan hem de diğer komşularımız için önemli güzergâhlardan biridir. Bu güzergâhta Hazar Denizi’nden Kafkasya’ya, oradan da Akdeniz limanlarına mal taşımak mümkündür. Böylece; örneğin, Özbekistan veya Tacikistan’ın malları Türkiye üzerinden Güney Avrupa, Kuzey Afrika ve Orta Doğu bölgelerine nispeten kolay ve ucuz fiyatlarla ulaştırılabilecektir. Bu güzergâhın geleceği, bölgemizden Hazar Denizi’ne kıyısı olan ülkeler ve Türkiye üzerinden Avrupa’ya gönderilen ticari yük akışının artırılması konusu Özbekistan’ın 2019 yılında üye olarak katıldığı Türk Devletleri Teşkilatı’nın toplantıları kapsamında çok fazla kez görüşülmüş, “Çin - Kırgızistan - Özbekistan - Türkmenistan - Azerbaycan - Gürcistan - Türkiye - Avrupa” uluslararası multimodal yolunun önemi vurgulanmıştır.

Yukarıda da belirttiğimiz gibi “Çin-Kırgızistan-Özbekistan” demiryolunun tamamlanmasının ardından Çin’den bize yönelecek çelik rayların Özbekistan aracılığıyla Afganistan üzerinden güneye, Hazar ve Trans Kafkasya yolları üzerinden de batı demiryolu arterlerine bağlanacağını belirtmekte fayda var…

Yeni rota, dünya ekonomisinde haklı olarak birinciliği iddia eden Çin için sadece bölgemizle değil, komşumuz Afganistan ve artık Güney Asya’daki en yakın ortağı olan Pakistan’la da kara yolu üzerinden hızlı ulaşım olanağını sağlayacak...

Uzun yıllardır “donmuş” bulunan söz konusu projelerdeki çalışmaların etkinleştirilmesinde, bölgemiz ülkelerini ve dünya fabrikası adını alan süper güç Çin için de alternatif ve faydalı ulaşım yollarının ortaya çıkmasında Özbekistan’ın ve bizzat Şevket MİRZİYOYEV’in rolünün ne denli büyük olduğunu tarih bir gün elbette yazacaktır...

Birçok bilimsel çalışmaya ve analitik materyale konu olan Çin’in Avrupa ile bağlantısına doğrudan ilişkin, en kısa ve en ucuz olarak değerlendirilen “Çin-Kırgızistan-Özbekistan” demiryolu projesi de bizzat Şevket MİRZİYOYEV’in girişimleri ve yeni Özbekistan’ın diplomatik ilişkilerinin sonucu gündeme geldiğini söylemek yerinde olur. Çünkü bu konudaki ilk pratik çalışma geçen yıl Semerkant’ta düzenlenen Şanghay İşbirliği Örgütü’nün zirvesinde önemli bir konu olarak belgelere yansıtıldı.

18-19 Mayıs 2023 tarihlerinde Çin’in Xi’an kentinde düzenlenen “Çin-Orta Asya” zirvesinde üç ülkenin liderleri yol yapımı konusunda son mutabakata vardılar.

Tüm dünyada büyük merak uyandıran bu demiryolunun toplam uzunluğu yaklaşık 454 kilometredir. Güzergâh boyunca 18 istasyon, 26,1 kilometre uzunluğunda 81 büyük ve orta boy köprü, toplam mesafesi 120,39 kilometre olan 41 tünel inşa edilecek. Faaliyete geçtiğinde Doğu Asya’dan Orta Doğu ve Güney Avrupa ülkelerine olan mesafeyi yaklaşık 900 kilometre, taşımacılık sürelerini ise 7-8 gün kısaltacak. İyimser tahminlere göre, yol üzerinden kargo taşımacılığı hacmi yılda 12-15 milyon ton olacaktır.

Özbekistan Cumhurbaşkanı, Xi’an’da düzenlenen “Çin - Orta Asya” zirvesinde ‘Yüzyılın Projesi’ olmaya talip bu ulaşım hattının öneminden bahsederken: “...Güvenli, kısa ve uygun ulaşım koridorlarının geliştirilmesi stratejik öneme sahiptir. Bu koridorlar Çin’i bölgelerimizle birleştiriyor ve Avrupa, Orta Doğu ve Güney Asya pazarlarına erişim sağlıyor. Trans-Avrasya Otoyolu, Büyük İpek Yolu’nun ihyası için öncelikli bir projedir. “Çin-Kırgızistan-Özbekistan” karayolu ve demiryolu projesi bu koridorun önemli bir parçasıdır. Çinli ve Kırgız ortaklarımızla birlikte bu konuda pratik çalışma aşamasına geçiyoruz. Gelecekte, bu projenin uygulanması ve Trans-Afgan koridorunun inşası, “ Tek Kuşak Tek Yol” girişimi çerçevesinde Çin’in Güney Asya ülkelerine alternatif yollarla bağlanması için imkân sağlayacaktır. Ayrıca ulaşım bağlantılarının geliştirilmesi için ulusal programların uyumunu sağlamanın ve bu temelde uzun vadeli ortak bir strateji geliştirmenin de öncelikli görev olduğuna inanıyoruz.” ifadelerini kullanmıştır.

Bugün Orta Asya’da yaşanan süreçlere bakıldığında bölgenin bir bütünleşmeye doğru ilerlediğini, sadece kendi arasında değil, küresel siyaset ve ekonomide de birlik olma çabası içinde olduğunu, dünya entegrasyon süreçlerine aktif olarak katıldığını gözlemlemek zor değil.

Bu gelişmenin; bölgenin kalbi olan Özbekistan’ın son yedi yıl içerisinde yaşadığı değişim, komşuları ve dünya toplumu ile izlemeye başladığı açık politikalar sonucu mümkün olduğunu herkes görüyor ve fark ediyor.

Özbekistan Cumhurbaşkanı Şevket MİRZİYOYEV yaptığı konuşmalarda ve uluslararası görüşmelerde “Bizler başladığımız çalışmalardan, önümüze koyduğumuz büyük ve yüce hedeflerden asla geri dönmeyeceğiz” sözünü sık sık tekrarlıyor. Bazıları için bu cümleler sadece güzel bir hitap veya çağrı gibi görünebilir. Aslında öyle değil. Bugün Özbekistan Devlet Başkanı’nın başlattığı ve yürüttüğü çalışmalar tarihi değere sahip. Yazımızın başında Sayın Özbekistan Cumhurbaşkanı’nın faaliyetlerinin önümüzdeki dönemlerde birçok araştırmaya ve bilimsel çalışmaya konu olacağını iddia etmiştim. Aynı kanaatte olduğumu tekrarlıyorum. Fikrimin bir kanıtı olarak söyleyebilirim ki, Şevket MİRZİYOYEV tarih bakımından çok kısa sayılan altı yedi yıllık bir dönemde dünyanın kabul ettiği böylesi değişiklikleri yapma cesaretini bulabilmiştir.

Yakın gelecekte dünya toplumu Büyük İpek Yolu’nun kalbinde güçlü bir devletin ortaya çıktığını ve tarihin unutulan sayfalarının yeniden ihya edildiğini itiraf edecektir. Şevket MİRZİYOYEV’in gözlerindeki ışıltı ve kararlılık daha şimdiden buna tanıklık ediyor.

Ben Sayın Cumhurbaşkanıma inanıyorum!

Düzenleyen:  - Dünya
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...