Bu zat bir sohbetinde buyurdu ki; (Ey insan, Sakın gaflet etme ki, bu dünya sanki bir an. Düşünsene ecdadın şu anda nerde, hani? Ayrıldılar hepsi de, dünyadan hem de âni. Akrânından ölenler var iken senden evvel, Sana gelmiyecek mi sanıyorsun bu ecel? Onlar da senin gibi, düşünürlerdi, fakat, Ummadıkları anda ettiler hepsi vefat. Var idi birçoğunun, malı, mülkü, serveti, Yine de "Ölüm" oldu, onların akıbeti. Ölümü, onlar dahi etmezken hiç de hayâl, Bir anda bu dünyadan eylediler irtihal Senin, o ölenlerden ne farkın var ki aceb, Ölüm hazırlığını geriye atarsın hep? Daha bir müddet önce, beraber yaşadığın, Dostların, vefat edip, toprak oldu bir yığın. Sen dahi onlar gibi olacaksın âkıbet, Hiç ölmeyeceğine, elinde var mı senet? Geçen cenazeleri görürsün gözlerinle, Hatta bizzat kabire koyarsın ellerinle. Yine düşünmezsin ki ordan ayrıldığında, "Ben dahi bunlar gibi olacağım yakında." Ey insan, artık uyan, öleceksin sen dahi, Bir gün bu hakikatler olacaktır vallahi. Ve lâkin pişmanlığın faydası olmaz aslâ, Öyleyse halis kul ol, dön Rabbine ihlasla.) Bir gün de buyurdu ki; (Şu lazımdır mü''mine, Ki, uysun titizlikle, dinin emirlerine. Tasavvufta çok yollar var ise de velhâsıl, Dini en çok gözeten, en kısa yoldur asıl. Yani bütün yolların birbirine kıyasla, En kısası, İslama uyanıdır en fazla. Behâeddin Buhari hazretleri de yine, Şöyle buyurmaktadır sevdiğinden birine: "Allahü teâlâya kavuşturan yollardan, Bize, en kısasını, Rabbimiz etti ihsan. Çünki bu yolumuzda, nefse karşı gelinir, Ve İslâmın her emri, harfiyyen gözetilir." Lâkin düzeltmelidir, en önce itikadı, Sonra fıkıh öğrenip, yapmalı her taatı. Sonra Hak teâlâyı, her zaman anmalıdır, Onu hatırlamaktan, tad ve haz almalıdır. Onu hatırladıkça, mahlukat unutulur, Ve kalp temizlenerek, hastalıktan kurtulur. Hastalığı şudur ki, kalbin de asıl yine, Pek düşkün olmasıdır, nefsin isteklerine. Yani kurtulmadıkça, kalp bu hastalığından, Tam hakiki îmana, varamaz hiçbir zaman.)

