Şehirler azmanlaştıkça yalnızlığımız artıyor. Hep beraber kaybettiğimiz bir şeyi arıyoruz. Kafamız karışık, “neyin güzel neyin çirkin olduğundan belki biraz bihaberiz. Bütün şehirlerimizde değerlerimizle ilişkilendiremeyeceğimiz dönüşümler yaşanmakta. Her geçen gün sosyal ilişkilerimiz ve çevreyle olan bağımız çözülüyor” diyor uzmanlar...
Kocaeli Büyükşehir Belediyesinin ev sahipliğinde 25-27 Ekim tarihleri arasında bu yıl üçüncüsü düzenlenen Kartepe Zirvesi 2019’da “Şehircilik ve Mutlu Şehir” tartışıldı.
Konuşmacıların ortak fikri, “Şehirler akıllı şehre dönüşmezse insan yoğunluğunu ve göçü kaldıramaz.” İnsanlar mutlu olmadığı yerden göçer. Keşke mesele bu kadarla kalsa, asıl insanı kaybediyoruz. Kent tasarımcısı Paul Virilio, modern seküler kentlerin “ölü mezarlıkları andırdığını” söylerken sekülerleşmenin sadece şehirleri değil insanı da öldürdüğünü söylüyor.
Eğer “Akıllı Şehir” dediğimiz yeni yapı, kaybettiğimizi geri getirecekse o zaman “Akıllı Şehir nedir" sorusu cevap bulmalı.
Şehirler, insanın ruhsal olarak olgunlaşabileceği ve insan yeteneklerinin gelişebileceği, kadim medeniyet değerlerini emanet olarak alıp, üzerine kendinden değer katıp sonra gelenlere emanet ettiği bir yer olarak görülmüştür. Şehir, insanı bu emanetler üzerinden terbiye eder.
Peki, şehir insanı kimin eliyle terbiye eder? Bu sorunun cevabı bugünkü şehirlerin zayıf ama en büyük noksanını yüzümüze vuruyor.
Cevap, şimdilerde pek bilinmeyen ama eskilerden çok duyduğumuz hikmetli sözlerden birinde saklı. "Şerefü'l-mekân bi'l-mekîn", yani bir yerin şerefi, oradaki insan(lar)dan gelir...
Rol modeli, rehberlik, akıl hocalığı yapacak insanlardan bahsediyoruz. Kendisi için değil çevresi için yaşayan rehber insanlardan bahsediyoruz.
Hayatta insan önündeki modele göre şekil alır. Önündeki insan başka bir dünya kurabilen insan olunca kendisine o dünyaya girebilmek için bir kapı açabilir. Kent içinde “ilişki kurduğunuz insanlar kendi liderlik sınırına kadar sizi çıkartabilir fazlası olmaz.” İnsan eğer yukarı çıkmak istiyorsa dairenin dışına çıkmalı veya daireyi büyütmelidir. Rehber insanlarla birlikte olduğumuzda tek başına asla çıkamayacağımız yerlere bizi çıkarırlar.
İnsan kalitesi köklü bir kültürden geçer. Kültür “insan inşası/reprodüksiyonu” yapılan ortamdır. Kökleri besleyen topraktır. Güçlü bir kültür “nitelikli” insan yetiştirir. “Nitelikli insan sadece hukukçu, hekim değildir bu bir marangoz da olabilir” diyor İlber Ortaylı.
Bir yerin nasıl olduğunu anlamak için insanların nelerle mutlu olduklarına bakmak lazım. Fiziki anlamda kültür değeri taşıyan eserleri hayata dâhil etmek için etraflarını boşaltmak lazım ki, medeniyet bakiyesi yığıntıların içinde kaybolmasınlar. Kalabalığın içinde kaybolunca ulaşılmaz oluyorlar.
Rehber İnsanlarda böyledir. Ulaşılabilir olmalı.
Bilgiye ulaşmak bugün çok kolaydır ama bir insana doğru istikamet vermek, yolunu değiştirmek için bilgi yeterli değil onu ikna etmelisiniz. Artık gizli bilgi yok, Google’a her şeyi sorabilirsiniz. İşte rehber insan burada devreye giriyor..
Çünkü insanlar sadece bilgi aramazlar, “kişilik ve tutku” ararlar. Bunun için, (Lisân-ı hâl, lisân-ı kalden entaktır) demişlerdir. Yani hâl ile örnek olmak dil ile konuşmaktan daha güzel bildirir, daha tesirlidir. Onun için, muteber olan, lisan-ı hâldir.
Kendimize sormalıyız: “Bu ilişki bana ne katıyor? Zihinsel, duygusal ve ruhsal olarak benim sınırlarımı zorluyor mu? Koşarken önünüzde koşan ve sizin daha hızlı koşmanızı teşvik edecek cesaret verecek birileri olmalıdır… Ve o insanlar olmalı yaşadığımız şehirde… Ve şehir gökdelenlerinden önce onları yüceltmeli…”
İşte “Akıllı Şehir” diye ona denir...