Derdi çeken bilir…

A -
A +
Bir sorunu ortadan kaldırmanın yolu meseleyi sahibine sormaktan geçer...
Aralarında, fizikçi, matematikçi, kimyacı ve jeolog bulunan bir grup arazide çalışma yaparken birden yağmur bastırır. Yakındaki bir arazi evine sığınır. Ev sahibi misafirlerine ikram için dışarı çıktığında hepsinin dikkati altına taş dizilmiş yerden bir metre yukarıda duran soba üzerinde toplanır.
Aralarında “Bu soba niye yükseğe kurulmuş?” diye tartışma çıkar.
Kimyacı: “Adam sobayı yükselterek aktivasyon enerjisini düşürmüş, böylece daha kolay yakmayı düşünmüş...” Fizikçi: “Odanın daha kısa sürede ısınmasını sağlamış..." Jeolog: “Burası deprem bölgesi olduğundan bir deprem anında sobanın taşların üzerine yıkılmasını sağlayarak yangın çıkmasını önlemiş...” Matematikçi: “Sobayı odanın geometrik merkezine kurmuş, böylece odanın dengeli ısınmasını dağlamış…” derken ev sahibi içeri girer. Ona sobanın neden yukarı kurulduğunu sorunca ev sahibi;
“Boru yetmedi!..” der.
Güneydoğu sorununun çözümü üzerine ilk ağızdan konuşma sırası ev sahibinde.
Mardin’de “kardeşlik buluşmaları” toplantıları ve on maddelik eylem planını açıklayan Başbakan Ahmet Davutoğlu her hafta bir il'e yapacağı ziyaretle valilerin “istişare meclisleri" ile bir araya geleceğini açıkladı.
Bürokrasinin çözüm süreci ile kamu düzeni arasında “tamamlayıcılık” görevini yerine getirememesinin sürecin iki büyük zaafı olduğunu belirten Başbakan ikinci zaafın ise halk nezdindeki algı olduğunu ifade ederek; “Bölgede tek muhatap HDP-PKK gibi algılamanın toplumun diğer kesimlerinin sürece şüpheyle bakmasına veya PKK’ya karşı kendisini zayıf hissetmesine yol açtı. Devlet bizi terk mi ediyor, onlar mı gelecek? Algısı oluşturuluyor. Biz birinci algıyı çökerttik, şimdi ikinci algıyı düzeltmeye çalışıyorum” diyerek toplantıların amacını açıklamıştı.
Bu tedbirlere yol açan gelişmeler PKK’nın çözüm sürecini fırsat bilip özellikle sokak hâkimiyeti kurması ile başlamıştı. Geçmişe göre çok daha rahat hareket eden örgüt, ne yaparsa yapsın kimsenin kendisine karışmayacağı algısı oluşturarak beyinlerdeki devlet algısını hırpaladı. Beyinlerde açılan hendekler sokaklardakinden daha fazla zarar verdi. Sanki paralel bir devlet tarafından şehirde, köy ve mezralarda devlet yanlısı halk göçe zorlandı. Oradan bugünkü meskûn mahal muharebelerine geldik.
Sokaklardaki hendekleri kapatmakla yara kapanmıyor, daha önemlisi ve zor olanı beyinlerdeki tahribatı ortadan kaldırmak. Çünkü PKK’nın elinden alınan bu “paralel devlet” hikâyesi, kendisine halktan ne oranda destek alacağı belli olmayan özerklik talebinden daha fazla imkân sağlıyordu.
Bu imkânı kaybetmekle terör örgütü, bölgede meşruiyetini de(!) kaybetmiştir.
PKK’nın mahkemeler, vergi ve haraç toplamalar, sözde asayiş birimleri ve kendi anlayışına göre kurduğu kamusal düzeniyle beslendiği otoriteyi kaybetmemek için direneceği açıktır.
Tam bu safhada başbakan illerde valilerin yönetiminde kurulacak “istişare meclisleri” ile STK'ların ve topyekûn halkın desteğini talep etmektedir. 
Başbakan’ın "Bu toprakları adım adım dolaşacağım, kardeşlik buluşmaları yapacağız ve bir an olsun susmayacağız. Her hafta bir il'e gideceğim, tam saha pres uygulayacağım, PKK’ya dönük tam saha pres, kamu yönetiminde de tam saha pres” cümlesinde saklı yol haritası, soruna psikolojik açıdan yaklaşan ve beyinlerde güçlü devlet algısını yıkmak isteyen PKK’nın en güçlü silahını elinden almaktadır.
Devletin yollardaki ve beyinlerdeki hendekleri kapatmak için yapabileceği ve yapması gereken çok fazla şey var. Ama yüzünü barışa dönen herkesin doktoru, mühendisi, iş adamı, akademisyen, esnafın da sorumluluğu var.
Memleketin geleceğini barışta görenlerin sadece kolları değil paçaları da sıvamaları gerek...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.