Churchill “geleceğin imparatorlukları aklın (bilginin) imparatorlukları olacak” demişti. Yani gelecekte (bugün) iktidar kavgasının merkezinde bilgiyi denetleyenler olacak. Bu sektör, medya, okul, hastane, üniversitelerle beraber onları piyasaya süren gönüllülerin kurdukları sivil toplum kuruluşlarıdır...
Özal ile başlayan ve giderek hızlanan çeşitli kamu hizmetlerinin küçültülüp, birçok hizmetlerin taşeron kurumlara ihalesi özellikle bilgi üretme merkezi olması gereken eğitim alanında fırsatlarla birlikte istismarı da beraberinde getirdi. Toplumun en önemli kaynağı insanı elde tutan temel kurumları kolejler, üniversiteler ve araştırma enstitüleri oldu.
İktidara giden yol artık servetten değil eğitim kurumlarından geçiyordu.
Toplumu bekleyen en büyük imkân kendi imparatorluğunu bu kurumlar üzerinden kuran FETÖ önderliğinde en büyük tehdit oldu.
FETO bir toplumun dinî duyarlılığını kendi küçük kabilesinin kurallarına sıkıştırmaya kalktı. Refah için en fazla ihtiyacımız olan “eğitilmiş insan” unsurunu kendi iktidarını kurmak için malzeme yaptı, kullandı.
En fazla hayal kırıklığı ise kendi eğittiği insanları 15 Temmuz gecesi harekete geçirmek için onları ikna ederken kendine biçtiği “mehdi” seçilmiş insan rolüdür. Dinin temel akidesini berhava eden söylemlerine itibar edilmesi, taraftar toplaması son yüz yıllık eğitim politikamızın da iflas ettiği anlamına gelir.
Geçmişten günümüze kendine “seçilmiş kurtarıcı” rolü biçen çok sayıda "meczup" toplum içinde en fazla akıl hastanelerinde yer bulmuştur.
Rahmetli Ayhan Songar “Ruh Hekiminin Hatıraları”nda diyor ki:
“Vaktiyle Bakırköy Akıl Hastanesi’nde bir 'Eşref' vardı, dosyasını karıştırdım, toksikomani sebebiyle esrar içerken yakalanmış ve hastaneye düşmüş. Uzun seneler hastanede yatmış kendisinin peygamber olduğunu bir gün kendisine 'Kudret Kılıcı'nın gönderileceğini ve bütün kötü insanları o kılıçla kesip dünyanın başına geçeceğini, adaletle hükmedeceğini söyler ve beklerdi...”
Eşref, FETÖ kadar kurnaz değilmiş, sahip çıkanı, takipçisi olmamış(!)
FETÖ ise Manisa Akıl Hastanesi'nden başlayan yolculuğunu elinde kudret kılıcıyla dünyayı idareye soyunan bir adama dönüşerek bitirdi. Ne gariptir ki bu adamın takipçileri içinde çoğu dünyasını ve ahiretini emanet bırakanlar oldu.
Türkiye’nin hedeflerini büyüten AK Parti iktidarının on beş yıllık iktidar süresi içinde imza attığı sayısız başarıların içinde kütüphanesiz, laboratuvarsız, teçhizatsız, öğretmensiz okul bırakmama gibi eğitim kurumlarını ihya eden çalışmaları oldu, ortaya muazzam bir yapı zenginliği çıktı ama bu fiyakalı binalar nitelikli -yerli ve millî- insan yetiştirmede çok da işe yaramadı.
15 Temmuz darbe girişimi eğitim politikasının da sil baştan yapılacağı bir dönemin başlangıcı olmalıdır. Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan TÜRGEV’in genel kurulunda “Yeni dönem okul yapmaktan ziyade okul müfredatının içeriğine yoğunlaşma dönemi olarak ilan ettik. Maddi ve manevi eğitim konusunda çok eksiklikleri olan, rüzgârın önünde yapraklar gibi savrulan gençlerimiz var. Dinimizi istismar eden terör örgütlerinin ağına düşen, terör örgütlerinin elinde dağlara düşen, uyuşturucu, kumar bağımlılığı sorunu yaşayan gençlerimiz var. İhmalimizden dolayı bu tür felaketlere sürüklenen gençlerimiz varsa işimizi iyi yapmıyoruz demektir” ifadeleriyle tehlikeye işaret etmişti...
Eğer Millî Eğitim, müfredatında doğru rotayı tutturamazsa daha çok "meczup" elinde "kudret kılıcı"yla başımızı ağrıtır!..