Fırsat penceresi

Sesli Dinle
A -
A +
Mehmet Şimşek liderliğinde yeni ekonomi yönetiminin kurulması ve verilen pozitif mesajların ardından, ilk icraat haftasına giriyoruz. TCMB’de de gerçekleşen başkan değişikliği ile son zamanların en önemli Para Politikası Kurulu toplantısına doğru ilerliyoruz. 22 Haziran’da gerçekleşecek ve faiz kararından tutun da karar metnine kadar birçok detayı merakla beklenen PPK’da; Türkiye ekonomisinin yeni yol haritası için çok önemli kararlar ve ipuçları ortaya çıkacak. Öncesinde, geçen hafta Cumhurbaşkanı tarafından “atılacak adımların görüşüldüğü ve kabul edildiği” yönünde verilen mesajlar, para ve maliye politikasının nasıl şekilleneceği konusunda da önemli ipuçları verdi.
 
Bu süreçte dikkatimi çeken bir bilgi kirliliği, bir de ciddi yanılgı var. Politika faizi hakkında günlerdir yabancı kurumlardan tutun da birçok çevreye kadar çeşitli rakamlar ortaya atılıyor. Sadece bir rakama indirgenen bu konu, tam anlamıyla bilgi kirliliğine dönüştü. Yanılgı kısmı ise şurada; “Zaten mevduat faizleri yüzde 30’un üzerinde seyrediyor. Yüzde 8,5’lik politika faiz oranı çok düşük kaldı!” Bu algıya özellikle cevap vermek gerek; bankalar haftalık vadede yüzde 8,5 ile fonlanıyor. Bu oranın, aniden mevduat oranlarına yakın ya da üzerine çekilmesi hem TL finansman maliyetleri üzerinde ciddi baskı oluşturabilir hem de bankaların, ellerinde bulunan düşük oranlı tahvillerden önemli ölçüde olumsuz etkilenmeleri anlamına gelebilir. Ekonomide hızlı daralma riski ortaya çıkabilir. Rasyonellikten ve “kademeli ilerleme” stratejisinden uzak bu ihtimale çok ağırlık vermiyorum. Dolayısıyla aslında bu PPK’nın bir süreç başlangıcı olacağını göreceğiz. Yani bir yola çıkılacak; bu yolda etkin sözlü yönlendirmelerden maliye politikalarına kadar her unsur devreye girecek. Bir vade belirlenecek ve bu vadede taşların yerine oturtulması için çalışmalar yapılacak.
 
Sürecin en zaman alabilecek unsuru, onarılması gereken bir psikoloji var. Bu psikoloji, aşırı ve gereksiz tüketimden bozuk fiyatlama davranışlarına kadar her yerde kendini göstermiş durumda. Yani enflasyon ve enflasyonist baskının sebebi olan psikoloji... Gelecek dönemde yabancı yatırımcının da ülkeye güçlü dönüş yapması gerekiyor. Bu, kurlar üzerindeki baskının hafiflemesi açısından önem arz ediyor. Zaten ekonomi yönetiminin de vurguladığı noktalar burası. Ciddi bir fırsat var Türkiye’nin önünde ve bu fırsatı ne kadar iyi değerlendirirsek, o kadar çabuk toparlanacağız.
 
Kısaca piyasalara bakacak olursak; Borsa İstanbul’da BİST100 endeksi 5730 ile tüm zamanların en yüksek seviyesini gördükten sonra geri çekildi. 5200-5500 bölgesini sağlamlaştırmaya çalışan bir borsa görünümü hâkim. Ardından atılacak adımlara göre yön bulacak bir piyasa bizi bekliyor. Borsa genelde sıkı para politikasını sevmez çünkü mevduat getirileri borsanın en büyük rakibi olur. Yatırımcı ya da birikim sahipleri; mevduatta yüzde 35-40 risksiz getiri varken, riskli olan borsayı ikinci plana atabilir. Ancak rasyonelleşme dönemi diğer taraftan borsaya yabancı ilgisini artırabilir. Nitekim önceki hafta uzun bir aradan sonra borsada yabancı yatırımcı alımlarını görmeye başladık. Şirketlerin enflasyonist dönemde bilançoları da iyi geliyor. Ve bu bilançolara göre F/K oranları düşük kalmış durumda. Görece ucuzluğa işaret eden bu görünümü de denkleme katınca; desteklere yaklaştıkça borsa tarafına da bir miktar geçiş yapmak doğru olabilir.
 
Enflasyonist ortam ve dövizin desteklediği ihracatçı şirketler, perakendeciler ve hizmet sektörü bu anlamda önde kalmaya devam edebilir. Borsa için dolar bazında 250 dolar ve altındaki seviyeler düşük seviyelere işaret etmektedir. 300-330 dolar ise geride kalan 15 yıllık süreçte ortalama seviyeler olarak öne çıkmaktadır ki; bu durum, borsada orta-uzun vadede 7000 yolculuğunu destekleyen unsurlardan biri olarak öne çıkabilir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.