BİR KARAR, BİN VEBAL!..

A -
A +

Bu Pazar günü yapılacak olan tarihî halk oylaması için artık kararsızlar kalmış olabileceğine ihtimal vermiyoruz. Bu kadar yazı, konuşma, mitingden sonra bir seçmen hâlâ kararsızsa onu anlamakta zorluk çekilir.

Görüşlerin netleştiği ve ortada 18 maddelik anayasa değişikliğine "evet" diyeceklerle "hayır" diyeceklerin kaldığı bellidir. Vatandaşın, mücerred anlamda şahsî tercihiyle "evet" veya "hayır" demesi kendi demokratik takdiridir. İkisine de itibar etmek gerekir. Bu söz, kaideden doğrudur. Ancak nazari plandaki doğrular, tatbiki doğruyla çakışırsa o doğru, doğruluğunu muhafaza edebilir.
Ortalık, sütlimanken, hiçbir ihtiyaç yokken "bir de anayasa değişikliği yapsak, ne de iyi olur!" keyfiliğiyle günümüze gelinmedi. Üzerinde değişiklik yapılacak olan 1982 anayasasıdır. Muhtelif iktidarlar döneminde tam 18 defa tadilat ve tamirata uğramıştır. Pazar günkü 19. tadilat ve tamirattır. Geçmiş 18 değişiklik içinde en mühimi, 21 Ekim 2007'de olandır. Millet, o gün yüzde 69 tercihle bundan böyle Cumhurbaşkanını kendisinin doğrudan doğruya seçmesine karar verdi.
18 maddeyle alâkalı olarak çift başlılığın ortadan kalkması, yargının sivilleşmesi, cumhurbaşkanının seçilmiş "kral" olmaktan çıkıp hesap verebilir duruma gelmesi, mahkemelerin bağımsızlığının yanı sıra tarafsızlık umdesiyle de sorumlu tutulmalarının en mühim maddeler olduğuna daha evvel temas etmiştik.
Bir de bu yapılacakların devlet hayatına yansımaları olacaktır. Türkiye, koalisyon denen, hayatımıza 27 Mayıs'la girmiş parça-bölük ve ömürsüz ve esersiz hükûmetlerden kurtulacak, seçimlerden sonra seçmenin doğrudan yetki verdiği cumhurbaşkanı, hükûmetini ilân edebilecektir. Bunun yapılması istikrar ve kalkınmanın devam etmesi demektir. 12 Eylül darbesinin tek sebebi terör değildi. TBMM'de yüzlerce kez tur yapıldığı hâlde Cumhurbaşkanı seçilememişti. Cunta, bunu da darbe sebebi saymıştı. Değişikliklerin getireceği yeni hayatla artık koalisyonlara da darbelere de çıkacak hiçbir yol kalmayacaktır.
Dahası da var:
Seçmen, 3 Kasım 2019'dan itibaren en güçlü, en fazla göz dolduran, istikbâl vaad eden namzedi Küllîye'ye gönderecektir. Adaylara bakacak; mazilerini, o güne kadar yapıp-yapamadıklarını, şahsiyetlerini, aile hayatlarını, duruşlarını tartacak ve buna göre reyini kullanacaktır. Parlamenter sistemde güçlü devlet reisinin gelmesi tesadüflere kalmıştır. Eğer 24 Temmuz 1908 II. Meşrutiyet darbesi olup da parlamenter sisteme geçilmeseydi Sultan Reşad gibi mülayim tabiatta biri Padişah olmayacak, devlet I. Cihan Harbi macerasına sürüklenmeyecekti. 1960-2014 arası yarım asrı mütecaviz bir zamanda yerinin hakkını veren cumhurbaşkanı sayısı bir-ikidir. Turgut Özal bile Köşk'te bir şey yapamamıştı. Ömrü vefa etse istifa edip parti kuracaktı. Süleyman Demirel, defalarca darbelere maruz kaldığı hâlde 28 Şubatta cuntacılarla beraber olmuştu.
Bugün; sistemden değil, siyâsi hayattaki bütün zorluklara göğüs gere gere, hapis ve darbeleri atlatarak bugünlere gelmiş Recep Tayyip Erdoğan adlı kuvvetli ve çalışkan bir Cumhurbaşkanından dolayı iktisadî ve siyâsi istikrar varlığını muhafaza edebilmektedir. Bu her zaman böyle olmaz. Devlet ve millet hayatını fani şahısların mevcudiyetine değil, anayasa ile teminat altına almalıyız. 16 Nisan 2017 Pazar günü "evet" diyerek yapılmak istenen budur.
Kalbî tavsiyemiz o ki "hayır" demeyi düşüneneler, bir değil on kere daha düşünmeliler. Kimlerle birlikte aynı safa düştüklerini görmeliler. Bölücü Kürtçü örgüt, işgalci FETÖ örgütü, diğer hain örgütler ve Papa başkanlığında toplanan haçlı ittifakı "hayır!" diyor. Öyleyse vatansever seçmen nasıl "hayır!" diyebilir. Pazar günü maça gidilmeyecek, takım tutulmuyor, parti de tutulmasın, hakkın ve hakikatin ve istikbalimizin yanında yer alınsın. 
Bu işin vebâli var.
Kalbi ve vicdanı ihmâl etmemeli.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.