Arda'ya geçmeden önce "Nasıl oldu da böyle oldu?" sorusuna cevap bulalım. Bir kere takıma "kan nakli" yapılmıştı. 35'lik Hakan'ın gittikçe artan inanılmaz temposu ve tabii ki, takıma giren Okan'ın katkısı. Yani iki "kan"... Okan'la bir çok şeyi halletmiş gibi görünen G.Saray, kronik alışkanlığı olan uzun uzun şişirmeleri dün gece hiç kullanmadı. Yerden ayağa paslar başarılı olurken, final tercihleri doğru yapılsaydı; bundan daha fazlası olurdu. Presi çok seven G.Saray karakteri rakibin zayıflığından değil, kendisinin mükemmel oynamasından dolayı işi İstanbul'da bitirdi. Bunun en önemli faktörü de, Necati ve Hasan Şaş'ın bundan sonra kavga edecekleri yeni yerin belli olmasıdır: "Kulübe..." Orada oturup Arda'yı, Hakan'ı, Okan'ı ve oynadığı zaman Hasan Kabze'yi dikkatle izleme cezası devam ettirilmelidir. Gelelim Arda'ya: Her oynadığında üstüne koyan, her ay bir öncekinden daha iyi olan, "gol vuruşu ne demektir ve adam eksiltme nasıl yapılır" sorularının cevaplarını daha doğuştan bildiği belli olan bu yetenekli çocuğun ısrarla oynatılması gerekir. İki kanatta iki ayağını kullanabilmek demek bu çocuk. Bu nasıl bir zenginliktir, görebiliyor musunuz? Üstelik topla kavga etmeden onunla arasında duygusal bir bağ varmış gibi oynayan ve onu arkadaşlarıyla paylaşmaktan zevk alan tarzı Hasan Şaş'a; çok kuvvetli vurunca iki tane yazmazlar formülünü çözmüş olması da Necati'ye önemli bir derstir. Herhalükârda G.Saray kârda. Çünkü Arda... İyi oynanan zafer niteliğindeki bir maçın içinde bulabildiğim tek kötü şey; tribünlerden geldi. 3-0 öndeyken elindeki şişeyi sahaya atan ben diyeyim canavar, siz deyin psikopat, hatta isteyene göre seri katil, ne derseniz deyin; onu bulup gırtlağını sıkmak istiyorum. O yapılan kan naklinin içinde dolaşan ve onu AIDS'leyen bir virüstür.