Yirmi bir yaşındayım ve artık insan olmanın nasıl bir şey olduğunu biliyorum. Ne kadar büyük bir laf. Ama içimi rahatlatmak için bundan daha basit hâle gelmeyeceğine dair inancımı diri tutuyorum; insan olmanın ne demek olduğunu iki bin üç yüz altmış kere daha öğrenmek istemiyorum. İnsan olmak budur. Tepki verirsin. Her şeye. Bu da ruhu üç boyutlu yapar, önü arkası var. Dışarıdan gelen her hareket geri sekiyor. Yani varım. Hem de hareketi yoğuşturup geri gönderiyorum. Gerçekten varım.
Demek istediğim; artık üzülebiliyorum. Üzülmeye hakkım doğdu birden, eskiden yoktu, asla üzüldüğüme inanmazdım. Ama şimdi öyle kırılıyorum, öyle kırılganım ki. Etrafım yüzeyime tutunamamış cam parçalarından ibaret. Canım acıyor. Canım acıdığı için ağlıyorum bazen. Bu çok güzel bir şey. Nemrut’umun kafatası çatladı orta yerinden. Ben insanım. Dizlerimin üstüne düşüyorum defalarca. Ellerimi semaya açıp yalvarıyorum. Bu gerçekten çok güzel bir şey.
Neyi nasıl yapacağımı hâlâ bilmiyorum, sanki yirmi bir yılı ben yaşamadım. Ama insanım ya, her şey birtakım müdrike ile olup bitiyor. Pek bilinçli değilim, herkes gibi. Bazen kafamdaki seslerden kafam ağrıyor. Bununla mutluyum. Böyle yaşamak biraz zor, ama beni Allahü teâlâ yarattığı ve kaygılarımı o verdiği için çok mutluyum yine de. Kul olmayı seviyorum. Merhametini istediğim Rabbim beni ona iman etmişlerden eylediği için çok mutluyum. Bazen çok zor oluyor, ben bocalıyorum ama iyi ki beni kulu olarak yarattı; her şey zorken bunu tekrarlayıp ağlıyorum. En çok zorlandığım zaman, en çok şükrettiğim ana dönüştü. Yine de şükrümü tamamıyla eda edemiyorum. Bana derdimin devasını onda aramayı, bana verdiği derde sevinmeyi nasip etmesinin şükrünü bir türlü eda edemiyorum.
Ahir zamanda böyle yaşamak zor. Arasını bulamamak zor.
N.N.
ŞİİR
KUTLU FETİH VE FATİH
“İstanbul alınacak!”, muştuladı Peygamber
“O ne güzel kumandan ve o ne güzel asker!”
Ona sefer eyledi, nice İslâm ordusu
Can vermeye değerdi, buydu işin doğrusu.
Bu yolda şehit düştü, Ebâ Eyyûp Ensârî,
Sur dışına gömüldü, Resul’ün mihmandârı
Hicrî tarih olunca, Sekiz Yüz Elli Yedi
Yeni bir çağ başladı, Orta Çağ’a son dedi
İkinci Murad oğlu, Fatih Sultan Mehmed Han
Fethin Babası demek, “Ebu’l Feth” ona unvan
“Beldetü’n-tayyibetün” İstanbul diyenler var
Fetih’ten beri bizim, bizim sonsuza kadar...
Dîvân-ı Avnî’sinde, hem yüksek hem derin his
Şâhî topun kâşifi; eşsiz, dâhi mühendis
Bir elinde kılıcı, bir elindeyse kalem
Sâbit ucu İslâm’da, pergeli fenne alem
İlimde, uygarlıkta tam bir örnek şahsiyet
İslâmbol’un mîmârı, dünyâya yapan başkent
Âlim, şâir, dâhiyi sarayında toplayan
Allâh’ın seçtiği insan, besbelli ayan beyan
Fatih’e lâyık gençlik, en büyük emelimiz
Allâh’ın adını îlâ, bin yıllık temelimiz
Oğuz, bir adım Fatih, öteki adım Yavuz
Biz Hakk’ın ordusuyuz, yıldızlar kadar çoğuz...
Bekir Oğuzbaşaran
DUYGU DAMLASI
GÖNÜL KAZANMAK İÇİN
İkili iletişimde bir alışverişte, bir toplantıda senin gibi düşünmeyene karşı kullanılan ifadeler çok önemlidir. O kadar ki olumlu olabilecek birçok gelişmeyi olumsuz duruma çevirebilecek kadar önemlidir. Hatta kendi kendine durum muhasebesi yapıldığında “keşke o sözü söylemeseydim” diye pişmanlık yaşadığımız anlar bile olur. Oysa görüşmelerde konuşmalarda o anlık olumlu sonuç almaktan da öte, ilerisi için o kimsenin gönlünde olumlu yer etmek, pozitif duygu oluşturmak, müspet bir intiba bırakmak daha kalıcı ve daha başarılı bir iletişimdir... Eğer amacımız her insanın gönlünü kazanmak ve her insanın bir gün bizim önem verdiğimiz hayat tarzına, bizim millî ve manevi değerlerimize uygun olması ise bu tatlı dil ve güler yüzü hayatımızın her anına yaymaya çalışmalıyız. Unutmayalım ki; “kişi sevdiğinin sözünü dinler!”