Benim oğlan bina okur, döner döner bi’ daha okur

Sesli Dinle
A -
A +
Türk Dil Kurumu, bu atasözünü “Çok çalışmasına rağmen belli bir düzeyden öteye gidememek” olarak izah etse de, bizim durumumuz tartışılır.
 
Şahidiz, hükûmet kentsel dönüşümü teşvik için çok çabaladı.
 
Hem de muhalefetin ‘rant’ suçlamalarına, TOKİ konutları için ürettiği anti propagandaya rağmen.
 
Yine de istenilen mesafe alınamadı; çünkü, bunu önce o konutlarda oturanların istemesi gerekiyordu.
 
Bunların tamamına, 10 yıl önce İstanbul’un ilk kentsel dönüşüm projesi olan Fikirtepe’de şahitlik ettik.
 
Virane gecekondulara karşılık milyonluk rezidanslardan üçer beşer daire isteyenler, vatandaşı istismar eden siyasetçiler, projeye girdiğine gireceğine pişman olan hatta batan müteahhitler…
 
Hepsini bizzat yerinde gördük.İşte 10 ili yıkan Kahramanmaraş depremi oldu, şimdi yine kentsel dönüşümü konuşuyoruz.
***
Hırsız müteahhitler, zemin uygunluğunu dikkate almayan yahut hırsızlığa göz yuman paragöz yetkililer yüzünden bazı yeni binalar da yıkıldı ya da ağır hasar gördü elbet.
 
Fakat şu da bir gerçek ki, tamamen çöken binaların yüzde 90’ından fazlası, 1999 öncesi yönetmelikle inşa edilmiş yapılar.
 
Peki bir felaketi yaşayacağımızı bile bile neden o binaları yenilemedik yahut bugün bile çökmeyi bekleyen o binalarda oturmaya devam ediyoruz?
 
Acımız taze, bugünü yazmayayım…
 
Fakat geçmişte kaleme aldığımız iki yazıyı tekrar yayınlayayım ki, ‘aynı binayı tekrar tekrar niye okuduğumuzu’ anlatabilmiş olayım.
***
(29.09.2019 tarihli yazı)
 
İlla deprem mi yıksın?
 
İstanbul 5,8’le sallanınca kafalar yine dank etti.Oysa hükûmet, yıllardır bu meseleyi çözmek için çırpınıyor.
 
“Gelin şu çürük evleri dönüştürelim.Yeni eviniz yapılana kadar kiranızı ben ödeyeyim.Yeter ki büyük bir felaket yaşamadan tedbir alalım” diyor, diyor…
 
Lakin dinletemiyor.Hiç yapılmıyor değil ama çok yavaş ilerliyor.           
***
Türkiye’de 1999 yönetmeliği öncesi yapılan yaklaşık 7,5 milyon binanın tamamına yakını depreme dayanıksız ve yıkılması lazım.
 
Hükûmetin hedefi senede 500 bin konutu dönüştürüp 15 yılda süreci tamamlamaktı, istenen sonuç alınamadı.Neden mi?
 
Koca bir mahalleyi yıkıp yerine yeni binalar yapacaksınız ama herkesi de memnun edeceksiniz ki oy kaybı yaşamayasınız!..
 
Siyasetin kilitlendiği nokta işte tam burası.
 
Herkese bire bir hakkını verip, aynı ölçekte bina yaparsa müteahhit ne kazanacak?
 
Bu da mevzunun kilitlendiği bir başka açmaz…
 
Vatandaş bilinçli, müteahhit ahlaklı, devlet katı kuralcı olsa bu durumlara düşmezmişiz ama heyhat!
 
Bırakın evini yıkmayı, işlediği suçtan trafik cezası kesseniz oy vermemekle tehdit eden bir vatandaş bilinciyle biz daha çoook enkazda kalırız.
 
Sonra da bekleriz ki yine devlet, hükûmet bize ev yapsın, sokakta bırakmasın.
 
Tabii ki sağ kalanlara…           
***
Ne yaparsınız bilmem ama hatırlatmış olayım.
 
2017 yılında eski Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki, Bakanlar Kurulu’na şunları anlatmıştı;
 
“Marmara’da beş kırık fay büyük bir tehlike olarak bekliyor.
 
Bu bir beka problemidir.
 
İstanbul depreminin 2030’a kadar gerçekleşmesi ve 7,0’nin üzerinde olması bekleniyor.
 
Bu deprem binaların yüzde 10-15’ini yani en az 600 bin konutu yıkar.
 
En az 10 bin can kaybı, 18 milyar TL zarar olur.”
 
Bunlar iki yıl (Şimdi 4 yıl) öncesinin rakamlarıydı.
 
Ayrıca, 17 Ağustos depreminde 285 bin binada 18 bin kişi ölmüşse,
 
En az 600 bin konutu yıkacak İstanbul depreminde 10 bin ölü, fazlaca iyimser bir rakam görünüyor.
 
Allah muhafaza!Sözü Kandilli Rasathanesinin yaptığı uyarıyla bitireyim: Her geçen gün sona doğru yaklaşıyoruz.O felaket bir gün gelecek, karar sizin.
***
(01.11.2020 tarihli yazı)
 
Depremde zihniyet problemimiz
 
Önce Elâzığ, şimdi İzmir…
 
Bir yılda ikinci deprem felaketini yaşadık.
 
Allah beterinden saklasın!..
 
Bu denli büyük yıkımlar yaşayan bir ülkede, tedbir önceliğimiz olmalı.
 
Öyle mi peki?
***
 
İzmir’de bunca gayrete rağmen, 25 bin bina kentsel dönüşümle yenilenebilmiş.
 
Geride yıkılmayı bekleyen bina sayısı ise 40 binin üzerinde.
 
Devlet bunları zorla yıktırsa konut sahipleri feryat figan edecek.
 
Gönül rızası arandığında ise sonuç ortada.
 
Bu işte asıl elini taşın altına koyması gereken yerel yönetimler…
 
Onlar da ‘oy kaybedeceği’ için vatandaşı zorlamamakta.Yaşadığımız felaketlerin asıl kaynağı işte bu kısır döngü…
***
 
“Marmara depreminden sonra ne değişti?” derseniz, hiçbir şey yapmıyor değiliz.
 
İzmir’de 25 bin konut dönüştürülmese bugün belki çok daha büyük bir kayıpla yüz yüzeydik.
 
Türkiye genelinde kentsel dönüşümle bugüne kadar yıkılıp yenilenen bina sayısı ise 1 milyon 350 bin.
 
Bu sayede 5 milyondan fazla insanımızın can güvenliği sağlandı.
 
Lakin yeterli değil…
 
Hâlen 7 milyon riskli konutumuz var.
 
Bunlardan 1,5 milyonu acil düzeyinde.
 
Hükûmetin koyduğu hedef her yıl 300 bin konutu yenilemek.
 
Bunun için de vatandaşın sağ duyusuna, fedakârlığına ihtiyaç var.
 
Hepsinden de önemlisi, bu hayati meselenin siyasete alet edilmemesi…
 
“Parayı betona gömüyorlar”, “Yandaşlarına rant sağlıyorlar” gibi ucuz siyaset oyunları artık bitmeli, herkes meselenin çözümü için samimi şekilde üstüne düşeni yapmalı.
 
Yoksa daha çok canlar yitirir, dizimizi dövmekle kalırız.
*** 
İşte hâl-i pür melalimiz.
 
Yukarıda saydığımız binalardan yaklaşık 100 bini eksildi…Açıklanan son rakamlara göre, 40 binin üzerinde canı da beraberinde götürdü.
 
İstanbul, Yalova, İzmir, Bursa ve daha pek çok şehrimiz, yıkılan şehirlerimizle aynı kaderi paylaşmak için sırada.
 
Ne yapacağız?
 
“Bizim oğlan bina okur…”  demeye devam mı edeceğiz?
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.