Yönetemeyecek değil, yönetmeyecek!

A -
A +

Ekrem İmamoğlu, hem sıradan, hem de gerçekçiliğin sıcaklığından uzak bir ‘tasarım’ görünümü veren, hiç de alışık olmadığımız bir figür olarak girdi siyasi hayatımıza…

 

İstanbul’a aday olduğu 2019 seçimlerinde, daha önce hiç şahit olmadığımız şeyler yaşanmıştı mesela!

 

Oyların sayıldığı tutanaklarda tuhaf biçimde satır kaymış, AK Parti adayının yüksek çıktığı sandıklardaki oylar yanlışlıkla(!) kendisine yazılmıştı.

 

İtirazlar edildi, sandıkların yüzde 10’u sayılabildi, tam fark kapandı, rüzgâr tersine döndü derken…

 

N’oldu hatırlarsınız…

 

2 Nisan 2019 günü mesaileri bitip evlerine giden İl Seçim Kurulu eski Başkanı hâkim Müberra Gürdal ve iki üye, aynı gün akşam 20.10’da apar topar yeniden adliyeye geldi.

 

Onlardan beş dakika sonra da CHP heyeti siyah lüks minibüsleriyle adliyeye girdi.

 

Gece mahkeme açtırtan(!) CHP’nin ‘Oy sayımının durdurulması’ talebi hemencecik kabul edildi.

 

Kritik kararı veren mahkeme başkanı, bir gün sonra emeklilik dilekçesi verip, temelli evine gitti.

 

     ***

 

Buradan çıkarılan acayip mağduriyete, AK Parti’nin algı bozmadaki beceriksizliği ve yeniden seçime gitme öngörüsüzlüğü eklenince, siyaset sahnesinde daha da güçlenmiş bir Ekrem İmamoğlu figürü oluştu.

 

Beş yıl, Ekrem Bey için büyük fırsattı…

 

Recep Tayyip Erdoğan örneğiyle gecesini gündüzüne katıp çalışır, şişirdiği yelken kendisine önce CHP Genel Başkanlığı, sonra belki de Cumhurbaşkanlığı yolunu açar diye düşünüyorduk!

 

O da öyle düşünüyormuş ama, çalışmadan da olabileceğini öngörerek!

 

Bu öz güvenin sebebi de belliydi; ‘üste çıkma’ kabiliyeti.

 

Daha önce, afette tatilde yakalandığı için gelen tepkilere “Tatil bana yakışıyor” cevabı veren belediye başkanı olmuş muydu hiç?

 

Yahut milyonlar karda mahsur kalmışken, krizi yönetmek yerine İngiliz Büyükelçisi ile yemek yiyip, sonra da “Tepkileri önemsemiyorum. Büyükelçiyle yediğim yemek, karla mücadele kadar önemliydi” diyebilen?

 

Ekrem Bey yaptı, hatta yeri geldi kendisini en hararetle savunanlara da atarlandı.

 

Bu özelliğini tuhaf bulsak da, şimdi görüyoruz ki, ‘hararetli’ kitlesini korumayı da başardı.

 

Öyleyse niye hizmete, yatırıma falan uğraşsındı ki!

 

Para başka şeylere lazımdı…

 

O da öyle yaptı.

 

     ***

 

Beş yılın sonunda önümüze konulan rakamlar, akıllara zarar.

 

İnsan, İstanbul gibi devasa bütçeye sahip bir şehirde, ‘Bu da onun projesi’ dedirtecek bir tek şey yapmaz mı?

 

Sıfırdan başlayıp, ihalesini tamamladığı bir tek metro hattı mesela…

 

Yapmadı.

 

Bir ara Beylikdüzü’ne metro götürdüğü afişlerini astırdı; millet “Nerede bu metro?” diye sordu....

 

Sonra anlaşıldı ki henüz ihalesi bile yapılmamıştı.
Tuzla Belediye Başkanı Şadi Yazıcı’nın, boş araziye sandalye atıp, “Bahsettiğiniz metro nerede?” diye dikkat çektiği afişler gibi, o da yalandı.

 

     ***

 

‘Koruyacağız’ deyip ölümüne sebep oldukları atları mı sayarsın, bir günde arızalanan 1850 otobüsü mü, yoksa canım dikey bahçeleri söküp, milletin gözüne betonu sokmalarını mı?..

 

Veya deprem riskinin Türkiye için en büyük tehdit oluşturduğu İstanbul’da, koskoca bir yılda afete dayanıklılık için sadece 63,5 milyon liracık harcanmasını mı?

 

Hem de aynı yıl sadece reklama 908 milyon verilmişken!

 

Bunlar yetmedi, bir de üstüne CHP içi mücadeleye harcanan kaynaklar eklendi.

 

Kurultay sürecinde, eski Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun hâkim olduğu delegeleri satın almak için nasıl para dağıtıldığını yine CHP içinden önemli isimler deşifre etti.

 

Öyle az buz rakamlardan bahsetmediler hem de…

 

Bu, Özgür Özel’in altından kalkabileceği bir şey değildi.

 

Nitekim, sonraki şekillenmeden, patronun kim olduğu iyice bilindi.

 

     ***

 

Akşam vakti evinden adliyeye dönüp kendisi için özel kararlar alan hâkimlerden başlayın…

 

“Asla yıkılmaz” zannedilen Kemal Kılıçdaroğlu’nun devrilmesine ve CHP Genel Merkezi’nin, bütün kurullarıyla sadece bir kişi için hazır hâle getirilmesine varan sürece bakın…

 

Burada, nasıl önemli bir figürden bahsettiğimizi anlayın.

 

Olan oldu, geçen geçti de, bundan sonrası n’olacak?

 

Tablo belli…

 

Bütün şartlar hazır, sadece 31 Mart akşamı sonuçları bekleniyor.

 

‘Kent Uzlaşısı’ adı altında DEM’le çizilen yol haritası da sır değil.

 

Esenyurt gibi çok kritik bir ilçe DEM’e teslim edildi.

 

CHP listelerinde, seçilebilecek sıradan 31 DEM’liye yer verildi.

 

20’si seçilse İBB Meclisi’nde DEM de grup kuracak ve Cumhur İttifakı, İBB Meclisi’ni de kaybedecek.

 

Plan bu.

 

Ekrem Bey için sonrası; ‘Ver elini Ankara’

 

Önce CHP Genel Başkanlığı, sonra 2028 Cumhurbaşkanlığı hazırlığı.

 

Hatta mümkünse 2028’e kalmadan!

 

Onun da işaretlerini emanetçi genel başkan Özgür Özel veriyor zaten.

 

Herkes planını yapmış, peki İstanbullunun planı nedir?

 

     ***

 

Önceki seçimde bunlar İstanbul’u yönetemez diyorduk…

 

Sonuç ortada.

 

Şimdi de diyoruz ki; CHP-DEM ittifakı kazanırsa İstanbul’u İmamoğlu yönetmeyecek.

 

Meclis çoğunluğunu kazanırlarsa koltuğu AK Partiliye bırakma riski de olmayacak.

 

Bütün hesap bunun üzerine kurgulanmış durumda.

 

"Temel atmama töreni" gibi bir ilke daha imza atıyor Sayın İmamoğlu…

 

Yani; İstanbul’u yönetmemek için oy istiyor!

 

Her şeyi bir yana bırakın da şunun cevabını bulalım;

 

Kazanırlarsa İstanbul’u kim yönetecek?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Ordu 7 Mart 2024 07:33

Acilen yrp ikna edilmeli küstürulen emekliye en az beş bin lira seyyanen zam verilmeli yapmazsanız sonucu göreceğiz

Mustafa GÖKÇINAR 7 Mart 2024 05:38

Çok doğru diyorsunuz yücel bey.