Duayen fotoğraf sanatçısı İzzet Keribar sorularımızı cevapladı: Karaköy'deki kayıklar hep kalacak zannettim

Düzenleyen:
- Güncelleme:
Duayen fotoğraf sanatçısı İzzet Keribar sorularımızı cevapladı: Karaköy'deki kayıklar hep kalacak zannettim

Kültür - Sanat Haberleri

İzzet Keribar “Şimdiyle kıyasladığımda İstanbul’u çok az fotoğrafladığımı düşünüyorum. Bu, beni üzüyor. Çünkü İstanbul’un bu kadar değişeceğini tahmin edemiyorduk. Karaköy’deki kayıklar hep kalacak sanıyorduk” diyor.

MURAT ÖZTEKİN'İN RÖPORTAJI - İzzet Keribar, Ara Güler gibi Türkiye’nin fotoğraf ustalarından biri. İkinci Dünya Savaşı yıllarında İstanbul’da büyüyen Keribar, farklı işlerle uğraşsa da yıllarca şehri ve insanlarını kayıt altına aldı. 87 yaşında olmasına rağmen hâlâ üretmeye devam eden Keribar, çok sevdiği İstanbul’a dair enstantanelerini ise Erkan Doğanay’ın küratörlüğünde Üsküdar Nevmekân Sahil Galeri’de açılan “Efsunlu Şehir” adlı sergide bir araya getirdi.

“Çalışma azmim sevgiden geliyor. Ben erken yatar, her sabah yedide işimin başına geçerim” diyen Keribar, sorularımıza cevap verdi…

■ Fotoğrafa gelmeden evvel nasıl bir ailede büyüdüğünüzü merak ediyorum doğrusu...

Taksim Gümüşsuyu’ndaki Ayaspaşa Palas’ta büyüdüm. Babam hâli vakti yerinde bir insandı. Evde mürebbiye bile vardı. Yani eski burjuva hayatını yaşadık. Evimiz aynı zamanda Alman Konsolosluğunun tam karşısındaydı. Hitler dönemine rastlayan çocukluğumda her pazar gamalı haçlı Alman bayrağını dikerlerdi.

VARLIK VERGİSİYLE HER ŞEY GİTTİ

■ İsmet İnönü’nün Hitler’le yakınlaştığı o dönemde Musevi bir aile olarak neler yaşadınız?

Ben altı yaşındayken “Varlık Vergisi” geldi. Musevi bir aile olarak hemen her şeyimiz gitti. Babamın eve aceleyle gelip “Her şeyimizi kaybettik!” dediği gün hâlâ aklımda. Annem de belki Anadolu’ya kaçmak zorunda kalırız diye yün giysileri hazırda bekletiyordu. Ekmeğin karne ile alındığı günleri de yaşadık. Sevimsiz olaylar oldu ama yine de Avrupa’dakilerle aynı akıbete uğramadık.

■ Peki, fotoğraf makinesi ile ilk ne zaman tanıştınız?

Evde siyah kutu şeklinde Zeiss marka bir makine vardı. Onu eğlenmek için kullanırdım. Fakat benim hayatımı değiştiren ağabeyim oldu. Kendisiyle her hafta sonu İstanbul’u keşfe çıkar, fotoğraf çekerdik. Ne kadar cami ve tarihî yer varsa gezerdik. Lisede de çok istediğim Leica makinem oldu. Artık 16-17 yaşındayken deli gibi fotoğraf çekiyor, makineyi yanımdan hiç ayırmıyordum. Fakat yine de şimdiyle kıyasladığımda İstanbul’u çok az fotoğrafladığımı düşünüyorum. Bu, beni çok üzüyor. Çünkü İstanbul’un bu kadar değişeceğini tahmin edemiyorduk. Karaköy’deki kayıklar hep kalacak sanıyorduk.

■ O zaman sizin gibi şehri fotoğraflayan çok insan var mıydı?

Eskiden fotoğraf çekmek bir ayrıcalıktı. Ancak fotoğraf meslek olarak görülmüyordu. Ara Güler, Sami Güler ve birkaç gazeteci belli başlı fotoğrafçılardı.

■ Fotoğrafınıza en çok ne tesir etti?

Fotoğrafın önünün açık olduğunu Kore’de fark ettim. Yirmi yaşımda yedek subay oldum ve Kore’ye gönüllü tercüman olarak gittim. Hâlâ devam eden korkunç bir dünyayı keşfetme arzum vardı. Kore’ye gittiğimde makinemi elime aldım. Zamanla fotoğrafçılığım öne çıktı.

■ Ya sonra?

İstanbul’a dönünce eşimle tanıştım ve evlendim. Tabii, evlenip yuva kurunca öncelikler değişti. Evvela dekorasyon, sonra tekstil işine girdim. Para kazanıyordum ama mutlu değildim. Ancak 1980’lerde ABD’ye uzun bir seyahate çıktıktan sonra dönüşte yine fotoğraf makinesi aldım. Sonra bir baktım; inanılmaz kareler çekmişim. “Ben fotoğrafa devam edeceğim” dedim ve öyle yaptım. Sonra yarışmalar, ödüller ve sergiler beraberinde geldi.  

Duayen fotoğraf sanatçısı İzzet Keribar sorularımızı cevapladı: Karaköy'deki kayıklar hep kalacak zannettim

ARA GÜLER’İ KISKANMADIM

■ Ara Güler’le gençliğinizde tanışıyor muydunuz?

Tanışıyorduk ama 1986’daki Tarlabaşı yıkımlarında gözüne girdim. Toz dumanın içerisinde fotoğraf çıkarıyordum ve sadece Ara Güler vardı. Bana “Bu kadar önemli anda senden ve benden başka kimse yok. Herkes kendini bir halt sanıyor, sen gerçek fotoğrafçısın” dedi.

■ Neredeyse onunla aynı zamanda fotoğrafa başladınız ama fasıla verdiğiniz için biraz geride kaldınız. Ara Güler’i kıskanıyor muydunuz?

Kıskanmadım. Ben başka işler yapıyordum, o ise muhabirdi. Kendisi uyanık biriydi. Dünyadaki önemli kişilerin fotoğraflarını çekmek için kaç kere kovuldu ama başardı. Ben de farklı bir şekilde girişimci oldum.

İSTANBUL DOKUSUNU KAYBETTİ

■ Şu anki İstanbul’u maziyle kıyasladığınızda neler söylersiniz?

İstanbul’u artık eskisi gibi gezemiyoruz. Ayrıca bazı tarihî eserlerin ve Boğaz’ın dışında İstanbul, kendine has dokusunu kaybetti. Son elli yılda da anormal bir şekilde çirkin binalar yapıldı. Maalesef betonlaşma oldu.

Bu estetik duygusu beni hırpalıyor. Fotoğraf çekerken bazı şeyleri ayıklamak zorunda kalıyorum. “Şu girmesin, şu girmesin” diyorum. Artık İstanbul’da bir şeyleri ayıklamadan fotoğraf çekmek çok zor.

■ Fakat yine de son serginizde İstanbul’a “efsunlu” diyorsunuz. Yine sizi çekiyor değil mi?

Bu şehirde her zaman bir şeyler keşfetmeyi başarıyorum. Efsunlu kelimesi de biraz oradan geliyor. İstanbul’da Kapalıçarşı, Tarlabaşı ve Beyoğlu’nun arka sokakları gibi daha fazla sevdiğim yerler var. Sabah saatlerinde çıkıyorum. Her şeye rağmen İstanbul hâlâ beni heyecanlandırıyor. Tarihî eserler yenileniyor, yeni mabetler açılıyor. Mesela geçenlerde beni sevindiren bir şey oldu; Levent’te Barbaros Hayrettin Paşa Camii açıldı. İlk gidip fotoğraflayanlardan biri oldum.

AZİZ MAHMUD HÜDAYİ TÜRBESİ’Nİ ÇOK SEVİYORUM

■ Peki, Üsküdar sizin için niçin önemli?

Üsküdar İstanbul’un belli başlı yerlerinden biri... Bu semtte Atik Valide Camii’ni ve Aziz Mahmud Hüdayi Türbesi’ni çok seviyorum. Her ikisi de iyi fotoğraf veren mekân. Bir de Kuzguncuk var tabii... Üsküdar benim için önemli. Ama Erkan Doğanay olmasaydı, bu sergi olmazdı.

YAHUDİ DİYE BENİ AYIRMADILAR

Türkiye’de kimliğinden ötürü dışlanmadığını söyleyen İzzet Keribar “Kültür ve Turizm Bakanlığı Büyük Ödülü’nün yanı sıra geçen yıllarda Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü’nü bana verdiler. Bu adam ‘Yahudi’dir diye’ bana bir ayrımcılık yapılmadı. Hâlbuki yapılabilirdi” diyor.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...