Fenix Göç Müzesi'nde Türkiye dahil binlerce hikaye! Umut ve hasret aynı çatıda buluştu

Hollanda’nın Rotterdam kentinde açılan Fenix Göç Müzesi, göçü duygusal, sanatsal ve kişisel hikâyeler üzerinden evrensel bir deneyim olarak sunuyor. Müze, farklı toplulukların temsil edildiği, özellikle marjinal grupların sesini duyuran interaktif sergilerle dikkat çekiyor.
SELİN HACIALİOĞLU/TÜRKİYE TODAY - Hollanda’nın Rotterdam kenti, 180’den fazla milliyete ev sahipliği yapan ve “çoğunluğun azınlık olduğu şehir” olarak bilinen bir yer. Bu çok kültürlü şehirde göç üzerine kurulu yeni bir sanat müzesi açılıyor.
Fenix. Müze, bir zamanlar sayısız insanın daha iyi bir gelecek umuduyla geldiği ve ayrıldığı tarihi liman bölgesinde, simgesel bir yapıda yer alıyor.
Fenix, göçün evrensel deneyimini keşfe çıkıyor. Göçmen bir geçmişe sahip olan Arjantin doğumlu Kraliçe Máxima, 15 Mayıs Perşembe günü müzenin açılışını yaptı. Müze, 16 Mayıs itibarıyla halka açılacak.
Fenix’in açılışı, Avrupa ve diğer Batılı ülkelerde artan göç karşıtı ve aşırı sağcı söylemlerin göçmenler üzerinde baskı oluşturduğu, marjinal topluluklara yönelik düşmanlığın arttığı bir döneme denk geliyor.
Fenix’in direktörü Anne Kremers, Türkiye Today’e verdiği röportajda “Fenix siyasi bir müze değil,” diyor ancak müzenin kurulması ve varlığının, insanların göçmen olmanın ne anlama geldiğini kavramalarına yardımcı olacağını vurguluyor.
Kremers, “Göç acil bir konu ve kim olduğumuzun bir parçası,” diye ekliyor. Sanat ise kişisel hikâyeleri anlatmak için güçlü bir araç; çünkü bu hikâyeler genellikle ulaşılması, anlaşılması ve sindirilmesi zor olabiliyor.
Fenix, göçü insanları bölen değil, birleştiren bir deneyim olarak yeniden düşünmeye teşvik ediyor. Göçü ortak bir deneyim olarak sunuyor; çünkü bu yolculuklarda tek fark, kalkış ve varış noktalarıdır.
FENİX GÖÇ MÜZESİ KİMİN İÇİN?
Batılı olmayan kültürlerin ve tarihlerin, müzeler ve galeriler gibi sanat alanlarında genellikle temsil edilmediğini söylemek yanlış olmaz. Bu deneyimler çoğunlukla Batılı bir mercekten, romantize edilerek ve sömürgecilik, emperyalizm gibi etkiler görmezden gelinerek sunuldu.
Fenix, farklı geçmişlere sahip sanatçıların kişisel göç hikâyelerini anlatmaları ve kendi topluluklarını temsil etmeleri için cesaretlendirildiği bir müze.
Ben de birçok dünya çapında ünlü müzeyi ziyaret etme fırsatı buldum ama bu sergilerde Türk ve Osmanlı tarihinin temsili beni nadiren görünür hissettirdi. Osmanlı İmparatorluğu ya da Türkiye’nin tarihi sadece halılar, süs eşyaları, baharatlar gibi nesnelerle anlatılamaz. Türkler dünyanın dört bir yanına yayıldı, ancak hikâyeleri nadiren kamusal alanda yer buldu.
Türk göçmenler, Fenix’in anlatısının bir parçası. Onların kişisel hikâyeleri ve deneyimleri, göçün etkilerini aydınlatmaya yardımcı oluyor. Rotterdam’ın nüfusunun yarısından fazlasını oluşturan diğer topluluklar da aynı şekilde temsil ediliyor: Faslı, Surinamlı, Endonezyalı, Yeşil Burun Adalı, Hollanda Karayipleri ve diğer Avrupalı ve sömürge sonrası topluluklar.
FENİX'İN SERGİLERİ NELER SUNUYOR?
Fenix, göçü ulusal ya da doğrusal bir anlatı olarak sunmuyor. Göç, duygusal, mekânsal ve varoluşsal bir deneyim olarak işleniyor. Sergiler, açıklayıcı panolar yerine sanatsal, duyusal ve etkileşimli hikâye anlatımıyla hazırlanmış.
Ziyaretçiler, müzenin duygusal merkezi olan “Bavul Labirenti”nden başlıyor. İki binden fazla bağışlanmış bavulda dünyanın dört bir yanından göçmenlerin hikâyeleri, mektupları, ses kayıtları ve nesneleri bulunuyor. Bunlar yalnızca sembolik değil; kişisel hafızanın tarihsel bir kaynak olarak ne kadar kıymetli olduğuna işaret ediyor.
Ziyaretçiler küçük bir kumanda yardımıyla bavulların üzerindeki etiketleri tarayarak bu hikâyeleri dinleyebiliyor.
Pek çok tarihçi, sözlü anlatıların, resmi arşivlerdeki sessizlikleri ortadan kaldırdığı ve marjinal toplulukların deneyimlerine ışık tuttuğunu savunuyor. Fenix’teki kişisel hikâyeler, Rotterdam gibi şehirlerin nasıl hatırlandığını alternatif bir bakış açısıyla gösteriyor.
“All Directions” (Tüm Yönler) sergisinde ziyaretçiler, göçmenlerin takip ettiği düzensiz, parça parça yolları yansıtan bir labirentte dolaşıyor. Çıkmazlar, yönsüzlük ve belirsizlik hissiyle gerçek göç deneyiminin karmaşasını hissettiriyor.
Sergide, Fenix koleksiyonuna ait 150’den fazla sanat eseri ve nesne yer alıyor. Bunlar arasında UNHCR çadırı, Berlin Duvarı’ndan bir parça ve vatansız kişiler için verilen 1923 tarihli bir Nansen pasaportu gibi tarihi objeler de bulunuyor. Ayrıca Rotterdam sakinleri de kendi göç hikâyelerine ait eşyaları sergiye bağışladı.
Bu sergi, göçmenlik araştırmalarında “süper çeşitlilik” olarak adlandırılan olguyu da yansıtıyor: Etnik kökenin yanı sıra sınıf, cinsiyet, din, eğitim ve yasal statü gibi çok katmanlı kimlikleri içeriyor.
ROTTERDAM: FENİX İÇİN NEDEN DOĞRU ŞEHİR?
Akademisyenler Paul van de Laar ve Peter Scholten’ın 2023’te öne sürdüğü gibi Rotterdam’da artık baskın bir çoğunluk yok. Şehir, birbirine geçen ama farklı geçmişlere ve göç nedenlerine sahip topluluklardan oluşuyor. Fenix, bu farklılıkları tek ses haline getirmek yerine karmaşıklıklarıyla sunuyor.
En politik alanlardan biri olan “Göçmen Aileler” sergisinde ziyaretçiler, farklı kıta ve dönemlerden aile portrelerinin içinden geçiyor.
Devlet müzeleri göçü genellikle soyut bir politika ya da ulusal başarı olarak sunarken, Fenix ayrılık, buluşma ve hafıza duygularını ön plana çıkarıyor. Bu fotoğraflar merhamet ya da gurur talep etmiyor. Tanınmak istiyor.
1960’larda Rotterdam’a gelen Türk ve Faslı işçiler, sömürge sonrası Surinam ve Hollanda Karayipleri toplulukları, liman sayesinde iş bulan Yeşil Burun Adalı göçmenler… Hepsi şehrin temelini oluşturan topluluklar. Fenix, göçün bir kriz değil, Rotterdam’ı kuşaklar boyunca şekillendiren bir güç olduğunu gösteriyor.