'Sultan Abdülaziz’i mutlaka yazacağım'

'Sultan Abdülaziz’i mutlaka yazacağım'

KÜLTüR - SANAT Haberleri

İçinde ukde kalan romanların olduğunu söyleyen yazar Selim İleri “Sultan Abdülaziz’i mutlaka yazmak istiyorum. Onun iç dünyasının bize anlatılan tarihe yeterince yansımadığını düşünüyorum” diyor.

MURAT ÖZTEKİN

Türk edebiyatının yaşayan en güçlü yazarlarından Selim İleri, bu defa kıyıda köşede kalmış notlarını derleyerek “Bir Gölge Gibi Silineceksin” ismiyle kitap hâline getirdi. İleri, “çiziktirme” dediği notlarında birçok isim ve eserle diri diri gömüldüğünü söylediği edebiyatımıza ışık tutuyor. Everest Yayınlarından çıkan kitapta, yazarın tiyatro ve resim gibi diğer sanat dallarına dair fikirleri de yer alıyor. Biz de Selim İleri ile son eserini konuştuk…

Yeni eserinizdeki “çiziktirme” dediğiniz metinler; isimler, kitaplar, hatıralar geçidi gibi… Günlük hayatta sık not tutar mısınız?
Gençlik yıllarımda günlük tutmak istemiştim. Bir türlü başaramadım, ürktüm günlük tutmaktan. Ama sürekli “çiziktirme” dediğim şeyleri not etme yoluna gittim. Notlarımın bir kısmı kâğıt parçalarına, bir kısmını defterlere, bazılarını da kitapların sağına soluna yazdım. Eser bunlardan meydana geldi. Her an not tutarım, yanımda devamlı bir not defteri vardır.

Bu notları kitaplaştırmak hep aklınızda mıydı?
Hiç aklımda yoktu. Yaş itibarıyla dosyalarımı tasfiye etmem gerektiğini düşündüm. O kâğıtlara, defterlere baktığımda, bazılarının bir kitap sayfasına dönüşebileceğini gördüm ve proje ortaya çıktı.

KENDİMİ SİLMEYİ TERCİH ETTİM
Notlarınızı derlerken ortadan kaldırdıklarınız arasında yaşadığınız özel şeylere dair metinler var mıydı?

Hayır, öyle şeyler yoktu. Zaten o tarz şeylerin dörtte üçünü romanlarımda kullanmıştım. Mesela son yazdığım “Sona Ermek” romanı tamamen kişisel hayatıma dair bir kitaptı. Attıklarım arasında birçok parça o kitapta geçmişti.

Kitabınıza verdiğiniz “Bir Gölge Gibi Silineceksin” ismi sizce de biraz ürkütücü değil mi?
Bence değil. Herkesin kendini öne çıkarmak istediği bir dünyada, ben bir insan olarak kendimi silmeyi tercih ediyorum.

'Sultan Abdülaziz’i mutlaka yazacağım'

‘ÖLÜM TERBİYESİ’ MÜHİM
Eserin ismi ile daha evvel konuşmalarınızda değindiğiniz “ölüm terbiyesi” arasında irtibat var mı?

Bir anlamda haklısınız, irtibat kurulabilir. Ölüm terbiyesi ile insanın fâni bir yaratık olduğunu fark etmesi gerektiğini kastediyorum. Egodan kurtulmak açısından ölüm terbiyesinin çok önemli olduğunu düşünüyorum.

“Yeni bir roman, belki bir birkaç görüntüyle, belki bir anla başlıyor” diyorsunuz. Sizde bir kitaba başlama safhası nasıl gelişiyor?
Vallaha yıllardan beri bende şöyle başlıyor: Kişinin yatkın olduğu konular var. Bir insan anlatacağım zaman kendi ruh dünyama yakın bulduklarıma odaklanıyorum. Ama bende roman, nebula gibi kapalı bir dünyadır. Yavaş yavaş bulanıklığından kurtulur. Bu yüzden defalarca geri dönerek yazarım. Hep bir billurlaşma anından yol çıkıp onu çoğaltarak ilerlerim.

“Yatkın olduğunuz” şeyler zamana göre değişiyor mu?
Sanıyorum değişiyor. Ama ben başlangıçtan beri insanlar arasında birleştirici bir yapı kurmaya çalıştım. Hep merhamet üzerinden gittim.

Bir de bir türlü yazılamayan romanlar var... İçinizde ukde kalan bir tema oldu mu?
Üç dört tane tiyatro eserini altından kalkamayıp yarıda bıraktığım oldu. Bitiremediği roman da var. Mesela Padişah IV. Murad’ın hayatını yazmak istiyordum, yazılarım taslak olarak kaldı sonra bir başka romanın içerisinde eriyip gitti. Sultan Abdülaziz hakkında da içimde ukde kalan bir projem var. Elimde çok notum mevcut fakat şimdiye kadar bir türlü yazma fırsatım olmadı. Ama inşallah Sultan Abdülaziz’i bir gün mutlaka yazmak istiyorum.

Sultan Abdülaziz’in hayatına sizi çeken ne oldu?
Bize anlatılan tarihe Sultan Abdülaziz’in fert olarak yeterince yansımadığını  düşünüyorum. Onu bir birey olarak ele alarak iç dünyasını işlemek istiyorum.

MADDİ SIKINTIDAN YEMEK YAZISI YAZDIM
Edebî hayatınıza baktığınızda ne görüyorsunuz?
Her şeyden önce başkalarının beni değerlendirmesini tercih ederim. Ancak elli yıl beni hiç bırakmayan bir okur topluluğum oldu. Çok sayıda değillerdi ama kitaplarımın yazılmasına imkân sağladılar. Onlara büyük bir gönül borcum var.

Edebiyatın toplumda hak ettiği yerini bulmadığından yakınıyorsunuz. Bunda edebiyatçıların suçu olabilir mi?
Elbette. Hiçbir zaman bir taraf suçludur diyemeyiz. Ama mesela öz edebiyat kendini çok fazla duyuramıyor.  Eskiden televizyonlarda edebiyat programları vardı. Giderek onlar yerini güncel şeylere bıraktı. İnsanlar da edebiyatın hayatı anlatan en önemli sanat dallarından olduğunu algılayamıyor. Bu, hepimizin problemi…

Hayatınız boyunca sadece yazarak geçinmeye çalıştınız. Bu, zor oldu mu sizin için?
Çok zor dönemler yaşadığım oldu. Bir defasında bir yemek dergisinden teklif geldi. Yemek yazıları yazdım. Hâlbuki mutfağa dahi girmiş bir insan değilim. (Gülüyor) Kolay değildi eskiden yazarak para kazanmak. Okurlar azdı, yayınevleri bu kadar çok değildi. Şimdi ise basılan kitapların dörtte üçü kayboluyor. Genç yazarlar bazen yolun başında ümitsizlik noktasına geliyor. Ama bu da bir dönem, belki daha sentez bir devir gelecektir.

Daktilo ile yazdığınızı biliyoruz. Yazarken başka “muhafazakâr” tutumlarınız var mı?
Mutlaka kendi evimde ve yalnız başına olmam gerekiyor. Tatillerde yazamıyorum. Eskiden gece yazardım ama şimdi gündüz çalışabiliyorum.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...