Likâullahı seçtim

Likâullahı seçtim

Ramazan Haberleri

“Ey Ebû Müveyhib! Ben, dünyâ hazîneleri ile ahiret nimetlerini seçmede serbest bırakıldım. İstersen dünyada bâki ol, sonra Cennet’e git, istersen Likâullah (Allahü teâlâya kavuşmak) hasıl olup Cennet’e gir dediler. Ben, Likâullahı ve sonra Cennet’i seçtim”

Hicretin onbirinci senesidir. Cebrâil (aleyhisselâm), bu sene geldiğinde sevgili Peygamberimize, Kur’ân-ı kerîmi iki def’a baştan sona okur. Hâlbuki, daha önceki yıllarda Kur’ân-ı kerîmi bir def’a okumuştur. Server-i âlem (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimiz, Cebrâil (aleyhisselâm)ın, en son teblîğ ettiği “Allahü teâlânın yardımı ve zafer günü gelip, insanların, Allahü teâlânın dînine (İslâmiyete) akın akın girdiklerini görünce, Rabb’ini hamd ile tesbîh et! O’ndan af dile! Çünkü O, tevbeleri dâimâ kabûl eder.” meâlindeki Nasr sûresini dinledikten sonra; “Yâ Cebrâil! İçimden, ölümümün yaklaştığını duyuyorum” buyururlar... Bunun üzerine Cebrâil (aleyhisselâm), şu âyet-i  kerîmeleri okur, meâlen: “Âhıret, senin için dünyadan daha hayırlıdır. Rabb’in sana razı oldum deyinceye kadar her istediğini verecek.”

BENİ NASIL BULDUNUZ

Sevgili Peygamberimiz, o gün Medine’de bulunan bütün Eshâb-ı kirâmının, öğle namazında mescidde toplanmaları için haber gönderirler. Server-i âlem Efendimiz, namazı kıldırdıktan sonra, bir hutbe irad ederler ki, kalpler ürperir, gözleden yaş boşalır. Sonra sorarlar; “Ey insanlar! Sizin Peygamberiniz olarak beni nasıl buldunuz”... Eshâb-ı kirâm; “Yâ Resûlallah! Allahü teâlâ, sana bizim tarafımızdan bol bol hayırlar ihsan buyursun. Sen, bizim için çok şefkatli bir baba, nasihatte bulunan şefkatli bir kardeş gibiydin. Allahü teâlânın sana lütfettiği Peygamberlik vazifesini yerine getirdin. Vahyedilenleri bize ulaştırdın. Rabb’inin yoluna, İslâm’a hikmet ile, güzel nasihat ile dâvet ettin, çağırdın. Allahü teâlâ sana en güzel ve en yüksek karşılıklar versin” derler.

SITMA... ATEŞ...

Safer ayının son günleridir. Kâinatın sultânı aniden hastalanırlar... Şiddetli sıtmaya yakalanmışlardır. Gittikçe ateşi artar, hastalık şiddetlenir. Ağrılarının azaldığı bir gece yarısı, yatağından kalktarlar ve giyinerek gitmeye hazırlanırlar. Bunu gören Hazret-i Âişe vâlidemiz; “Anam-babam, canım sana feda olsun yâ Resûlallah! Nereye gidiyorsunuz?” diye sorar telaşla. Allahın Resûlü, “Bakî’ kabristanlığında medfûn bulunanlar için istiğfar etmek üzere emir aldım. Oraya gidiyorum” buyururlar.

AH!.. BİZ DE BURADA YATIYOR OLSAYDIK...

Yanına Ebû Müveyhib ile Ebû Râfi’yi alarak giderler. Mezarlıkta uzun uzun dua edip, onların af ve mağfireti için Allahü teâlâya yalvarırlar. Peygamber Efendimizin bu ısrarlı yalvarması karşısında, yanında bulunan sahabiler; “Biz de, şimdi burada medfûn bulunsaydık da, Resûlullah Efendimizin bu duâsına mazhar olmakla şerefenseydik!” diye iç geçirirler... Sevgili Peygamberimiz, Ebû Müveyhib’e dönerek; “Ey Ebû Müveyhib! Ben, dünyâ hazîneleri ile ahiret nimetlerini seçmede serbest bırakıldım. İstersen dünyada bâki ol, sonra Cennet’e git, istersen Likâullah (Allahü teâlâya kavuşmak) hasıl olup Cennet’e gir dediler. Ben, Likâullahı ve sonra Cennet’i seçtim” buyurarak vefatlarına işaret ederler.

İNSANLAR YANMASIN DİYE ÇIRPINDI

Şeyh Şaban-ı Veli hazretleri 16. yüzyıl Osmanlı velîlerindendir. Kastamonu vilâyetinin Taşköprü kazâsında doğdu. Küçük yaşlarda İstanbul’a giderek; tefsîr, hadîs, fıkıh ilimlerini öğrendi. Zâhirî ilimlerde yetişmiş bir âlim olup, tasavvufda ise Bolu’daki Hayreddîn-i Tokâdî hazretlerinin yanında ders almış ve yüksek derecelere kavuşmuş, Halvetî yolunun büyüklerindendi. Hocasının 1535'te vefâtından sonra halîfesi oldu. Şa’bân-ı Velî hazretleri, Kastamonu’ya giderek halkı irşâda, yetiştirmeye başladı. 1568 de vefât edince, Kastamonu’nun Hisâraltı civârındaki türbesine defnedildi. Dünyâya hiç meyletmezdi. Takvâ ve verâ ehli idi. Haramlardan şiddetle kaçar, hattâ şüpheli korkusu ile mübahların bile fazlasını terkederdi. Zamanlarının bir dakika boşa geçmemesi için uğraşır, vaktini ibâdet ve insanlara faydalı olmakla geçirirdi. Kendisine sığınanları boş çevirmezdi. Dîn-i İslâm’ı yaymak, Ehl-i sünnet îtikâdını herkese anlatmakla vaktini değerlendirirdi. Dînin emirlerini yapmayan ve yasaklarından kaçınmayanlara ziyâdesiyle nasîhat eder, onların Cehennem'de yanmaması için elinden gelen gayreti gösterirdi.

EFENDİMİZİN YÜKSEK AHLÂKI
SÖZLERİ GÂYET TATLIYDI

Paygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) sözleri gâyet tatlı olup gönülleri alır, rûhları cezb ederdi. Aklı o kadar çoktu ki, Arabistan yarımadasında, sert, inatçı insanlar arasında gelip, çok güzel idâre ederek ve cefâlarına sabrederek, onları yumuşaklığa ve itâate getirdi. Çoğu, dinlerini bırakıp Müslüman oldu ve dîn-i İslâm yolunda, babalarına ve oğullarına karşı harb etti. O’nun uğrunda mallarını, yurtlarını fedâ edip, kanlarını akıttı. Hâlbuki böyle şeylere alışık değildiler.

AVRUPA'YI AYDINLATAN İSLAM GÜNEŞİ
İBNİ FİRNAS

İslâm medeniyetinin yetiştirdiği ilim adamı İbni Firnas, 880 yılında İspanya'da üzerine tüy ve kumaş geçirdiği dünyadaki ilk uçağı imal etti. Üstelik havada uzun süre kuşlar gibi süzüldü, daha sonra da yavaşça yere indi. İbn-i Firnas'ın bu başarısı modern uçağın babası sayılan Wright Kardeşlerden 1.023 yıl öncesine rastlamaktadır. Güneş ve gezegenleri hareket hâlinde gösteren bir Plenatarium da yapmıştı. Bilgin bu cihazla yıldızlarla birlikte bulutu ve şimşekleri de inceliyordu.

BÜYÜK YOLCULUK
DÖRT MELEK GELİR

(Büyük islâm âlimi, İmâm-ı Gazâlî hazretlerinin (Dürret-ül fâhire) kitâbının tercümesi olan (Kıyâmet ve Âhıret) kitabından) İnsanın dünyâdaki ölümü yaklaşdığı vakit, dört melek gelir. Bunların biri, rûhunu sağ ayağından ve biri sol ayağından ve biri sağ elinden ve biri sol elinden çekerler. Çok defa, rûhu gargara hâline gelmezden evvel (Âlem-i melekûtî)yi görmeğe başlar. Melekleri, yaptıkları işlerin hakîkatini, âlemlerinde durdukları hâl üzere görür. Eğer dili söyler ise, onların vücûdunu haber verir. Çok defa da, gördüğü şeyleri, şeytânın bir işi zan eder. Lisânı tutuluncaya kadar hareketsiz kalır. Bu hâlde, yine melâike rûhunu parmak uçlarından çekerler. Soluğu ise, sanki saka kırbasından su boşalır gibi, gırıl gırıl öter.

Likâullahı seçtim

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...