Barış masasında Türkiye farkı! Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak

Kaynak: Dış Haberler
- Güncelleme:
Türkiye, Gazze, Ateşkes, Orta Doğu, Diplomasi, Haber
Dünya Haberleri  / Dış Haberler

Gazze’de ateşkesle başlayan yeni dönem, Orta Doğu diplomasisinde güç dengelerini kökten değiştiriyor. Türkiye Gazetesi’ne konuşan Kırıkkale Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Merve Suna Özel Özcan, Türkiye’nin yeniden masaya dönmesinin “bölgesel barış mimarisinde yeni bir sayfa” anlamına geldiğini belirtti.

DIŞ HABERLER—İsrail’in Gazze Şeridi’ne yönelik iki yıl süren soykırımının ardından, Mısır’ın Şarm el-Şeyh kentinde düzenlenen zirve Orta Doğu diplomasisinde yeni bir dönemin kapısını araladı. 

Dünya liderlerinin imzaladığı ‘Niyet Beyanı’, barışa giden bir adım olmanın ötesinde, bölgedeki güç mücadelesinde yeni bir sayfa açtı.

Türkiye’nin masaya dönüşü, Ankara’nın iki yıldır dışında tutulduğu müzakere sürecine yeniden yön verme kararlılığının göstergesi oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın katılımıyla Türkiye, hem insani diplomasi hem de güvenlik boyutunda belirleyici bir aktör olarak öne çıktı.

Gazze’de ateşkesle birlikte yeni bir dönem başlarken, gözler Türkiye’nin sürece nasıl yön vereceğine çevrildi. Ankara’nın diplomatik hamleleri, sadece bölgesel dengeleri değil, uluslararası güç ilişkilerini de etkileme potansiyeline sahip.

Kırıkkale Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Merve Suna Özel Özcan, Gazze’de açılan bu yeni sayfayı Türkiye Gazetesi’ne değerlendirdi.

Trump, Netanyahu'nun yanında
Trump, Netanyahu'nun yanında "Gazze'de savaş bitti" mesajını yineledi

“ABD'NİN İSRAİL MERKEZLİ POLİTİKASI DEĞİŞMEDİ”

Özcan’a göre, ABD’nin Orta Doğu politikalarının temelinde İsrail’le kurduğu stratejik ortaklık yatıyor. 1948’den bu yana Washington’un bölgeye yönelik yaklaşımı, Tel Aviv’in güvenliğini garanti altına alma ve bu güvenlik ekseninde kalıcı bir jeopolitik üstünlük sağlama hedefiyle şekillendi.

Soğuk Savaş döneminde enerji hatları, silah ticareti ve diplomatik nüfuz alanlarıyla derinleşen bu ittifak, Trump döneminde yeniden güç kazandı. Özcan, bu sürecin yalnızca dış politika bağlamında değil, iç siyaset dinamikleriyle de yakından ilişkili.

Trump’ın 2025 yılında Knesset’te yaptığı konuşmanın, ABD’nin İsrail yanlısı politikalarının zirve noktalarından biri olduğunu ifade eden Özcan, bu hamlenin yalnızca barış söylemiyle değil, Netanyahu’nun iç politik konumunu tahkim eden bir stratejiyle bağlantılı olduğunu dile getirdi.

Türkiye sadece benimsediği ilke ve prensipler doğrultusunda sahada uyguladığı diplomatik taktik ve manevraları revize etti. Zaten Türkiye Yüzyılı çerçevesinde yürürlüğe giren milli dış politika anlayışında dünya sahnesinde artan belirsizliklerinin, kırılganlıkların ve kriz alanlarının altı çizilerek Türkiye’nin çıkarları korunurken aynı zamanda sürdürülebilir barış ve kalkınmaya uygun koşulların oluşmasına katkıda bulunma misyonu çizildi.
Türkiye sadece benimsediği ilke ve prensipler doğrultusunda sahada uyguladığı diplomatik taktik ve manevraları revize etti. Zaten Türkiye Yüzyılı çerçevesinde yürürlüğe giren milli dış politika anlayışında dünya sahnesinde artan belirsizliklerinin, kırılganlıkların ve kriz alanlarının altı çizilerek Türkiye’nin çıkarları korunurken aynı zamanda sürdürülebilir barış ve kalkınmaya uygun koşulların oluşmasına katkıda bulunma misyonu çizildi.

TRUMP DÖNEMİYLE BİRLİKTE İTTİFAK YENİDEN GÜÇ KAZANDI

“Trump döneminde bu çizgi, hem sembolik hem de maddi açıdan yeniden güç kazandı. Dönemin analizinde özellikle dikkat çekilmesi gereken noktalardan biri, Trump’ın seçim kampanyasında aldığı desteğin önemli bir kısmının Siyonist lobiler ve İsrail yanlısı bağışçılardan gelmesidir. Böyle bir tablo, Trump yönetiminin Orta Doğu politikalarının yalnızca dış politika perspektifiyle değil, aynı zamanda iç siyasi çıkar ağlarıyla da sıkı bir biçimde bağlantılı olduğunu ortaya koymakta.

Doç. Dr. Merve Suna Özel Özcan
Doç. Dr. Merve Suna Özel Özcan

Dolayısıyla karşımızda klasik bir müttefiklik ilişkisi değil, karşılıklı bağımlılığa dayalı bir siyasal-ekonomik ittifak vardır. Bu bağımlılığın en görünür yansımalarından biri, Trump’ın 2025 yılında Knesset’te yaptığı konuşmadır. Trump, ABD tarihindeki dördüncü başkan olarak İsrail Parlamentosu’nda konuşma yapan isim olmuş, bu hamleyle hem kendisini ‘Orta Doğu barışının mimarı’ olarak sunmuş hem de ABD’nin bölgedeki rolünü yeniden tanımlamıştır.

Konuşmanın yalnızca barış vurgusuna odaklanmak eksik olur. Trump, Knesset kürsüsünden yaptığı açıklamalarda, İsrail’in güvenlik önceliklerine açık destek verirken, aynı zamanda Başbakan Binyamin Netanyahu’nun siyasi kariyerini ve hukuki geleceğini de koruma altına alan bir söylem inşa etmiştir. Bu yönüyle konuşma, yalnızca iki ülke arasındaki müttefikliğin teyidi değil, aynı zamanda Netanyahu’nun iç politikadaki kırılgan konumunu güçlendirme girişimi olarak da okunabilir.”

7 Ekim 2023'te Hamas tarafından gerçekleştirilen Aksa Tufanı operasyonunun ardından İsrail'in Gazze’de misilleme adı altında sivillere yönelik şiddet eylemleri büyük bir insanlık dramına yol açarak deyim yerindeyse soykırım fiiline dönüştü.
7 Ekim 2023'te Hamas tarafından gerçekleştirilen Aksa Tufanı operasyonunun ardından İsrail'in Gazze’de misilleme adı altında sivillere yönelik şiddet eylemleri büyük bir insanlık dramına yol açarak deyim yerindeyse soykırım fiiline dönüştü. 

TÜRKİYE'NİN BÖLGEDEKİ AĞIRLIĞI YENİDEN ARTIYOR

Özcan, Türkiye’nin Orta Doğu’daki etkisinin son yıllarda belirgin biçimde arttığını belirtti:

“Türkiye’nin Orta Doğu coğrafyasındaki konumu ve etkisi, özellikle son yıllarda belirgin biçimde derinlik kazanmıştır. Bunu ifade etmemdeki en temel nedenlerden biri, Biden dönemi boyunca Türkiye–ABD ilişkilerinin sınırlı ve mesafeli bir çerçevede sürdürülmesidir. Bu dönemde Washington yönetimi, Ankara ile iş birliğini bölgesel güvenlik konularında sınırlı tutarken; Türkiye, bu boşluğu çok yönlü dış politika adımlarıyla dengelemeye çalışmıştı.”

Özcan’a göre, Türkiye’nin dış politikasında öne çıkan “istikrar diplomasisi” anlayışı, Arap Baharı sonrası değişen bölgesel dengelerde belirleyici rol oynadı:

“İkinci önemli unsur ise, Arap Baharı süreci sonrasında Orta Doğu’da yaşanan dönüşümlerin, Türk dış politikasındaki ‘istikrar diplomasisi’ anlayışından farklı bir seyir izlemesidir. Türkiye, bu dönemde hem bölgesel dengeyi koruma hem de terör tehdidinden arındırılmış bir güvenlik kuşağı oluşturma hedefini merkeze almıştır. ‘Terörsüz Türkiye’ başlığı altında geliştirilen bu yaklaşım, sadece iç güvenlik politikalarının değil, aynı zamanda bölgesel diplomatik önceliklerin de belirleyicisi oldu.”

Türkiye ortaya çıkan insani dram ve bölgesel çatışma riski sebebiyle İsrail’e karşı ticari ambargo uygulama ve Uluslararası Adalet Divanı (UAD) nezdinde süren soykırım davasına müdahil olma kararı aldı.

Türkiye ortaya çıkan insani dram ve bölgesel çatışma riski sebebiyle İsrail’e karşı ticari ambargo uygulama ve Uluslararası Adalet Divanı (UAD) nezdinde süren soykırım davasına müdahil olma kararı aldı.


SİHA'LAR TÜRKİYE'NİN ELİNİ GÜÇLENDİRDİ

 “Türkiye’nin Orta Doğu’daki yükselen rolünü anlamak için savunma sanayii alanında atılan stratejik adımları da ayrıca vurgulamak gerekir. Son yıllarda yerli ve milli savunma sanayii kapasitesinin güçlenmesi, Türkiye’ye hem askerî caydırıcılık hem de diplomatik esneklik kazandırmıştır. Bayraktar SİHA’larından kara ve hava savunma sistemlerine kadar geliştirilen yerli teknolojiler, Türkiye’nin bölge içi güç dağılımında önemli bir aktör haline gelmesini sağlamıştır.  Türkiye’nin hem NATO üyesi olarak Batı ittifakı içinde, hem de bölgesel güç merkezleriyle (örneğin Katar, Mısır ve İran) kurduğu ilişkilerde daha bağımsız bir pozisyon elde etmesine zemin hazırladı.”

FİLİSTİN'DE İLKELİ VE İNSANİ DİPLOMASİ

“Filistin meselesi özelinde ise Türkiye’nin tutumu, sürecin başından bu yana net, ilkeli ve insani diplomasi eksenli bir çizgide ilerlemiştir. Ankara, tarafsız ama kararlı bir liderlik rolü üstlenmiş; bu sayede hem Batı blokuyla hem de Arap dünyasıyla diyalog kurabilen ender aktörlerden biri haline gelmiştir. Türkiye’nin arabuluculuk ve garantörlük misyonlarını eş zamanlı yürütmesi, onu Orta Doğu barış süreçlerinde benzersiz bir konuma taşımaktadır.”

“Bu yönüyle, Birleşmiş Milletler 80. Genel Kurulu’nda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yaptığı çağrılar ve akabinde Trump–Erdoğan görüşmesinde verilen mesajlar son derece dikkat çekicidir. Bu görüşmelerde Gazze meselesine ilişkin olarak tarafların, ateşkes temelli bir barış sürecine geçilmesi yönünde ortak irade sergiledi.”

'BÖLGESEL GARANTÖRLÜK İSTİKRARIN ANAHTARI'

Özcan, Türkiye’nin Hamas’la kurduğu ilişkiyi çok katmanlı ve stratejik bir bağlamda okumak gerektiğini hatırlattı:

“Türkiye’nin arabulucu rolü çerçevesinde Hamas ile kurduğu ilişki çok katmanlı ve dikkatli biçimde değerlendirilmelidir. İlişkinin yalnızca diplomatik değil, aynı zamanda stratejik ve psikolojik boyutları da vardır. İsrail, Hamas’ın sadece silah bırakmasını değil, tamamen ortadan kaldırılmasını hedeflemektedir. Böyle bir yaklaşım, sahadaki güvenlik dengelerini karmaşık hale getirirken, müzakere sürecinde taraflar arasındaki mesafeyi derinleştirdi.

Gazze’de ateşkesle başlayan yeni dönem, Orta Doğu diplomasisinde güç dengelerini kökten değiştiriyor
Gazze’de ateşkesle başlayan yeni dönem, Orta Doğu diplomasisinde güç dengelerini kökten değiştiriyor

“Oysa bu süreçte Türkiye, Katar ve Mısır gibi bölgesel aktörlerin arabuluculuk zemininde ortak bir diplomatik masa kurmaları, çatışmanın yalnızca askerî değil, siyasi ve insani boyutlarıyla da ele alınmasını mümkün kılmıştır. Ortaya çıkan tablo, aslında bölgenin gerçekleriyle örtüşen faktör-temelli bir yaklaşımın varlığına işaret ediyor. Yani süreci yalnızca ‘çatışma–çözüm’ ikiliğiyle değil, bölgesel dengelerin, aktörlerin motivasyonlarının ve halkların beklentilerinin kesişiminde okumak gerekir.”

“KALICI BARIŞ ADİL VE EŞİT TEMSİLE BAĞLI”

“Ben özellikle bölge içerisinde uluslararası garantörlük sisteminin işletilmesi ve istikrar sürecinin kurumsallaşması açısından, istikrar gücünün yerleştirilmesinde bölgesel aktörlerin son derece önemli bir rol oynadığını düşünüyorum. Çünkü bu noktada belirleyici olan yalnızca dış müdahalelerin biçimi değil, aynı zamanda bölge ülkelerinin sürece ne ölçüde dâhil olabildiği ve yerel meşruiyetin nasıl inşa edildiğidir.”

“Buradaki temel mesele, istikrarın sağlanabilmesi için tüm tarafların adil, hakkaniyetli ve eşit temsile dayalı bir mekanizma üzerinde uzlaşmalarıdır. Bu mekanizma, yalnızca geçici bir ateşkesin idaresini değil, aynı zamanda Filistin devletinin bağımsızlığını sürdürebileceği kalıcı bir yönetim alanının oluşturulmasını da hedeflemelidir. Aksi halde kısa vadeli ateşkesler, kalıcı barışın yerini alamaz; güvenlik kaygıları yeniden çatışma döngüsünü tetikleyebilir.”

Mısır'ın Şarm Eş-Şeyh kentinde dün gerçekleştirilen ve Gazze'deki savaşı kalıcı olarak sona erdirmeyi hedefleyen Barış Zirvesi'nin yankıları sürerken, Beyaz Saray, aralarında Türkiye'nin de bulunduğu 4 garantör ülkenin imzaladığı Barış Deklarasyonu'nun tam metnini yayınladı.
Mısır'ın Şarm Eş-Şeyh kentinde dün gerçekleştirilen ve Gazze'deki savaşı kalıcı olarak sona erdirmeyi hedefleyen Barış Zirvesi'nin yankıları sürerken, Beyaz Saray, aralarında Türkiye'nin de bulunduğu 4 garantör ülkenin imzaladığı Barış Deklarasyonu'nun tam metnini yayınladı. "Kalıcı Barış ve Refah İçin Trump Deklarasyonu" başlığını taşıyan metinde, tüm tarafların "Trump Barış Anlaşması"na yönelik taahhüdünden ve anlaşmanın hayata geçirilmesinden memnuniyet duyulduğu aktarıldı. 

TRUMP DEKLARASYONU'NUN TAM METNİ YAYIMLANDI

ABD, Mısır, Katar ve Türkiye liderleri tarafından imzalanan “Trump Barış Anlaşması” metninde şu ifadeler yer aldı:

“Gazze’deki savaşı sona erdiriyor, umut, güvenlik ve refah temelli yeni bir dönem başlatıyoruz. Sürekli barışın, hem Filistinlilerin hem de İsraillilerin haklarının korunmasıyla mümkün olacağına inanıyoruz. Aşırılıkçılığın her türünü reddediyor, eğitim, fırsat ve karşılıklı saygıyı kalıcı barışın temeli olarak görüyoruz. Ortadoğu’nun uzun süren savaşları geride bırakması için ortak çabamızı sürdüreceğiz. Her insanın inancı, kimliği ve kökeni ne olursa olsun barış, güvenlik ve refah içinde yaşamasını hedefliyoruz.”

Kaynak: Dış Haberler

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...