"Onlar Fransız kalsınlar"

A -
A +

Bugün yerli-yabancı kavgasının içine dalacağım. Kimse darılmasın, gücenmesin. Yabancı sevdamız bizi bizden alıp gidiyor. Önce sokaklardan, caddelerden, bulvarlardan başlayalım. Kırk yıllık otel oldu "hotel", lokantamız oldu "restaurant", berberimiz ise "kuaför" ve saymakla bitmeyen ışıklı panolar... Anlayacağınız her yer oldu "Showroom" (onu da siz bulun)... Bu moda, spor alemine ise çoktan girdi. Yabancı film hayranlığımız az bile olsa kırıldı. Teknolojiyle birlikte beyaz perde güzel filmler sunuyor, inkâr etmeyelim. Müzik derseniz karma karışık. Yabancı melodilerin altına Türkçe söz yazıp yutturmuyorlar mı? Bizde gösteriş merakı vardır ya, anlar gibi gösteririz kendimizi. İki şık giyimli sonradan görme dediğimiz bayan, eş-dost bizi anlıyor zannetsin diyerek konsere giderler. Yerlerine otururlar perde açılır şef, "Şimdi Mozart'ın ikinci la majör konçertosunu dinleyeceksiniz," der... Bizim bayanlardan birisi diğerine, "Gördün mü senin yüzünden geç kaldık ve birinci konçertoyu kaçırdık" diye yüksek sesle söyler... Hâlbuki eserin adı ikincidir. Gelelim bizim sahalara... Yerli-yabancı özellikle futbolda yıllardır var. İyi bir takım kurmak isteyen teknik adam yetenekli futbolcularının yanına çok tecrübeli yıldız futbolcu almakla diğer elemanlarını geliştirir. Bunun için küçük bir anımı anlatayım. Alman futbolunun efsane teknik adamlarından Sepp Herberger ile yaptığım bir röportajda şöyle demişti. "Alman futbolunun çok süratli, orta sahadan gole gidecek elemanları yok. Onun için Danimarka'dan Simonson denen bir futbolcuyu transfer ettiler. Bu topçu sayesinde birçok yıldız yetişmiş oldu." Yani, tüm takımı değiştirme şekline gitmediler. Alıp alıp geri göndermediler... Bugünün tablosuna bakıyoruz ve kendi ligimize göz atıyoruz. Teknik direktörlere değinelim; Jupp Derwall geldikten sonra birlikte çalıştığı bizim çocuklar bugün en iyi yerlerde. Piontek'in yanında doktorasını yapan Fatih Terim'in teknik direktörlük kariyeri meydanda... Bugün iki hoca da yok ama yetiştirdikleri ortada... Buradan yola çıkarak. Dünya standartları seviyesindeki Türk Futbol Teknik Direktörleri yukarda belirtmeye çalıştığım yabancı sevdası yüzünden mutlaka yara alıyorlar. Ama... Ligimize iyice bakarsak farkı görürüz. Diyelim bir hafta "şaka" yaptılar. İkinci hafta "Olur böyle şeyler" dedik. Üçüncü hafta "Ders verdiler." Ders veren hocalar mı? Ziya Doğan, Ersun Yanal, Raşit Çetiner, Aykut Kocaman... Bizim Brezilya, Belçika ve Fransız lejyonerlerimiz bu çocukları hiç sevmiyorlardır... Ama biz seviyoruz. Yani, ufak ufak "Yerli malı" dersek iyi olur. Bırakın onlar FRANSIZ! kalsınlar

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.