Anayasa değişikliği ihtiyaç mı?

A -
A +

Emekli bir büyükelçi hatıratında yazmıştı. "ABD’de çalışan kızımı ziyaretimde onun şahsi kütüphanesinde ülkeleri tanıtan ajandalar arasında Türkiye’ye ait olanı dikkatimi çekti" diyor. İdare şekli bölümüne “asker kontrolünde parlamenter demokrasi” yazmışlar. Hayret ettim diyor...

Acaba bugün 18 madde ile başlayan anayasa değişikliği tecrübesi hâlen dışarıdan fark edilen ama içeriden müesses nizam temsilcilerince reddedilen parlamenter demokrasi olduğuna inanılan vesayetçi sistem ile yüzleşme midir?

1961 anayasasıyla devlet idaresinde ortaya çıkan müdahaleci, halka mesafe koyan, dışlayan yapılanmanın daha önce de teşebbüs edilen ama 15 Temmuz darbe girişimi sonrası yüksek sesle konuşulan, nihayetinde darbe teşebbüsüne kadar uzanan sonuçlarıyla anayasa değişikliğini gündeme getirdi.

Bugüne kadar sistemin kendini sürükleyerek bugünlere kadar taşınmasının sebebi, şartların olgunlaşması ve değişimi yapacak siyasi kadroların sorumluluktan kaçmasıdır. Bu hegemonik yapıyı halkın siyasal desteği ile kırmak için Demokrat Partinin yaptığı demokratik hamle demokrasi dışı darbe ile engellendi. Demokrasi darbelerle terbiye edilmeye çalışıldı.

İddia Demokratik Partinin demokratik hakları suiistimal edildiğiydi. Ancak terbiye edici halk ve bunun yeri sandık olması gerekirken darbeciler darağaçlarını tercih etti.

Darbelerin toplumdaki hasarı darbecileri sevimsizleştirince değişimi önleyici vesayetçi yardımcı kurumlara ihtiyaç duydular.

1961 anayasasıyla kurulan Millî Güvenlik Kuruluna destek yargı, akademik dünya, medya, bürokrasi ve sermaye burada devreye giriyor.

Her şeye rağmen halkın tercihi yine demokrasiden yana oldu ve siyasal tercihini Demokrat Partinin devamı olandan yana kullandı. Ancak rahatsızlık koalisyonları getirince 80 darbesi ile siyasete yeniden "ayar" verilip devlet yeniden tanzim edilmeye çalışıldı.

Millî irade bütün bu hengâmelere rağmen kendisini yönetecek kadroları ayakta tutamıyordu. Bu durum ulaşılamaz kılınan devlet kadrolarına sızmalara yol açtı.

Halk devletle ilişkilerini demokratik siyasetle düzenleyemediğinde bu ihtiyaç halk adına kadrolara sızmak isteyen illegal kadrolara cesaret verdi.

15 Temmuz darbe girişimi bunun son örneği oldu.

Demokratik siyasetin her defasında önü kesilip, halka kapalı hâle gelince kadrolar bu defa işgalci FETÖ tarafından ele geçirilerek kendi düzenlerini kurmak istediler.

15 Temmuz darbe girişimini yapanların da hedefi doğrudan Meclis oldu.

Halka gözdağı vermenin en kolay yolu bazen muhtıra, bazen darbe bazen de parti kapatarak onu temsilcisi olan Meclis'i tartaklamaktır.

Onun için Türkiye siyasi partiler mezarlığına döndü.

Çözüm, vesayet odakları arasında sıkışıp kalan halk iradesini, Meclis'i ve hükûmeti güçlendirmektir. Anayasa değişikliği ile önerilen sistem, kuvvetleri kendi içinde güçlendirirken, aralarında sıkışan Meclis'i de güçlendirmek. 

Meclis yasa yapacak yürütmeye karışmayacak, yürütme icracı olacak ama yasama organı Meclis'e müdahale etmeyecek. Yargı ise Meclis'i ve hükûmeti denetleyecek ama geçmişteki gibi rol çalıp kendini hükûmet ve Meclis'in yerine koymayacak.

Kötüye kullanılma tehlikesi var diye kişi ve kurumlar o haktan mahrum edilemez. Yapılacak iş kötüye kullanımda cezayı da ortaya koymaktır.

Demokrasi kötüye kullanıldığında cezayı kesecek olan da halktır.

Türkiye’de seçmen henüz sandıkta getirdiğini sandıkta götürme imkânı yaşamadı.

Ama geldiğimiz yer tartışılmaz olarak şudur; bir siyasal sistem eğer demokrasi ise, halk da kendi getirdiğini kendisi götürebilmelidir.

Kendini hükûmet ve Meclis'in yerine koymaya alışmış müesses nizamın halkın siyaset alanını daraltma kampanyası boşa gayret. Demokrasiye inanan her kurum yeni sistem içerisinde hak ettiği yerde olacaktır.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.