Türkiye 15 Temmuz gecesi yaşanan işgal girişiminin zehrini henüz tam atmış değildir. İhanet şebekesini besleyip başımıza musallat eden kadim Türkiye düşmanları bu ihanet çetesinin damarlarımızdan sökülüp atılmasını engellemek için bütün hünerlerini ortaya koyuyorlar...
FETÖ ile mücadeleyi frenlemek için içeriden söyleyecek malzemesi ve cesareti olmayanlar dışarıdan desteğe sığınıyor.
Geçtiğimiz günlerde Ankara’ya gelen Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Nils Muiznieks, Türkiye’nin bireysel ve kolektif olarak travma geçirdiğini gözlemlediğini, bunun nedeninin ise insanların böylesi bir darbe girişimi olabileceğine inanamamaları olduğunu söylemiş.
Nils Muiznieks bireysel ve kolektif depresyonu görmüş ama sebebi yanlış kazığa bağlıyor.
FETÖ çözülmeyi frenlemek için cinneti rüyalarla besleyip, 'âlem-i misal’e kadar sıçradı.
Yaydıkları “Kasımın ilk haftası Üçüncü Dünya Savaşı çıkacak, hepimiz buradan çıkacağız” dedikodularını rüyalarla destekliyorlar. Hatta İş Hazreti Yusuf’un Silivri Cezaevinde bayram namazı kıldığını söylemeye kadar uzanmış.
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ da önceki gün cezaevlerindeki durumla ilgili bilgileri paylaşırken FETÖ’nün rüyalar üzerinden çok ciddi propaganda yaptığını belirterek; “Dışarıda da, sosyal medyada da sahte rüyalar uyduruyorlar, birbirlerine anlatıyorlar. Böyle bir isteklendirme yapmaya çalışıyorlar. Tutuklu olanların ailelerini, içeridekileri diri tutmaya, itirafçı olmalarını engellemeye çalışıyorlar. ‘Bu gün şu gün kurtulacaksınız’ diye sürekli umutlu bir bekleyiş içine sokuyorlar ve soruşturma aşamasında çözülmeyi önlemeye çalışıyorlar.
Bunun için her gün ziyaretçileri, avukatları aracılığı ile yeni bir rüya, hikâye, beklenti umut yayarak itirafçılığı önlemek istiyorlar.
FETÖ Akira Kurosawa'nın “Düşler” filminde anlattığı görsel yapısı oldukça kasvetli “Azap Tüneli”ne girmek üzere. Rüyalar üzerinden kurguladığı son algı operasyonu savaşı kaybetmiş bu Japon trajedisini hatırlattı.
Savaşta tüm birliğini kaybeden ve köyüne hayatta kalan tek kişi olarak dönen bir subay yol üzerinde önüne çıkan sanki ucu bucağı yokmuş gibi duran bir tüneli merak etse de içeri girmek konusunda tereddütlü davranır. Bir süre sonra tünel, sanki bir mezarlık kalkmış da yürümeye başlamış gibidir.
Garip bir görünüş ve kaybettiği mangası, tünelin başında dikilmiş durmaktadırlar.
Grubun üyelerinden bir er subayla konuşmaya başlarlar.
Askerler, ölü olduklarını bilmemektedirler. Er, subaya hâlâ ışıkların yandığı evini gösterir; annesinin onu beklediğinden ve onun için yaptığı özel kekten bahseder. Adam, her biri ölü olduğu hâlde, ölmediklerini zanneden mangaya bir açıklama yapmak zorundadır;
“Doğru mu komutanım, çatışmada öldüm mü? Gerçekten öldüğüme inanamıyorum.”
“Bunu daha önce de anlatmıştın” der subay "vurulmuştun baygındın, sonra uyandın, ben yaranla ilgilenirken bu hikâyeyi anlatmıştın. Rüyaydı, baygınken rüya görüyordun, o kadar gerçekti ki hâlâ hatırımda. Ama beş dakika sonra filan öldün, gerçekten de öldün...”
“Evet” der asker “Anlıyorum, ama annemle babam öldüğüme inanmazlar…”
Onlara ölü olduklarını söyler, özür diler ve tekrar tünele dönmeleri için onları ikna eder. Ölü olmak, yenilmek düşüncesi, tünelin içindekilere doğal olarak imkânsız, bunu kabul etmek daha da zor gelir.
Birliğinin imha olmasına sebep olan subayın vicdanı ile hesaplaştığı yerdir “Tünel” filmi.
FETÖ de tünelde bıraktığı aldatılmışlara hayata tutunmaları için kıtalararası rüya servisi yapıyor. Bu bireysel ve topyekûn cinnetten çıkışın çaresi bu hastalıklı zihin yapısını resetlemektir. Zaten 15 Temmuz gecesi cesaret ettikleri çılgınlık da bir cinnet değil miydi?..