Filli boyanın boyacısı!.. İki maç arası "vuslat" olmaz olmasına ama, her ne kadar kendi doğrularım olsa da, doğru bildiğimi yazmam gerek. Bir halt oynamadık beyler! Bana "münâfık" diyebilirsiniz ama çoğunluk gibi düşündüğüme göre, demek ki, yetkili ve sorumlular dışında çoğunluk "münâfık" oluyor. Ersun Yanal'ın takımı "fil girmiş zücaciye dükkanı" durumuna düştüğüne göre ben de kadroya "filli boyanın boyacısını" önerebilirim. Reklamdaki "badik badanacı" ustanın topa doğru seğirtip, acemice yaptığı vuruşun duvarda desenler çizmesinin Arnavutluk karşısında bize denk geldiğini gördüm. Bir de "Şenes kıyağı şeker gibi" hakemin... İyi oynamadık... Yarın da öyle oynarsak diye korkuyorum. Türkiye Ligi'nde sıradan bir takım sayılabilecek, buralarda barınamamış Duro ve Bushi'den başka hiç bir silahı olmayan bir takımı şipşaklarla yenebildik. Arnavutluk maçında topa vurmayı bilmeyen bir badanacının tek darbede duvara desen çizmesini yaşadık. Gürcistan maçının yeni badanacısını acilen bulmamız gerektiğini düşünüyorum. Emre'nin iki pırpırı, Yıldıray'ın az buçuk rüzgârıyla bir estik yiğidin bağrına ve kılını bile kıpırdatamadan bitirdik maçı. Takım oyunundan uzak kaldık. Daha çağdaş uygulamaları olan sıradan bir Orta Avrupa takımını kendi sahamızda yenebildik. Oyun 2-0 olmasa, mutlaka vereceği bir penaltımızı vermedi "Conrad amca" ama, onların da penaltısını yemedi mi? Bir de direk... Emre yalvardı bir ara. "Ortayı dörtleyelim" diye hocasına herkesin gözü önünde, "hata yapıyoruz düzeltelim" demek istedi. Taktik hataları vurguladı. Çünkü o sırada Yıldıray ileriye yaslanmış, Hamit yana yaslanmış, hoca da kulübenin duvarına yaslanmıştı. Çok geç düzeltilen bu sıkıntının içinden Emre kasığını tuta tuta çıktı oyundan. Bu mu kafasında maçları oynamış olmak? Necati hayatında ilk defa Yıldıray'ın önünde oynadı. Dikkatinizi çekti mi bilmiyorum ama, bu ikilinin yan yana bir çift kale idmanı bile yok, bırakın hazırlık maçını... Emre'nin Koray'ın sol ilerisinde ilk maçıydı. Fatih Tekke ile Gökdeniz'in "per" olduğunu ve böyle bir maçta, böyle bir hantal defans karşısında "as dö per" olacaklarını düşünemedi hocamız. Onları da ayırdı birbirinden. Hocamız yarışırken takım oluşturuyor ve yarışırken oluşturulmuş bir takımı da inkâr ediyor. Tuncay mesela... Okan Yılmaz mesela... Belki Zafer Biryol... Oysa hocamız, Ersen Martin'i alıp medyayla "kör parmağım gözüne" kavgasını sürdürüyor ve gölge boksu yapıyor. İşte bunlar büyük hatalardır ve bu hatalardan dönmemiz de kolay değildir. Bu iki maçlık periyodun hazırlığını yaparken, röportaj verip medyaya tavır biçti hocamız. Yani o vurmaya kalktı ve medyadan öbür yanağını uzatmasını bekledi. Yok öyle şey hocam!.. Sen "kabuk" değiştirmiyorsun hocam, "torba" değiştiriyorsun. Şampiyonunun ön eleme oynayacağı bir ligden oluşturduğun takım, birinci torbadan bakalım hangi torbaya gidecek sayende. Gürcü'ne gitmesin Ersun!.. Senin başarıların ancak hâyâllerde olur, ancak bilgisayarın sanal ortamlarında olur. "Medya iletişim aracıdır, yargı aracı değildir" diyorsun. Bu ancak G.Birliği'nin başındayken veya herhangi bir yarışmacı takımla çalışırken geçerlidir. Mesela Cavcav'la senin ortaklığında takım senindir, sizin kararınızdır. Biz eleştiririz ama yargılayamayız. Ama Milli Takım'da öyle değil hocam. Çünkü orası başkanın, yani Levent Bıçakçı'nın takımı değil. Benim takımım. Sen benim takımımın hocasısın. Öyle bir yargılarım ki seni, kafanı bile kaldıramazsın. Kazın ayağı senin oradan öyle görünüyor. Bu takım Ümit Milli maçında Ali Sami Yen Stadı'nda Hakan Şükür diye yırtınanların takımıdır. Ersen Martin'i oynatmayacaksın ve inadından kadroya alacaksın. Sen medyaya ders vermek hakkını kendinde bulacaksın ama medya sadece iletişim aracı olarak kalacak. Bir kulüpte istediğini yapabilirsin ama Milli Takım'da benim istediğimi yapmakla yükümlüsün. Hocam sen çoktan tarih oldun, sadece zamana oynuyorsun. Medyaya haddini bildirmeyi milli ülkünün önüne çektin ve yarın oynayacağın maçın birincisinden beri Trabzon'da Hakan'ın altında kaldın. Hocam aynı güneşle ısınıyoruz. Dolayısıyla şu kibri bir yana bırak ve dön hatandan. Yani adam gibi düş yakasından bu takımın. Senin amacın biraz da bağcı dövmek. Kavga ede ede girdiğin iki maçtan inşallah çıkacaksın ama gruptan nasıl çıkacaksın hocam? S-ÖZ Anılar silemediklerimizdir. Silmeyi başaramadıklarımızdır ve bu silinmeyenlerden ne akıl ne de zekâ oluşur. Ona sadece hâfıza deriz. (Ümit Aktan) Türk Futbol Fenerasyonu!.. F.Bahçe Başkanı sayın Aziz Yıldırım bir basın toplantısı yaptı ve bulabildiği birkaç hakem hatasıyla sözlerinin yanlış anlaşıldığını vurguladı. O dedi ki, "Maçlar sahada oynanır sanıyorduk." Biz anladık ki, "Maçların sahada oynanmadığını öğrendim." Sayın başkan, ben "böyle" söylüyorum ama siz "şöyle" anlamalısınız deseydi, biz de rahatlardık. Aklına geldiği anda esip gürlediği sözcüklerin anlaşılması için "prospektüs" vermeli bize. "Denizli maçında Timuçin ve Ersen Martin niye bize karşı oynadı?" dedi. Geçen yılın Bülent Uzun markalı Altan ve Zafer Biryol neşterlerini görmezden geldi. Hem bu kadar adam al, bu kadar değerli (!) bir hoca kullan, Hooijdonk'a bile kadronda yer bulama, sonra da senin onda birinden daha ucuz rakibinin iki adamına kafayı tak. Bir eli arkadan bağlı bir adamı dövmeye çalışırken, öbür eli niye açık diye basın toplantısı düzenle. Üstelik bunu da, "sorusuz ve cevapsız" basın toplantısında açıkla. Aslında sayın başkan ayağına basılan herkesin yaptığını yapıyor. O sadece ayağına basılmadan önce yapıyor. Zayıfken "ADALET", güçlüyken "ASALET" istiyor. Sayın başkanın istediği federasyon, hakemler ve medyanın ona gerdan kırması!.. Öte yandan hakemler de istiyor ki, birilerine gerdan kırıp hata yaptıklarında bizler, "hatalar insana mahsustur" diyelim ve konuşmayalım. Yazmayalım. "Lütfen" gibi... Hataları bir tarafa hiç yapmadıklarının altını çizmeyelim. Nerede Kuddusi? Yılı tamamladı. Neden? Hata yaptı. Biz ne demiştik? "Kuddusi hata yaptı." Eeee?.. Nerede Cem Deda? Sezonu bitirdi. Neden? Çok hatalıydı. Biz ne demiştik? "Cem Deda çok hatalıydı." Eeee?.. Hatayı yaptığı takımın yanına kâr kaldı hakemin yaptığı hata. "Maç idare" ederken hata yapsalar tamam da, onlardan bazıları "durumu idare" ederken suç üstü yakalanıyorlar ve istiyorlar ki yazmayalım. Eksik etik!.. Seyircisiz oynanan Fatih Karagümrük - Mersin İdmanyurdu arasındaki maçta, seyirciler arasında kavga çıktı. Sonunda bunu da başardık. Lütfen yani... Seyircisiz maç, şimdi de olmayan seyircinin sahaya attığı şişe nedeniyle kapatılacak. Olmayan seyirci nedeniyle, daha fazla seyircisiz oynama cezası verilecek. Lütfen yani.. Seyircisiz oynanan maç, seyircinin çıkardığı olaylar nedeniyle durdu ve güvenlik kuvvetleri şeref tribününü olmayan seyirciden koruma altına aldı. Lütfen yani... Bir kural hatası da orada gerçekleşmiş ayrıca. Üstelik o şişe stad dışından atıldıysa, o stadda maç oynanırken yoldan geçme yasağı da ceza literatürümüze eklenebilir. "Fatih Atatürk Caddesi maç saatlerinde trafiğe kapatılacaktır" gibi. Lütfen yani... POST-İT Yarışırken takım oluşturuyoruz. Zaten biz yarışırken takım oluşturmuş ve Konfederasyon Kupası'nda 2002'nin yıldızlarını bir kenarda bırakıp, mesela Hakan'ı almayıp, Tuncay, Servet, Okan Yılmaz gibi gençlerle Fransa'da 3. olmuştuk. Şimdi yarışırken takım oluşturmak değil, olsa olsa yarışırken takım bozmak denir bizim bu yaptığımıza. Kabuk değiştirmiyoruz, takım değiştiriyoruz. (Ümit Aktan) İtalya - İskoçya maçında sis bombası ve coplar konuştu. Onlara biraz bizim muhteşem "Lütfen" kampanyasından ödünç verelim.