“Yolu köyümüzden geçip de akşama kalan kimseyi, herkes kendi evinde misafir etmek için çağırırdı...”
Ah köyüm güzel köyüm… Yurdumuzun her bir yerinin âdet ve töreleri birbirinden özeldir elbet… Bizim köyümüzde de ne âdetlerimiz vardı bir bilseniz…
Hepsi birer birer yok oluyor da üzülüyor âdeta kahroluyorum… Hiç olmazsa hatıralarda yaşatmak için sizinle paylaşmak istiyorum. Belki ileride araştırmacılar için kültür ve geleneğimiz için bir kaynak oluşturur…
“Kırklar” derler bizim köyümüze…
Çok bilinen “Kırklar dağının düzü/Ziyaret çarptı bizi” diye devam eden türkünün kaynağı bizim oraların türküsü müdür bilemiyorum ama bizde de vardır bir ziyaret yeri…
Bu ziyaret yeri, köylünün birbirine ikram, birbiriyle kaynaşma mekânıydı âdeta… Yaz gelip de harmanını yapan köylü, yiyecek buğdayını toplayıp ambara taşıyınca bir gün belirlerdi. O gün köylüyü, "Ziyaret" denilen türbe mekânına davet ederdi.
Koçlar kesilir, pilavlar yapılır ve köylüye ikram edilirdi. Gelenler yer gelemeyenler unutulur muydu? Hayır asla unutulmazdı. Gelemeyenlerin de evlerine servis yapılırdı. Köyde yediden yetmişe, zengini fakiri herkese ikram giderdi.
Ertesi hafta bir diğer köylü toplardı buğdayını harmandan. Bu defa aynını o yapardı. O da ziyarete davet ederdi, koç keser, pilav yapar eşe dosta o şekilde dağıtır ikram ederdi…
Bu ikramın sebebi neydi peki?
Allah kendine rızık bahşetmişti. Bu seneki yiyeceğini tarladan hasat etmiş ambarına taşımıştı. Bunun şükrünü eda ediyordu köylümüz.
Buğday ki satacağı, ticaret yapacağı tonlarca buğday değil yemeklik buğdayıydı. Ama köylü zengin fakir herkes bu geleneği sürdürürdü…
Şimdi o gelenek kalmadı… Çünkü köyde neredeyse köylü kalmadı. Köyde hayvancılık kalmadı. Gözün alabildiğince dağları meraları kaplayan o koyun ve sığır sürülerinden şimdi eser kalmadı. Değil küçükbaş hayvan, koyun keçi, tavuk kalmadı…
Köy insanı üç beş demeden satıp savuşturup şehir yerlere gitti… Gençler köyleri terk eder oldu… Yaşlılar da zaten artık hayatı sevk ve idare edemiyor.
O yıllarda çerçi dedikleri seyyar satıcılar gelir geçerdi köylerden… Ya da yolu köyümüzden geçen civar köylüler olurdu. Eğer akşama dek gelir de hava kararmaya yüz tutarsa, köylünün her biri bir kolundan tutup “bizde kal” diye çekiştirirdi. Evinde misafir etmek için yarışırdı. “Sabaha kal öyle git” denilirdi. Yedirilir içirilir, kim olduğu sorulmaz bile, sabahleyin “uğurlar olsun” diyerek yolcu edilirdi...
Osman Ercan-Elazığ