İstiklal Caddesinde dolaşırken

A -
A +

“Beni tanıdınız mı?” diye sordu. “Hayır” dedim. Adam elime sarılıverdi öpmek için...

Kimya mühendisi kardeşinin hapishanedeki halini anlattığımda duyduklarıyla kahrolan rektör ağabeyi dedi ki:

-Tamamdır Hâkim Bey, yardımcı olacağım…
Aradan birkaç gün geçti… Haber verdiler:
“Hakim Bey bir kamyon elbise geldi” dediler.
Kimin gönderdiğini nereden geldiğini sorduğumda rektör beyin gönderdiğini öğrendim. Helal olsun birkaç elbise değil göndermişken bütün mahkûmlara elbise göndermiş neredeyse… Kendisine teşekkür ederek gelen bir kamyon elbisenin tamamını mahkûmlara dağıttık. Hepsi jilet gibi oldu. Bayram sevinci yaşadılar.
Hatta o gün savcı bey gelip ceza evini teftiş etmiş. Bakmış ki mahkûmlar gayet şık. Sormuş:
“Ne iş bu?”
Gardiyanlar durumu izah etmiş:
-Sayın Savcım, bir rektör hayır için bir kamyon elbise göndermiş, Hâkim Bey de hepsini mahkûmlara dağıttı.
Savcı da latife olarak demiş ki:
"Yahu hâkim bey bize de ayırsaydı bari!.."
Birkaç sene sonraydı… Babam vefat etti. İki kardeşim ve ben vefat sebebiyle İstanbul'a gittik. İstanbul bir başka âlem… Hangi zamanda karşına ne çıkacak bilemezsiniz…
Bir vesile ile İstiklal Caddesinde giderken kabadayı bir adam âdeta yolumuzu kesti.
Bana bakarak "Siz hâkim Oral Bey misiniz" dedi.
Bu da nereden çıkmıştı şimdi? Tanımam etmem kimseyi? Belli etmesem de biraz tedirgin olarak cevap verdim:
"Evet buyurun" dedim.
“Beni tanıdınız mı?” diye sordu.
“Hayır, tanımadım. Tanıtırsan sevinirim” dedim. Bunları söylerken böylesi bir ortamda doğrusu tereddüt yaşadığımı söylemeliyim. O kabadayı adam kendimi tanıtınca elime sarılıverdi öpmek için:
-Durun ne yapıyorsunuz?
"Siz Pazaryeri’nde hâkimdiniz efendim. Biz İstanbul’dan tutuklu olarak oraya gelmiştik. Üzerimizde giyecek yoktu. Siz bize sahip çıktınız” dedi.
Ben onu çoktan unutmuştum ama o unutmamış. Sarmaş dolaş olduk… Daha sonra ısrar ederek bir restorana götürdü. Bağırmasıyla birlikte herkes kenara çekildi. Ben oturmak istemediysem de hem adamın hem de kardeşlerimin ısrarı üzerine mecburen oturdum. Hemen masayı donattırdı. Diğer kabadayı arkadaşlarını da çağırıp "bu hâkim beydir. Adam gibi adamdır"  diyerek beni övdü.
Bu durumdan ben de memnundum. Çünkü yıllar sonra da olsa bir insana yaptığınız iyiliğin onu ne kadar memnun ettiğini görmek ayrı bir haz veriyordu. Büyüklerin dediği gibi: "Eden kendine eder..."
          
Hikmet Sezgin-İstanbul

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.