“16-17 yaşlarında bir çocuk. Evlerine hırsız girmiş, hırsızı kovalarken, hırsız kaçmış kayıplara karışmış.”
Polis memuru, yaptığı yanlışlığın farkına varmış olmalı ki benim konuşmama cevap vermedi. Hatta;
“İstersen telefon açabilirsin” dedi.
Gecenin bu saatinden sonra artık gerek kalmadığını söyledim.
Baktım telsize bir türlü cevap geleceği de yok. Polise;
“Karakolun nöbetçi amiri ile görüşebilir miyim?” dedim. Aşağıda polis arabasındaymış. Amire gittim.
Aman Allah’ım! Nasıl bir alkol kokusu geliyor. Güç bela derdimi anlatmaya çalıştım.
“Bir daha anlatır mısın” dedi. Tekrarladım. “Telsizin sonucunu bekleyeceğiz” deyince tekrar yukarı çıktım.
Bu arada bir tutuklu daha gelmiş. Nezarette yer yok, nöbetçi polis odasına almışlar.
16-17 yaşlarında bir çocuk. Evlerine hırsız girmiş, hırsızı kovalarken, hırsız kaçmış kayıplara karışmış. Bu da eve dönerken kimliksizlikten yakalanıp karakola getirilmiş. Ayaklarında ayakkabısı bile yok. Bereket versin mevsim yaz. Biraz sonra bir kimliksiz daha getirdiler. Bir delikanlı.
“Senin suçun ne?” dedim.
“Abi, ben otobüs muaviniyim. Şehrimize geldik. Garajda personel değişikliği oldu. Otobüs yoluna devam etti. Patron da, şoförü ve beni evlerimize bırakmak için arabasına aldı. Yolda kimlik kontrolü oldu. Ben de, kimlik olan ceketimi uyku sersemliği ile almayı unutmuşum...”
Bu şekilde sabahı ettik. Ezanlar okunmaya başladı. Nöbetçi polise, mümkünse bize bir namaz kılacak yer göstermesini rica ettim. Önceki çıkışımdan pişmanlık duyduğundan mı nedir, sağ olsun, üst katta karakol amirinin odasını açtı. Ortalıkta seccade olabilecek bir şey yok. Mecburen tamamı magazin türünden olan resimli gazeteleri serdik. Mümkün olduğu kadar yazılı kısımları üste getirdik. Müezzinliği o çıplak ayaklı kimliksiz genç yaptı. İmam-Hatip Okulu öğrencisiymiş. Muavinle, üçümüz cemaat olduk sabah namazını kıldık. Aşağıya indik.
Odada, hâlâ gelmeyen telsiz cevabını beklemeye başladık. Evdekiler beni beklerken uyuyakalmışlar. Sabah, evde olmadığımın farkına vararak akrabaları aramışlar ve onlar da karakolları arayarak nihayet bizi bulmuşlar...
Dediğim gibi, ilimizde tanınmış bir aile olduğumuz için, emniyet müdürünü devreye sokmuşlar. İki kimliksiz gençle beraber dördümüzü de özür dileyerek serbest bıraktılar. Ertesi gün anladık ki 12 Eylül ihtilali olmuş...
Sait Yolaçan-İstanbul