Hayatta hemen her zaman yaptığımız bir yanlış vardır. O da hayatın değişmez olduğunu sanmak. Hâlbuki çoğu zaman işler bir bakarsınız başka bir yöne doğru değişiverir... Öyle ki artık çıkış yolunun kalmadığını sandığımız ve umutsuzluğumuzun zirveye vardığı bir anda rüzgâr hızıyla her şey değişir...
Mertliği de zihinlerimizde yanlış yorumluyoruz. Gerektiğinde çekinmeden kaba kuvvete başvurarak değil, düşmanlık edene iyilik yapmak, sevmediğimizle de tatlı konuşmaktır.
Bazı kimseler de sağlıklarına öyle güveniyorlar ki hayatın değişken olduğunu unutuveriyorlar.
Fiziği ile medya dünyasında isim yapan biri, “ben doksan dokuz yaşıma kadar yaşayacağım ve saatler içerisinde sessizce öleceğim” demişti.
Başka bir tarihte çok saygı duyduğumuz bir büyüğümüzün cenazesi odada ve aramızda olduğu hâlde, taziyeye gelenlerden birisi vaaz verme yetkisi ve yeteneği olduğu hâlde oradaki cemaate “babam doksan dört sene yaşadı, ben yüzü aşacağım” demişti. Orada bulunan hepimiz bu sözleri yadırgadık.
Örnek olabilecek onlarca hadiseden bu iki kişi de bu sözlerinden kısa bir süre sonra altmışlı yaşların ilk aylarında ciddi birer hastalık sonrasında vefat etmişlerdir.
Hâlbuki şöyle yaşananlara ve yaşayanlara dönüp bir baksak birçok şey ayna gibi bize yansımaktadır... Ne demişler eskiler:
“Mala mülke mağrur olma, deme var mı ben gibi?/Bir muhalif rüzgâr eser, savurur harman gibi...”
“Büyük lokma ye de büyük söz söyleme” derler, bence büyük lokma da yememeli, büyük söz de söylememelidir. Ama ne edersiniz ki yine insanda bulunan kimimizin nefis dediği kimimizin ego dediği, kimimizin bencillik dediği, kimimizin kibir dediği o kuruntu o “enaniyet” duygusu maalesef hemen her bedeni tuş etmeyi başarmıştır... Onun için âlemlerin efendisi bir rivayete göre Tebük Savaşı sonrasında "Küçük mücadeleden büyük mücadeleye döndük" buyurmuş. Büyük mücadelenin ne olduğunu soranlara ise "Kulun, kendi nefsinin istekleriyle mücadele etmesidir" cevabını vermişti.
Mustafa Ali Mahdum
ŞİİR
EZAN SESLERİ...
Gök kubbede yankılanır, ezan sesleri...
Bu ilahi çağrı coşturur kalpleri...
Ezan özgürlüğün simgesi...
Onu ilk okuyan Bilal Habeşi,
Ezan, tevhit eylemine kutlu bir çağrı...
Allah'ı tekbir edip
İlahlığını tekrar tekrar hatırlatmaya çağrı...
İnsanları felaha, kurtuluşa,
Ebedî mutluluğa çağrı...
Risaletin hakikatine,
Şahadete diriliş çağrısı...
***
Ey insan!
Kâinat gibi ol!..
Gönülden Rabbini çokça zikredesin.
Mağfiret ve mükafatla karşılık göresin.
Kıyam et!
Ayakta dimdik dur ağaçlar gibi...
Rükû et! Eğil ufuklar gibi...
Secde et! Yere kapan ovalar gibi...
Alçak gönüllü ol, bir toprak gibi...
Tesbih et! Yere otur, dağlar gibi...
Allah'ın rızasına namazını kıl!
Dağlar, ağaçlar, kuşlar, ırmaklar,
Yıldızlar gibi Allah'ı zikreden
Varlık korosuna sen de katıl!
Namazı huşu içinde kılmak.
Takva sahibi olmak.
Allah katında anılmak...
İşte budur en büyük şöhret sahibi olmak...
Şair Hasan Kaya-Antalya
MAHALLÎ KELİMELER
Kırklareli yöresi mahallî kelimelerimizden bazıları. Siz de yöresel (mahallî) kelimelerden gönderin yayınlayalım...
GOLDAM: Uygun şekilde
HIŞTINLAMAK: Ses çıkartmamak, Susmak
RAAT: Rahat
KUKREJ: Kokoreç
KARPIZ: Karpuz
ÜRENMEK: Öğrenmek
HELBET: Elbette
GİTÇEN: Gideceksin
ANNAYSIN: Anlıyorsun
KÜ: Köy
KUPEK: Köpek
BIZIKLAMAK: Karıştırmak
BÜTTÜRMEK: Közlemek
IZMIRIKLI: İsteksiz şekilde yemek yiyen kimse
MENGE: Tarla veya bağ sınırı
MOSMAK: Sopa, dayak
KOMŞANA: Komşu anne
SÜDBA: Sütbaba, amca