“Büyük lokma ye de büyük söz söyleme!”

A -
A +

Hayatta hemen her zaman yaptığımız bir yanlış vardır. O da hayatın değişmez olduğunu sanmak. Hâlbuki çoğu zaman işler bir bakarsınız başka bir yöne doğru değişiverir... Öyle ki artık çıkış yolunun kalmadığını sandığımız ve umutsuzluğumuzun zirveye vardığı bir anda rüzgâr hızıyla her şey değişir...

 

Mertliği de zihinlerimizde yanlış yorumluyoruz. Gerektiğinde çekinmeden kaba kuvvete başvurarak değil, düşmanlık edene iyilik yapmak, sevmediğimizle de tatlı konuşmaktır.

 

Bazı kimseler de sağlıklarına öyle güveniyorlar ki hayatın değişken olduğunu unutuveriyorlar.

 

Fiziği ile medya dünyasında isim yapan biri, “ben doksan dokuz yaşıma kadar yaşayacağım ve saatler içerisinde sessizce öleceğim” demişti.

 

Başka bir tarihte çok saygı duyduğumuz bir büyüğümüzün cenazesi odada ve aramızda olduğu hâlde, taziyeye gelenlerden birisi vaaz verme yetkisi ve yeteneği olduğu hâlde oradaki cemaate “babam doksan dört sene yaşadı, ben yüzü aşacağım” demişti. Orada bulunan hepimiz bu sözleri yadırgadık.

 

Örnek olabilecek onlarca hadiseden bu iki kişi de bu sözlerinden kısa bir süre sonra altmışlı yaşların ilk aylarında ciddi birer hastalık sonrasında vefat etmişlerdir.

 

Hâlbuki şöyle yaşananlara ve yaşayanlara dönüp bir baksak birçok şey ayna gibi bize yansımaktadır... Ne demişler eskiler:

 

“Mala mülke mağrur olma, deme var mı ben gibi?/Bir muhalif rüzgâr eser, savurur harman gibi...”

 

“Büyük lokma ye de büyük söz söyleme” derler, bence büyük lokma da yememeli, büyük söz de söylememelidir. Ama ne edersiniz ki yine insanda bulunan kimimizin nefis dediği kimimizin ego dediği, kimimizin bencillik dediği, kimimizin kibir dediği o kuruntu o “enaniyet” duygusu maalesef hemen her bedeni tuş etmeyi başarmıştır... Onun için âlemlerin efendisi bir rivayete göre Tebük Savaşı sonrasında "Küçük mücadeleden büyük mücadeleye döndük" buyurmuş. Büyük mücadelenin ne olduğunu soranlara ise "Kulun, kendi nefsinin istekleriyle mücadele etmesidir" cevabını vermişti.

 

Mustafa Ali Mahdum

 

 

 

 

 

 

 

ŞİİR

 

 

 

     EZAN SESLERİ...

 

 

 

Gök kubbede yankılanır, ezan sesleri...

 

Bu ilahi çağrı coşturur kalpleri...

 

Ezan özgürlüğün simgesi...

 

Onu ilk okuyan Bilal Habeşi,

 

Ezan, tevhit eylemine kutlu bir çağrı...

 

Allah'ı tekbir edip

 

İlahlığını tekrar tekrar hatırlatmaya çağrı...

 

İnsanları felaha, kurtuluşa,

 

Ebedî mutluluğa çağrı...

 

Risaletin hakikatine,

 

Şahadete diriliş çağrısı...

 

     ***

 

Ey insan!

 

Kâinat gibi ol!..

 

Gönülden Rabbini çokça zikredesin.

 

Mağfiret ve mükafatla karşılık göresin.

 

Kıyam et!

 

Ayakta dimdik dur ağaçlar gibi...

 

Rükû et! Eğil ufuklar gibi...

 

Secde et! Yere kapan ovalar gibi...

 

Alçak gönüllü ol, bir toprak gibi...

 

Tesbih et! Yere otur, dağlar gibi...

 

Allah'ın rızasına namazını kıl!

 

Dağlar, ağaçlar, kuşlar, ırmaklar,

 

Yıldızlar gibi Allah'ı zikreden

 

Varlık korosuna sen de katıl!

 

Namazı huşu içinde kılmak.

 

Takva sahibi olmak.

 

Allah katında anılmak...

 

İşte budur en büyük şöhret sahibi olmak...

 

     Şair Hasan Kaya-Antalya

 

 

 

 

 

MAHALLΠKELİMELER

 

 

 

Kırklareli yöresi mahallî kelimelerimizden bazıları. Siz de yöresel (mahallî) kelimelerden gönderin yayınlayalım...

 

 

 

GOLDAM: Uygun şekilde

 

HIŞTINLAMAK: Ses çıkartmamak, Susmak

 

RAAT: Rahat

 

KUKREJ: Kokoreç

 

KARPIZ: Karpuz

 

ÜRENMEK: Öğrenmek

 

HELBET: Elbette

 

GİTÇEN: Gideceksin

 

ANNAYSIN: Anlıyorsun

 

KÜ: Köy

 

KUPEK: Köpek

 

BIZIKLAMAK: Karıştırmak

 

BÜTTÜRMEK: Közlemek

 

IZMIRIKLI: İsteksiz şekilde yemek yiyen kimse

 

MENGE: Tarla veya bağ sınırı

 

MOSMAK: Sopa, dayak

 

KOMŞANA: Komşu anne

 

SÜDBA: Sütbaba, amca

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.