Heraklius'taki kutsal emanet

Heraklius, Peygamberimizin mektubunu altın bir kutunun içerisinde muhafaza etti. Ailesi de bu mektubu sakladı ve herkesten gizli tuttu...

Ahmet Demirbaş
Peygamber efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) Mekke'deki Kureyş müşrikleriyle Hudeybiye'de on yıl çarpışmamak üzere barış anlaşması imzalamıştı. Bundan sonra en yakından en uzağa kadar olan komşu hükümdar ve kabîle reislerine; İslâmiyeti duyurmak ve tebliğ etmek üzere elçilerle mektuplar gönderdi.
Eshâb-ı kiramdan Hazret-i Dıhye, Rumca'yı iyi bilirdi. Resûlullah efendimiz Bizans Kayseri Heraklius'u İslâma davet için onunla bir mektup gönderdi... Hazret-i Dıhye, mektubu Bizans Kayserine sunmak için, Kudüs'e vardı...
Heraklius, Hristiyan âlimlerinin reisi ve kendisinin müşâviri olan Uskuf isimli kimseyi çağırttı ve mektubu okuttu.
Resûlullahın mektubu okunurken Heraklius'un alnından boncuk boncuk terler dökülüyordu. Mektup bitince;
- Hazret-i Süleyman'dan sonra ben böyle "Bismillâhirrahmânirrahîm" diye başlayan bir mektup görmemiştim, dedi ve mektubu öpüp gözlerine sürdü ve başına koydu. Sonra da şöyle dedi:
- Ben, ne elime geçen bir yazıyı okumadan, ne de yanıma gelen bir âlimden bilmediklerimi sorup öğrenmeden bırakmam. Böylece hayır ve iyilik görürüm. Sen bana hakîkati düşünüp buluncaya kadar mühlet ver...
ÖLDÜRÜLME KORKUSU!
Heraklius daha sonra Hazret-i Dıhye ile baş başa görüştü. Kalbinde olanı izhâr etti. Dedi ki:
- Ben biliyorum ki seni gönderen zât, kitaplarda geleceği müjdelenen ve gelmesi beklenen âhir zaman Peygamberidir. Yalnız ben Ona uyarsam; Rumların beni öldürmesinden korkuyorum...
Heraklius, Rumların büyüklerini Köşk'üne çağırtıp dedi ki:
- Ey Rum cemaati, ben sizleri hayırlı bir iş için topladım. Muhammed'in mektubu geldi. Beni İslâm dînine davet ediyor. Vallahi O, gelmesini bekleyip durduğumuz, kitaplarımızda kendisini yazılı bulduğumuz ve alâmetlerini bildiğimiz Peygamberdir. Geliniz Ona tâbi olalım da dünyada ve âhırette selâmet bulalım...
Bunun üzerine ortalık bir anda karıştı. Herkes kötü sözler söyleyip homurdanmaya başlayınca Heraklius öldürülmekten korktu ve;
- Ey Rum cemaati, benim biraz önce söylediğim sözler, sizlerin, dîninize olan bağlılığınızı ölçmek içindi. Dîninize bağlılığınızı ve beni sevindiren davranışınızı şimdi gözlerimle gördüm, deyince ortalık sakinleşti...
Heraklius, Hazret-i Dıhye'ye hediyeler verdi. Peygamberimize verilmek üzere bir de mektup yazdı... Hazret-i Dıhye Medîne'ye gelince, evine uğramadan doğruca Resûlullahın kapısına gitti. İçeri girdi ve bütün olanları anlattı. Peygamberimize Heraklius'un mektubunu okudu.
- Onun için bir müddet daha saltanatta kalmak vardır. Mektubum yanlarında bulundukça, onların saltanatı devam edecektir, buyurdu.
Heraklius daha sonra da Peygamberimize îmân ettiğini bildiren mektup yazmış ise de Resûlullah efendimiz; " Yalan söylüyor. Dîninden dönmemiştir" buyurdu.
Yalnız, enteresandır; Heraklius iman etmediği hâlde Peygamber efendimizin mektubunu ipekten bir atlasa sarıp, altın bir kutunun içerisinde muhafaza etti. Ailesi de bu mektubu yıllarca sakladı. Çünkü bu mektup ellerinde bulunduğu sürece saltanatlarının devam edeceğine inanırlardı. Hakîkaten de öyle olmuştur...
"Resûlullah'a soruyordum"
I. Mahmut Han, Medine'de Harem muhafızı olarak görev yapan Hacı Beşir Ağa'yı Saray'a çağırır ve "Harem-i şerifte, kaldığın bu zaman zarfında önemli bir olay oldu mu?" diye sorar. O da şöyle anlatır: "Ravza-i Mutahharadaki Cibril kapısı bazı geceler seher vakti açılır, fakat içeri kimsenin girdiğini göremezdim. Kararımı vermiştim, sabaha kadar uyanık kalıp bunun hikmetini öğrenecektim. Bir gece kapı yine açıldı, hemen koştum, içeride bir zat gördüm. Kim olduğunu sordum. Bana, Konya Hadim'den olduğunu söyledi. İmam-ı Birgivi'in 'Tarikat-ı Muhammediyye' isimli kitabını şerh ettiğini, şüphe ettiği bazı yerleri Resûlullahın bizzat kendisinden öğrenmeye geldiğini söyledi." I. Mahmut Han, olayın doğruluğunu anlamak için birçok âlimle beraber Hadimli Muhammed efendiyi davet etti. Hacı Beşir Ağa'nın Muhammed Hadimi hazretlerini tanıması üzerine olayın doğruluğuna iyice inanmış oldular.