Efsane fotoğrafçı Capa'nın 80 yıllık kareleri sergileniyor: Bir zamanlar Türkiye’de

Dünyaca meşhur Macar fotoğrafçı Robert Capa, 1946 yılında Türkiye’ye gelmiş ve özel fotoğraf kareleri çekmişti. Anadolu insanının garip hâlinin ve savaşların şiddetinin yansıdığı o kareler İstanbul’da sergilenmeye başladı.
MURAT ÖZTEKİN - Vurulmuş askerler, savaştan kaçan insanlar, korku dolu gözler ve bütün bunların arasında az da olsa gülümseyen yüzler… 20. yüzyılın en meşhur fotoğrafçılarından Robert Capa, 40 senelik kısa ömrünü savaş meydanlarında ve dünyanın sıra dışı bölgelerinde geçirdi; “Düşen Asker” gibi tarihî karelere imza attı. İspanya İç Savaşı, Çin’deki Japon işgali, II. Dünya Harbi ve Birinci Çinhindi Savaşı’na yer aldı. Zaten Capa, 1954 yılında bu son savaşta Vietnam’ı fotoğraflarken mayına basarak hayata gözlerini kapattı.
İşte onun ölmeden önce çektiği son kareyle birlikte, Türkiye’ye dair fotoğraflarının da yer aldığı enstantaneler “Robert Capa: Gerçek En İyi Fotoğraftır” adlı sergiyle İstanbul’daki Ara Güler Müzesinde ziyaretçilerle buluşmaya başladı.
DEĞİŞMEYEN DÜNYA, BİTMEYEN SAVAŞLAR
Magnum Photos’un kurucularından olan Capa’nın 1932 ile 1954 arasında çektiği kareleri, savaşlarla yoğrulan dünyanın hâlinin hiç değişmediğini gösteriyor. Aynı zamanda ziyaretçilerini günümüzün savaş bölgelerindeki insanlarla empati kurmaya ve “insan kalabilmek” üzerine düşünmeye sevk ediyor. Capa’nın “ölümüne” sürdürdüğü fotoğraf ihtirası da merak uyandırıyor.
Sergide yer alan Türkiye’ye dair 37 eserlik bölüm ise farklı hikâyeler anlatıyor. ABD ile politik yakınlaşmanın güçlendiği 1946 yılında bir proje için Türkiye’ye gelen Capa, farklı şehirlerde fotoğraflar çekmiş. İşte o enstantaneler Anadolu’nun seksen sene önce içinde bulunduğu hâli de anlamamızı sağlıyor. Çok önemli birer vesika mahiyetindeki karelerde, İstanbul’daki günlük hayattan görüntüler, Ankara’daki modern hayat ve Anadolu insanının üzücü hâli birlikte yer alıyor. Kuru ekmek yiyen bir çocuk, toprak testiden su içen bir adam, bir çoban ve hamallar… O yıllarda büyük bir buhranla boğuşan Anadolu insanının hüzünlü duyguları, âdeta sergi salonunu kaplıyor.
Tarihî karelerde enteresan manzaralar da yer alıyor; mesela Ulus Meydanı’ndaki faytonlar ve farklı şehirlerde hâlâ kullanılmakta olan yel değirmenleri gibi… Robert Capa’nın İstanbul’daki tarihî mekânlara uzun zaman ayırdığı ve geniş izinlerle fotoğraf çektiği anlaşılıyor. O devirde müze statüsünde olan Ayasofya’nın minaresine çıkan usta fotoğrafçı, Aya İrini ve Topkapı Sarayı’nı kadrajına alıyor. Eyüpsultan’daki birer sanat eserini andıran mezar taşlarının da Capa’nın ilgisini çektiği görülüyor.
Sergi hakkında Türkiye gazetesinin sorularını cevaplayan Aral Güler Müzesinden Tuana Pulak “Robert Capa 1940’larda belgesel filmlerle ilgilenmeye başlıyor. 1946’da ise Time için bir dokümanter film çekmek üzere buraya geliyor. Tabii, İstanbul ve Ankara’nın dışında Anadolu’nun çeşitli yerlerine de gidiyor ve ülkemizde geçirdiği iki buçuk ay boyunca fotoğraf çekmeyi de ihmal etmiyor” diyor.

TARİHÎ VESİKA
Capa’nın fotoğraflarının önemine vurgu yapan Pulak “Dünyanın çok farklı yerlerinde bulunmuş ve birçok kültür tanımış usta bir fotomuhabirin Türkiye’ye dışarından bakması, görsel birer belge olarak da çok önemli” ifadelerini kullanıyor.
Pulak, Capa’nın Türkiye’ye dair 70’ten fazla fotoğraf çektiğini, bu fotoğrafların baskılarının 2003’te kardeşi Cornell Capa tarafından İstanbul Fotoğraf Merkezine bağışlandığını sözlerine ilave ediyor.