Ertuğrul faciasını unutmak mümkün mü?

Düzenleyen: / Kaynak: HABER MERKEZİ
- Güncelleme:
Ertuğrul faciasını unutmak mümkün mü?

Türkiye Cumartesi Haberleri  / HABER MERKEZİ

Hint Müslümanları âdeta bayram eder gazeteler “Şerefli Türk sancağının dalgalanmasından duydukları memnuniyeti” yazar, askerlerimize zafer kazanmış komutan muamelesi yaparlar.

Korkunç İvan ve Deli Petro ile güç kazanan Ruslar, soğuk denizlere çıkmak için de, sıcak denizlere inmek için de Türklere saldırırlar. Nitekim Orta Asya ve Sibirya’yı ele geçirir, Boğazlara abanırlar.  Bu arada doğuya doğru genişler, Büyük Okyanus’ta Japonlarla karşılaşırlar. Batılılar ise Asya ve Afrika’da sömürge peşindedir, önlerinde tek engel Osmanlıdır, bu yüzden Balkanlar ve Orta Doğu’da ayrılıkçıları kullanırlar. Savaşlar, darbeler, karışıklıklar. Hasılı gaile artar, borç gırtlağı aşar.

16’ncı yüzyıldan beri içine kapanan Japonlar, İmparator Meiji devrinde tecritten çıkar, “oradaki ada” olmaktan kurtulurlar (1868). Peşpeşe hamleler yapar, feodal yapıyı yıkar, yeni mektepler açar, sanayi inkılabını başlatırlar. 

Bilirsiniz Abdülhamid Han siyaseti dengeler üzerine kurar,  âdeta bıçak sırtında. 

O günlerde Çin cesettir, sömürgecilerle başı belada. İran içten pazarlıklıdır bize yar olmaz. Asya’da Ruslara karşı ittifak edilecek tek güç kalır: Japonya. 

Ancak kapalı kutudur, ne çıkacağı muamma. Yine de tanışmakta fayda var, en azından düşmanımın düşmanı faslından.

Japonların da Osmanlıya ihtiyacı olmalı ki İmparator Mikado’nun amcası Prens Komatsu ve eşi İstanbul’a ziyarette bulunurlar. İadeiziyaret sırası bizdedir, acaba nasıl yapılsa? Bir bahriye gemisi mi yollansa? İyi de donanma yaşlı ve yorgundur. İçlerinde en ehveni Ertuğrul fırkateynidir, o da  yıllardır Haliç’te yatmakta.  

Ertuğrul faciasını unutmak mümkün mü?
Japonya’da batan Ertuğrul fırkateyninden kurtulanları İstanbul’a getiren Japon Hiyei-Kongö sınıfı bir kruvazörün görünüşü, 1891...

1290 (miladi 1874) İstanbul tersanesinde inşa olunan Ertuğrul  15,5 metre eninde 79 metre boyundadır.  Buhar makineleri ile 10 mil sürat yapar. Modern toplarla mücehhezdir. Ateşçi, kömürcü, kazancı, kalafatçı, burgucu, marangoz, serdümen, mızıka takımı derken 607 mürettebatı var. 

Doğrusu Hint, Çin, Malay sularında sancak göstermek bize de iyi gelecek, moral verecektir dostlara. Mekteb-i Bahriye talebeleri de tecrübe kazanacaktır bu arada. Uğranılan limanlarda Müslümanlarla temas sağlanacak, dertleri dinlenecek, notlar alınacaktır. Resimler çekilecek, haritalar yapılacak, mahallî ve mülki amirlerle tanışılacaktır sonra.  Ertuğrul fırkateyni komutanı Miralay Osman Bey birkaç lisan bilir, temsil ve müşahede kabiliyeti yüksek bir zaskerdir. Abdülhamid Han güvenir ona.

HASRETTEN VUSLATA

Uzatmayalım gemi Kız kulesi önlerinde padişahı selâmlar, Ahırkapı’da yelken açar, su gibi akar, kaybolur ufukta. 
Süveyş’te kılavuz kaptan yüzünden karaya oturur dümeni kırılır. Evet yapılır ama zaman kaybedilir. Tamirat sürerken kömür tedarik edilir mubayaa yoluyla.

Cidde, Aden, Kolombo, Bombay…

Ertuğrul faciasını unutmak mümkün mü?

Hint Müslümanları âdeta bayram eder gazeteler “Şerefli Türk sancağının dalgalanmasından duydukları memnuniyeti” yazar, askerlerimize zafer kazanmış komutan muamelesi yaparlar.

Çocuklarımız tiril tiril üniformaları ve al fesleriyle cuma namazına iştirak edince kalabalık bayılır onlara. Hakikaten de olgun ve vakarlıdırlar. Umumiyetle liman şehirleri bahriyelilerden hazzetmez, çünkü işret peşinde koşar, âleme akarlar. Arka sokaklarda vukuat çıkarır, tatsız kavgalara karışırlar.

Bizimkiler de gezer dolaşır tek hadise yaşanmaz. Çünkü alkol almaz, kadınlara sarkmaz, fuhşa bulaşmazlar. Halka mütebessim davranır, İstanbul ve halife hakkında sorulara muhatap olurlar. Mızıka takımı mehter marşları çalar. Zaman zaman ziyafet verilir eşrafa.

Halk gemiyi ziyarete gelir, kalabalık merdivenlere yığılır, bir kısmı halatlardan tırmanır hatta.

Mürettebatın nezaketine zarafetine ve intizamına hayran olurlar.

Gazetelerde “Türk denizcileri babayiğit aslanlar, bizi gemilerinde ağırladılar. Hüsnükabullerine müteşekkiriz” yazar.

MENZİL-İ MAKSUDUNA

Singapur’da da aynı şeyler yaşanır ancak güney rüzgârları yerini kuzey rüzgarlarına bırakınca kıpırdayamazlar. Osman Paşa, haziranı beklemektense birkaç zabitle seyahati tamamlamayı düşünür. Seriüsseyr (hızlı akan) posta vapurları vardır. Azimet avdet (gidiş dönüş) bir ayı bulmaz. Zaten hesabın ucu kaçmış, masraflar artmıştır. Bahriye nezaretinden cevap gelir “yola devam!”

Bu arada İngiliz gazeteleri tezvirata başlar, yok kömür alamamışız da liman rüsumunu verememişiz  filan.

16 Mart’ta Saygon’a varan Ertuğrul, fırtınaya yakalanınca geri döner limana. Bilahare Hong Kong’ta kısa bir mola sonra yine yola. Malaka Boğazı’ndan (Malezya) ve Formosa açıklarından sakin geçer, 650 mil gider Nagazaki’ye yanaşırlar. Pruvadan (burundan) esen sert rüzgâra rağmen Kobe’ye (380 mil) varır, bir hafta kaldıktan sonra Yokohamo’ya vasıl olurlar (350 mil).

7 Haziran 1890. Dile kolay, on ay, üç hafta geçmiştir aradan.

Ertuğrul faciasını unutmak mümkün mü?
 İşte o güzergâh. Süveyş, Cidde. Aden, Bombay, Saygon, Hongkong, Nagazaki ve Yokohama  

VAZİFE TAMAMLANINCA

Japonlar dostça karşılar, Osman Paşa Abdülhamid Han’ın yolladığı mektubu ve nişan-ı aliyi sunar. İmparator da onları bir yemekte ağırlar, padişahın nişanını göğsüne takarak oturur sofraya. Japon gazeteleri güzel haberler yapar, dostluğu bir adım öteye taşırlar.

Üç ay geçer, artık gözleri yollarda. 

Osman Paşa’nın niyeti çıkıp Singapur’da oyalanmaktır. Güney rüzgârları şiddetlenmiştir zira. Ancak limanları kolera illeti sarar, İngiliz gazeteleri mikropluk yapar ayrıca. 

Bahriye Nezareti “Çıkın gelin” der, öyle ya oraya kadar gittiğine göre dönebilir de pekâlâ. Ancak Okyanus tayfunları bizimkilere benzemez Japonlar ikaz eder, “Sakın ha” derler, “Sabır azıcık daha.”

Yiğitlerimizi sıla hasreti sarmıştır, Osman Paşa “Yolcu yolunda gerek” der cesaretle açılır deryaya. 

MAALESEF KAYALIKLARA...

Ve maalesef tayfuna yakalanırlar, o nasıl bir rüzgarsa döşeme tahtalarını bile söker, uçurur havaya. Kömür depoları su alır, mürettebat kova ve tulumbalarla tahliyeye çalışır. Tayfunun hızı gittikçe artar mizana direği devrilir, leventlerimiz ezilir altında. Ardından kazan söner, yelkenler kopar. Artık gemi cesettir, rüzgâr nereye atarsa. O gece çok karanlıktır göz gözü görmez, gemiyi Oşima adasına sürükler Kazhinozaki Feneri altındaki keskin kayalıklara çarpar. Sadece 69 evladımız tahta parçalarına tutunup ulaşabilir karaya. Civar köylüler onları evlerinde ağırlar üst baş verir, yemek çıkarırlar. Japon hükûmeti sağ kalanlarla yakinen ilgilenir, mecruhlar (yaralılar) tedaviye alınırlar. 

Osman Paşa da dâhil 526 şehit vardır. Na’şlar Kuşimoto kasabasındaki hususi kabristana defnedilir.  Yi Ji Şimbo gazetesi şehit aileleri için bağış kampanyası açar, severek katılırlar.

Ertuğrul faciasını unutmak mümkün mü?
Osman Paşa da dâhil 526 şehidimiz vardır. Naaşlar Kuşimoto kasabasındaki hususi kabristana defnedilir. 

Sağ kalanlar Hiei ve Kongö adlı harp gemileriyle İstanbul’a yollanır. Onları Port Said’de karşılarız, emaneti İstanbul’a götürmekle vazifeli olduklarını söyler, Yarhisar muhribi refakatinde devam ederler yola.

Neticede gelir, Dolmabahçe Sarayı önüne demir atarlar (2 Ocak 1891), Japon gemileri 83 günde girmiştir İstanbul’a. 

Düzenleyen:  - Türkiye Cumartesi
Kaynak: HABER MERKEZİ
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...