Taraf olmak ayrı taraftar olmak ayrı

A -
A +
Siyaseten çok hareketli günlerden geçiyoruz.
Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu partisini kurdu.
Ali Babacan'ınki yolda.
Türk siyasi tarihinde Adalet ve Kalkınma Partisi dışında doğrudan bir partiden koparak iktidara gelmiş siyasi hareket yok.
Ayrılık denemelerinin birçoğu hüsranla neticelendi. Davutoğlu ve Babacan'ın akıbetinin ne olacağını göreceğiz.
Türk medyası, bu süreçte garip ve enteresan bir dönemi yaşıyor.
Mesela, Davutoğlu'nun parti tanıtım toplantısına neredeyse bütün haber kanalları kayıtsız kaldı. Habertürk ve Haber Global dışında -ki onlar da 15 dakika yayınladı- naklen veren çıkmadı. Bazı gazeteler toplantıyı es geçti.
İster beğenin ister beğenmeyin, ister kahraman görün ister hain, fark etmez, Davutoğlu yakın dönem siyasi tarihin en önemli figürlerinden biri. Dolayısıyla parti kurması haber değeri taşır.
Eleştirel yaklaşabilir, açığını vurabilir, ekibini hırpalayabilirsiniz ama görmezden gelemezsiniz.
           ***
Bize iletişim fakültesinde öğretilen ilk şey şudur:
Haber objektif, yorum hürdür!
Gazeteci, haberini objektif olarak sunar, yorumu okura bırakır.
Bu demek değildir ki, gazeteci tarafsızdır. Hayır! Gazetecilik zaten taraf olmaktır.
Fakat bizim meslek bir süredir "taraf olmak" ile "taraftar olmak" arasında gidip geliyor.
"İkisi de aynı şey değil mi?" diyeceksiniz.
Taraf; 'yön, yöre, istikamet' gibi manalara gelir.
'Taraftar'ın ise Türkçede tek bir karşılığı vardır: Yandaş...
           ***
Taraftarlık garabeti ülkemizle sınırlı değil.
Dünyada da benzer durumlar yaşanıyor.
İngiltere'de geçtiğimiz gün seçim vardı.
The Sun gazetesi "Boris kazanırsa parlak bir gelecek bizi bekliyor" diye yazdı.
Daily Mail "Boris'e arka çık" diye manşet attı.
The Guardian "Hadi kurulu düzeni şoke edin" diye okura çağrıda bulundu.
           ***
Demek ki yeni düzen bu. Fakat bu sürdürülebilir bir şey değil. Hayatını gazetecilik üzerine bina etmiş biri olarak, haber dilini sosyal medya dilinin esir almasından büyük endişe duyuyorum.
 
 
“Sadrazam”ın ilanı
 
Ahmet Davutoğlu, 2014'te başbakanlık koltuğuna oturduğunda Cumhuriyet gazetesi "Sultan'ın sadrazamı", "Dinî diplomasi yapacak" diye haberler yazmış; kendisini "IŞİD'i parmağında oynatan adam" diye karikatürize etmişti.
Davutoğlu, partisini kurduğu gün Karar ve Millî Gazete'nin yanı sıra Cumhuriyet'e de tam sayfa ilan verdi.
Bakalım tarih bize daha neler öğretecek!
 
Taraf olmak ayrı taraftar olmak ayrı
Korkma, seni Fizan'a sürmezler
 
Türkiye'nin Libya ile Akdeniz'de mutabakat imzalaması dost düşman herkesin gözünü fal taşı gibi açtı.
Anlaşma, Yunanistan ve arkasındaki Batı'nın kalesine atılan afili bir gol oldu. Bundan sonra beklenen adım, Libya'ya asker göndermek ve burada bir üs kurmak. Ne var ki, bu muhtemel hamle bazılarını telaşlandırdı.
Onlardan biri olan Sözcü yazarı Emin Çölaşan "Ne işimiz var Libya'da! Askerimiz iki taraf arasında sürüp giden savaşa mı girecek?" diyerek itiraz etti.
Amerikan askeri 150 ülkede fink atıyor; aralarında Libya'nın da bulunduğu 38 ülkede yüzlerce askerî üssü var. Üstelik ABD, Libya'da tek değil. İtalya'sı, Fransa'sı, Rusya'sı gelip üslenmiş.
Bu ülkelerden "Libya'da askerlerimizin ne işi var?" diye soran çıkıyor mudur? Hiç sanmıyorum...
Ama biliyor musunuz, Çölaşan'ın Libya korkusu atadan miras.
Şöyle ki:
Fizan, Libya'nın çöl ortasındaki şehirlerinden biri. Osmanlı İmparatorluğunun ulaşılması en zor noktası... Dilimizdeki "Fizan'a kadar yolun var" deyimi buradan gelme.
Abdülhamid Han, Fizan'ı Jön Türklere sürgün yeri olarak kullandı. Fizan'a sürdüklerinden biri de Emin Çölaşan'ın adını aldığı dedesi Baytar Emin Bey idi.
Emin Bey, Büyük Sahra'yı 45 günde aşmış, hayatta kalmak için deve bevli içmek zorunda kalmıştı. “Çöl aşan” soy ismini de oradan almıştı.
Çölaşan 'Beni de dedem gibi yaparlar' diye korkmasın. Geçti o günler. Fakat fırsattan istifade darbeci FETÖ'cüleri sürmek fena olmazdı.
 
 
Kanal cephesi
 
Dün iki gazete Kanal İstanbul'u iki büyük harita eşliğinde benzer bir tasarımla manşetine taşımıştı.
Diriliş Postası projenin ne kadar hayati olduğunu yazmış; Perinçek'in Aydınlık'ı ise Kanal İstanbul'un çok stratejik bir hata olacağını ifade etmişti.
-Prangadan kurtulma mı ekonomik prangaya mahkûm olma mı?
-Montrö'yü delme mi Montrö'de sorun yaşama mı?
-Rant kapısı mı güvenli şehir oluşturmanın çaresi mi?
-Çevre katliamı mı temiz enerji örneği mi?
Sorulara herkesin cevabı kendi ideolojisine göre...
Ben "E" seçeneğini işaretliyorum. Yani "Hepsi"!
Taraf olmak ayrı taraftar olmak ayrı
 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.