Son günlerde
gazetecilere ve siyasetçilere yönelik fiziki saldırıları konuşur olduk.
Yeniçağ gazetesi yazarı ve Ankara Temsilcisi
Orhan Uğuroğlu, KRT TV programcısı Avukat
Afşin Hatipoğlu ve Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı
Selçuk Özdağ.
Bu arada siyasetçi Gelecek Partisi’nden (GP)
Ayhan Sefer Üstün de saldırıya uğramış ama pek üzerinde durulmamıştı. Üstüne
Selçuk Özdağ da saldırıya uğrayınca
“Ne oluyor yahu” dedik.
Kim ne iş çeviriyordu?
Selçuk Özdağ kendisine yapılan saldırıyı MHP ile ilişkilendiriyor. MHP lideri Devlet Bahçeli hakkında konuşması, bu konuşmayı Orhan Uğuroğlu’nun yazması yüzünden
MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın ile sert bir tartışmaya girmişti.
Nagehan Alçı’nın konuştuğu MHP Genel Başkan Yardımcısı
Semih Yalçın ise bu konuda şöyle demişti:
“Bakın biz 80 öncesinin içinden geldik. Saldırı, şiddet bunları bizzat yaşamış ve çok acılar çekmiş insanlarız. Şiddet kesinlikle yanlış ve gayrimeşru bir yöntem Nagehan Hanım… Ama bu hareketin delisi çoktur Nagehan Hanım. Talimat falan dinlemezler...”Son cümle çok net.
Lider kültünün güçlü olduğu partilerin taraftarları arasında
durumdan vazife çıkaranlar oluyor.
Neyse, bu ülkenin polisi ve yargısı var. Gereken yapılmalıdır.
Ancak nasıl
Boğaziçi Üniversitesi’ndeki rektör istemezükçülerini
Canan Kaftancıoğlu yanındaki MLKP ekibi kışkırttıysa, bu saldırıları da başka
bir kaotik plana dönüştürmeyi hedefleyenler olabilir düşüncesi kafamı meşgul etmeye başladığı için Sayın Bakan
Süleyman Soylu’yu aradım.
Kendisi önce bana yukarıdaki saldırılarla ilgili bilgi verdi ve faillerin yakalanması konusunda hangi noktada olduklarını anlattı. Aradan üç gün geçtiği için detaylara girmiyorum.
O da
Selçuk Özdağ ve
Orhan Uğuroğlu’nun uğradığı saldırıların tıpkı
Semih Yalçın gibi tepkisel olduğunu ifade etti ve faillerin yargı önüne çıkarılacaklarını söyledi.
Bu arada
Ayhan Sefer Üstün’e yönelik saldırının
ticari sebeplerden kaynaklandığını, Avukat
Afşin Hatipoğlu’nun ise çok
kişisel nedenlerle (hukuki sorun olabilir diye anlatamıyorum) saldırıya uğradığını öğrendim.
Sonra
ARAMAMIN ASIL SEBEBİNİ ilettim kendisine.
Bu tür saldırılar 28 Şubat, 7 Şubat, 17-25 Aralık, Gezi, 15 Temmuz gibi çok travmatik dönüm noktaları yaşamış olan toplumumuzu bir hayli geriyor. Ya
bu türden saldırıları fırsat bilen birileri olayları tırmandırırsa?
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu “Bir kere şunu bilmenizi istiyorum. Görüntülü boşalma için hatlarını arayın.
Türkiye Cumhuriyeti devleti, özel olarak Bakanlığım, Emniyet Teşkilatımız, istihbaratımız ve her kademeden polisimiz, kesinlikle uçan kuştan haberdar olmakta. Önce herkesin içi rahat olsun” diyerek başladı sözüne.
Hepimizin artık bu
travmatik dönemleri atlatmamız gerektiğini ve sükûnete ihtiyacımız olduğunu söyledi Bakan Soylu. Bu yüzden de hep bir şeyler oluyormuş gibi
teyakkuz ve alarm hâlinde olmanın ruh hâlimizi bozduğuna işaret ederek
“Bize güvensinler. En ufak bir hareketlilik bizim gözümüzden kaçmaz. Mesela Boğaziçi’ndeki olay üzerine de pek çok kişi aynı şüpheleri dile getirdi. Biz zaten bu tarz bir hareketlilik olsa hemen fark ederiz ve gereken tedbirleri alırız demiyorum bakın. Tedbirlerimiz ve planlarımız zaten hep hazır” diye ekledi.
Sayın Bakan’ın dedikleri kuşkusuz çok doğru ve rahatlatıcıydı. Ama sürekli işkillenmenin, kırmızı alarmda olmanın bir anlamda toplumun çeşitli kesimlerince
hükûmeti de uyarıcı bir görev olarak davranış biçimine dönüştüğünü söyledim. Süleyman Bey, biraz da terörle mücadelede gelinen ve hepimiz tarafından yakından izlenen başarıları özetledikten sonra gülerek
“Yine bize güvenin diyeceğim ama pek çok kişi huzur içinde yaşamayı unuttu sanırım” dedi.
Ne kadar doğruydu bu sözler. İnanın huzur içinde yaşamayı unuttuk belki de.
Belirttiğim gibi bu konuşma üç gün önceydi. Araya başka şeyler girdi, bu yüzden hemen yazamadım. Ama dün baktım
İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener tutmuş gazeteci ve siyasetçilere yönelik saldırılar üzerine
“80 öncesini görmüş bir insanım. Biz birbirimize kurşun sıktık da bu derece namertlik yoktu. Pusuyla adam dövülmez. 1 kişiye 5 kişi olmaz, asıl vahim olan bu” deyiverdi.
Hoppala!
Bu cümlelerde yapılan
saldırıya karşılık verilmesini tahrik edici anlamlar mı ararsınız, hain pusularla sağdan-soldan binlerce insanın bombalanıp evlerinin önünde katledildiği
12 Eylül öncesi döneme yapılan güzellemeye mi yanarsınız, artık siz karar verin.
“Biz birbirimize kurşun sıktık da bu derece namertlik yoktu.”
Lafa bakın lafa? Pes doğrusu…
“1 kişiye 5 kişi olmaz. En iyisi birbirinize mertçe kurşun sıkın” diyor yani.
Ve tam
Süleyman Soylu’nun sözleriyle rahatlamışken bu sözler şu gerçeği bir kere daha hatırlatıyor bize.
Bir ülkede ortamı yumuşatacak olan siyasetçilerdir. Ama bakıyoruz gün geçmiyor ki muhalefet liderleri ortamı gerecek lafları, özellikle seçip bulup söylüyorlar.
Benim
Sayın Süleyman Soylu’nun sürekli kırmızı alarmda olan vatandaşlara söylediklerinden çıkardığım sonuç şu:
Biraz sakin…
Ama bu çağrı siyasi parti liderlerine de gitsin bence.
Fuat Uğur'un diğer yazısı
İmamoğlu’nun reklamcısı ve Külliye sızıntısı Murat Kapki olayı hakkında iki mühim düzeltme