Noktayı koymak!...

A -
A +

A. W. Brown: Evlilik öyle bir kitaptır ki; İlk bölüm şiir olarak yazılmış; gerisi düz yazı...
...
Mignon McLaughlin: Gerçekten de flört devresinde en hoşa giden özellikler, boşanma evresinde bir de bakarsınız ki en nefret edilenlere dönüşmüş...
...
Marie Anne Du Deffand: Kadınların, zaaflarıyla silahlandıklarından daha güçlü bir zamanı olamaz...
...
Anonim: Kız çocukları Barbie bebekleri sever, erkek çocuklar ise arabaları… Sonunda işler tersine döner…

Öğrendim ki; “-Hayatı yarışıyormuş gibi yaşamak, hayattaki bütün yarışlarda geri kalmakmış...”

Ana Kumanda

 

(...SHOW - Ana haber)

SAĞLIK EKİBİ: Hijyenik ortamda mı hazırlıyorsunuz bunları?...
TATLICI: Hijyenik değil ama temiz yapıyoruz abi...

***

(...ATV – Evlen Benimle)

EVLENECEK ADAM: Her şeyi yaparım ben senin için...
ESRA EROL: Aşka bak... Buna bir şey söylenmez artık?...
EVLENECEK KADIN: Beyefendinin elektrik devrelerinde kaçak var...

***

(...LİG TV – Magazin)

MUHABİR: Çek maçını seyredebildiniz mi...
HİLAL CEBECİ: Evet çok güzeldi... İnsan istiyor ki seneye Avrupa Şampiyonası Türkiye’de olsun...

KRAMPON

OZAN Tufan: “Gol sevinci olarak saçımı tarayacaktım ama o ara gol yeriz diye vazgeçtim.”
...
EN İYİ üçüncü olmak isteyen Fatih Terim’in, Oğuzhan Özyakup ve Olcay Şahan’ı ısınmaya göndermesi dikkatlerden kaçmadı...
...
İDDİA; “Fatih Terim Şansı”nı yorumladı; İtalya ve Belçika yenilmez, Macaristan Portekiz’i yener
...
“SERDAR Aziz Galatasaray’da” haberini 3 sene önce yazan Fotomaç muhabiri ödül töreninde gözyaşlarını tutamadı; “İnanın ben de umudumu kesmiştim...”

Temel bir gün...

Temel Kayseri’de doktorluk yapmaktadır...
Kayserili uyanık bir hasta duymuş ki; Dr. Temel muayenehaneye ilk gelen hastadan 100 TL, ikinci geldiğinde de 50 TL. ücret alıyormuş...
Uyanık Kayserili ilk gidişinde 100 TL vermemek için bütün numaraları düşünüp kendine gör şöyle bir çözüm bulmuş;
“İşte yine geldim doktor bey” diyerek içeri girmiş, doktor Temel de hiç bozuntuya vermemiş...
Bir adama bakmış bir de söylediklerini düşünmüş: “Soyun muayene edeyim...”
“Peki doktor bey...” diyen Kayserili hasta, sevinerek soyunmuş ve muayene yatağına uzanmış...
Doktor Temel, itinayla hastayı muayene etmiş, ikinci gelenlerden aldığı ücretini 50 TL olarak almış ve:
“-Sağlığınız düzeliyor maşaallah... Aynı ilaçları kullanmaya devam edin!...”

 

Bizim pano

Haluk Abi odanın anahtarını içerde unutmuş... En son çıkan da kilitleyip gitmiş...
Şimdi elimizde iki çilingir adayı ve açılması gereken bir kapı var...
Haluk Abi demiş ki; “Bir yerden duymuştum, kolaların pet kutuları açıyormuş...”
Bu bilgi doğrultusunda bir litrelik kola alınıp, oruçlu oldukları için dökülür, kutusu ile kapı zorlanır...
Ama nafile... Buraya kadar olan uğraş 45 dakika falan sürer...
Sonra “Aaa” der birden Haluk Abi, “Bu pet kutu tırtıklı, Cola Turka’nınki düz... Onu deneyelim”...
Marketten bir litrelik de Cola Turka alınıp, içi dökülür, ve kapı açma seansının ikinci yarısı başlar...
Güvenlikteki arkadaşların da yardımıyla sürdürülen bu çalışma da 45 dakika sürer...
Kapı bana mısın dememektedir bir türlü...
Neden sonra Mehmet Abi, “Yahu üstteki kilit kapalı olmasın” der ve 90 dakika zorladıkları kilit yerine üstündekini denemeye karar verirler...
İlk müdahalede kapı rahatlar ve kendini geriye doğru bırakır...

 

Korku...

Biz herkesi her zaman deniyoruz, emin olmak, güvenmek istiyoruz...
Sevgisini ve bağlılığını her an kanıtlasın, hayatını ve her şeyini tehlikeye atsın ve bunu binlerce kez yapsın istiyoruz...
Kendimizle ve korkularımızla öylesine doluyuz ki; hiçbir duyguyu, hiçbir insanı, hiçbir nesneyi olduğu gibi bütün gerçekliğiyle göremiyoruz...
Her şey kendimizle ve korkularımızla oluşturduğumuz prizmalardan kırılarak ulaşıyor bize...
Her şeyi olduğundan başka bir biçimde ve olduğundan başka bir yerde görüyoruz...
Belki de bu yüzden aradığımız şeyleri aramamız gereken yerlerden başka yerlerde arıyoruz...
Mutlulukla aramıza, korkularımızı ve kendimizi sokuyoruz...
    (...Erich Fromm)

İtirafım var

(...isim: m. yavuz ...şehir: istanbul ...yaş: yirmi sekiz)

Okulun tiyatro ekibindeyim ve rol gereği salonun arkasından gelip sahneye çıkıyordum...
Bir gün Bakırköy Akıl Hastanesi hastalarına oynarken yine arka kapıdan salona girdim.
İçerisi tıklım tıklım akıl hastalarıyla doluydu.
Sıram gelince yine her zamanki gibi salondan sahneye çıkmak için yürüdüm. Yürüdüm diyorum ama, yürüyemedim. Yolun kenarındaki koltukta oturan bir hasta ceketime yapışmış bırakmıyordu.
Asıldım, zorlandım, imkânsız... Bir türlü kurtaramıyorum. Sonunda eğildim:
“-Bırak beni, bırak sahneye çıkacağım” dedim...
Akıl hastası büsbütün belime sarılıp bağırdı:
“-Olmaaaz... Buradan seyret...
Hemşire Hanım tembih etti, sahneye çıkmak yook...”
O beni deli sanmış bırakmıyor ben de deli gibi kendi kendime gülüyordum..”
(omer.soztutan@tg.com.tr 
itiraf edin, rezil edelim...)

Noktayı koymak!...

 

 

 

 

 

 

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.