Nazan, söylenenleri duymuyordu sanki!..

A -
A +
Restorandan fırlayan genç, yakışıklı adam gür bir sesle haykırdı: "Bırak o kadını!.."
 
Restoran çalışanları genç kadını fark edince hemen müdahale etmeye kalkıştılar. Birisi yanına geldi:
- Hanım, burada oturamazsın, kalk buradan...
Nazan yavaşça kaldırdı başını. Gözleri kayıyordu artık. Belli belirsiz baktı adamın yüzüne, hiç cevap vermeden yeniden gözlerini yere çevirdi. Garson sinirlenmişti:
- Hanım, kime söylüyorum ben, kalk buradan! Burada oturamazsın, müşterilerimiz rahatsız oluyor... Haydi kalk bakalım...
Nazan söylenenleri duymuyordu sanki. Boş boş bakıyordu etrafa…
Restoranın içinde yemek yiyen uzun boylu, yakışıklı, otuz beş yaşlarında bir adam sessizce olanı biteni izliyordu. Siyah dalgalı saçları kısa kesilmiş ve düzgünce taranmıştı. İçinde pahalı olduğu belli olan bir gömlek ve yakasından bir fular vardı. Siyah tel çerçeveli gözlükleri geniş yüzüne tam olarak oturmuştu… Gözleri griydi. Garsonların davranışını dikkatle takip ediyordu. Sonunda garsonun genç kadının koluna yapıştığını gördü. Hemen hareketlendi. Bu sırada Nazan koluna yapışan garsondan kurtulmak için çırpınıyordu. Güçsüz yalvarışları fayda etmiyor, garson tarafından sürükleniyordu. Restorandan fırlayan genç, yakışıklı adam gür bir sesle haykırdı:
- Bırak o kadını!
Garson şaşkınlıkla döndü. Cevap verecekti ama restoranın en iyi müşterilerinden biri olan Önder Tunalı’yı görünce ne yapacağını şaşırdı. Hemen kadının kolunu bıraktı. Nazan sendeledi. Gözleri karardı ve olduğu yere yığılıverdi. Önder Tunalı hemen koştu genç kadının yanına. Onun başını koluna dayadı ve gözlerinin içine baktı dikkatle. Hemen ceketini çıkartıp Nazan’ın başının altına yastık yaptı. Kaldırıma boylu boyunca uzattı genç kadını. Restorandakiler başlarına üşüşmüştü. Restoran sahibi atıldı:
- Bir hastalığı mı var acaba Önder Bey? Allah Allah ne oldu acaba kadıncağıza? Kimi kimsesi yok mu haber versek...
Önder Tunalı gözlerini kıstı. Garsonlardan birinin getirdiği su şişesinden avucuna doldurup genç kadının başını ıslattı. Nazan yavaşça açtı gözlerini. Açlıktan ağzı kokuyordu. Yalvaran gözlerle baktı genç adama. Güçlükle fısıldadı:
- Bir lokma ekmek ne olur...
Önder irkildi bunu duyunca. Fırladı hemen:
- Bu kadın aç! Hemen bir şeyler hazırlayın. Açlıktan bayılmış zavallı...
Ardından Nazan’ı kucakladığı gibi restorana soktu. Restoran sahibi hemen arka tarafın kapısını açtı ve kadıncağızı içeriye aldılar. Garsonların getirdiği çorbaya âdeta saldırdı Nazan. Üç gündür hiçbir şey yememişti. Çıldırmış gibi yiyordu. Sanki elinden alacaklarmış korkusuyla çiğnemeden yutuyordu lokmaları...
Önder kapının yanında, ayakta durmuş izliyordu genç kadını. Çorbanın ardından ızgara köfte getirdiler. Onu da yedi Nazan. Üzerine bir bardak ayran içti. Önder yavaşça yaklaştı:
- Doydunuz mu? Tatlı da yer misiniz?
O zaman fark etti Nazan genç adamı. Mahcup bir tavırla önüne bakarak fısıldadı:
- Çok teşekkür ederim. Üç gündür bir şey yemedim ben. Çok açtım, özür dilerim...
- Özür dileyecek bir şey yok. Daha bir şeyler isterseniz getirtelim...
Başını iki yana salladı genç kadın:
- Hayır, hayır, doydum, inanın çok doydum. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.