Sabaha kadar yatakta dönüp durdu Esra...

A -
A +

"Esra, iki lokma bir şey yemeden çıkma kızım. Çocuğu da bırak bana..."

 
Esra merak içinde bekledi. Bekir mallarını toplayıp dükkânı kapadı, kepenkleri indirdi, sonra genç kadının elinden valizini alıp yanında yürümeye başladı:
- Ah be kızım, neden yaptın böyle bir hatayı bir bilsem! Perişan oldu anacığın babacığın. Çok ağlaştılar, çok üzüldüler. Yediler bitirdiler kendilerini. Her şey üst üste geldi.
Esra korkmaya başlamıştı. Gözlerinin içine baktı adamın:
- Ne oldu Bekir Ağabey, neredeler şimdi, ne olur söyle…
          ***
Gülsüm elini uzattı Esra’ya doğru:
- Bir tabak daha çorba koyayım mı Esra?
- Yok Gülsüm abla, yeter bu kadar. Size de yük oldum…
Karı koca birbirlerine baktılar. Gülsüm kaşlarını çattı:
- O da ne demek öyle? Ben Necile Ablayı da Cahit Ağabeyi de anam babam gibi severdim. Hepinizi öyle ama kader işte… Ağabeyinin hâline çok üzüldüler. Çok kırıldılar. Bir kere bile aramadı Hakan. Hiç ilgilenmedi. Ne zaman baban mahpusa düştü o zaman bir kere gelmiş, yarım ağızla anlatmıştı Necile Abla giderayak. O zaman gelip kötü konuşmuş. Kırmış ananı. Bir daha aramam diyerek gitti buradan kadıncağız. Zor durumlara düştüler Esra… Hiç hak etmediler bunları…
Esra ağlamaklıydı. Dudaklarını ısırıyor, anne ve babasının yaşadıklarını, hele bütün bunlara sebep olarak da kendisinin ve ağabeyinin olduğunu düşündükçe kahroluyor, yerin dibine geçiyordu. Bekir onun perişan hâlini anlamış olacak ki biraz da teselli olsun amacıyla atıldı:
- Neyse, yarın gider bulursun Necile Teyzeyi. Bayrampaşa taraflarında bir evdi. Adresi var bende. Gittiğinden beri hiç haber alamadık. Helalleşti de gitti zaten. Şimdi sen yat, dinlen kızım. Bebeğini de doyur, sıcacık yatakta uyuyun bakalım güzelce…
Sabaha kadar yatakta dönüp durdu Esra. Kâbuslar görüyor, olanlardan kendini sorumlu tutuyor, korkunç bir suçluluk duygusu ve vicdan azabıyla inliyordu. Sabah gün ağarmaya yüz tutmuşken açtı gözlerini. Vakit kaybetmek istemiyordu. Usulca kalktı. Bebeğini de taşıyacaktı yanında. Giyindi. Yanında beş kuruş parası yoktu. Kolları yanına düştü. Kendi kendine mırıldandı:
“Kalkıp giyinsen, hazırlansan ne fayda? Neyle gidip bulacaksın ananı babanı?..”
Tam bu sırada arkasında bir tıkırtı duydu. Gülsüm de uyanmıştı:
- Esra, iki lokma bir şey yemeden çıkma kızım. Çocuğu da bırak bana. Onunla dolaşamazsın. Hem hapishaneye gideceksin, hem de annene… Çocukla olmaz. Nasıl olsa valizini bırakacaksın, sonra da onu almaya geleceksin. Buraya döneceğin kesin.
- Sağ ol Gülsüm Abla… Ama bu gidişle gidemeyeceğim galiba…
Gülsüm hayretle baktı:
- O neden kız?
Yutkundu Esra. Mahzun gözlerle baktı karşısındaki kadına. Gülsüm hemen anlamıştı:
- Anladıııııım…. Deli kız… Bekir Ağabeyin verecek sana para.
- Siz çok iyi insanlarsınız Gülsüm Abla. Allah razı olsun… DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.