Daşdöven nedir bilir misiniz?

A -
A +
“II. Dünya Savaşı ve hemen sonrasında, hangi köylümüz bulabilmiş ki biz bulalım onları?”   İlçemiz Akseki’ye yaya dört - beş saat uzaklıktaki, dört yanı yüksek Toros Dağlarıyla çevrili köyümüz Gödene’de geçti; tüm çocukluğum. Yalnız benim değil, tüm başarılı ünlü girişimci köylülerimin çocukluğu da zorluklar içinde geçti. Bizler, beş - altı yaşından itibaren, her türlü işte anne ve babamızın yanında olduk. Gücümüzün yettiği her işi, yüksünmeden, şikâyet etmeden yaptık. Gerektiğinde oğlak güttük, gerektiğinde sığır… Gerektiğinde bahçemizdeki sebzeleri suladık; gün geldi, meyveleri topladık. Çeşmeden ibrikle, güğümle su da taşıdık; biraz daha büyüyünce ot da yolduk, çapa da yaptık, ekin de biçtik orakla. Harman da sürdük düvenle; eşeğimizi, öküzümüzü de otlattık kırlarda. Ve bu işleri zevkle yaparken, yanlış değil evet zevkle yaparken, çoğu zaman çorap da yoktu ayaklarımızda, çarık da… “Demek ki potin, iskarpin, ayakkabı ya da çizmeniz vardı!” diyorsunuz, öyle mi? İkinci Dünya Savaşı sırası ve hemen sonrasında, hangi köylümüz bulabilmiş ki, biz bulalım onları? Çok sonradan çıktı; o ucuz lastik ayakkabılar. “Daşdöven” nedir, bilir misiniz siz “daşdöven”? Nereden bileceksiniz ki! Bahar dâhil, bütün bir yaz, çıplak ayakla taşların üzerinde yürümekten, tabanlarımızın altında yumurta büyüklüğünde bir çıban ya da yara oluşurdu. Onun adıydı “daşdöven”. Arapça da değil, Farsça da… İngilizce de değil, Fransızca da… Özbeöz Türkçe, bileşik bir kelime… Baştaki “daş” bildiğimiz “taş”ın yöresel deyişi. “Taşın döve döve oluşturduğu çıban, yara” anlamındadır. Her yaz, mutlaka olurdu; bu yara bende. Ne mi yapardık? Doktor nerede, hastane nerede! Kim kaybetmiş de biz bulalım! Ninem (babaannem) ve annem, şu bildiğimiz acı soğanı bir güzel haşlar ya da korlu sıcak külde pişirir, yaranın üstüne sıcak sıcak sarardı. Benzer tecrübeleri, Mersin’in Gülnar ilçesinin Eskiyörük köyünde, bir Yörük çocuğu olan Süleyman Bozdemir de yaşamış. Üç aşağı beş yukarı, 1940’lı, 1950’li yılların köylü çocuklarının dağarcıkları, benzer anılarla doludur hep. Bunca sözden sonra, çocukluğu deve, oğlak ve keçi çobanlığıyla geçen Prof. Dr. Süleyman Bozdemir’in bu konuda neler yazdığına bakalım… DEVAMI YARIN  
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.