İran'ı karıştıran düğün: Hamaney'in danışmanı Şemhani'nin skandal videosu tartışmaları nasıl alevlendirdi

İran 2025 yılına gelindiğinde otoriter kontrol ile özgürlük arayışı arasında sıkışmış bir toplum görüntüsüyle varlığını sürdürüyor. Sosyal medyada son zamanlarda en çok konuşulan olaylardan biri de Lider Ali Hamaney’in kıdemli danışmanı Ali Şemhani'nin düğününü gösterdiği iddia edilen sızdırılmış görüntüler oldu. O videoyla alevlenen kadın tartışmalarının bir analizi...
SENA DARBAZ - Mayıs 2024'te çekildiği bildirilen videoda, Şemhani'nin kızını koridorda yürüttüğü görülüyor; gelinin gösterişli elbisesi, törenin ihtişamı ve damadın papyonu özellikle dikkat çekiyor. Ancak sosyal medyada en çok tartışılan konu, etkinlikte birkaç başı açık kadının yer alması oldu.
Bu durum, İran'daki zorunlu kıyafet kuralları ve devlet tarafından uygulanan ahlaki denetimler hakkındaki kamuoyu tartışmasını yeniden alevlendirdi.
SIZINTININ ARKASINDA İSRAİL Mİ VAR?
Şemhani, 2013-2023 yılları arasında Yüksek Ulusal Güvenlik Konseyi sekreteri olarak görev yaptı ve şu anda Hamaney'in danışmanı olarak kalmaya devam ediyor.
Görev süresi boyunca kadın hakları ve medeni haklar konusunda hiçbir reformist eğilim göstermemiş, aksine zorunlu başörtüsü yasalarını “toplumsal düzenin temeli” olarak kamuoyuna açıklamıştı.
2022'de yaptığı bir açıklamada "Ahlaki değerleri korumak devletin temel görevidir" demiş, rejimin kadını kamusal denetimin merkezine koyan ideolojisini açıkça pekiştirmişti. Videonun yayılmasının ardından İranlı yetkililer sert tepki gösterdi.
Hamaney, sızıntının arkasında İsrail’in olduğunu iddia etti. İran International'a göre, Şemhani, "insanların özel hayatlarına müdahale etmek, İsrail'in yeni suikast yöntemi haline geldi" iddiasında bulundu. Rejim içindeki isimler de onu savunmaya koştu.

Eski bakan İzzettillah Zarghami, Şemhani'nin "düşük profilli bir hayat sürdüğünü" ve "düğün töreninin sadece kadınlara açık olduğunu, bazı konukların peçeli, bazılarının ise yakın akrabalar olduğunu" savundu. Ancak bu tür açıklamalar, İran'ın yönetici elitinin derin ikiyüzlülüğünü daha da belirginleştiriyor.
Bu elit, sıradan vatandaşlara katı ahlaki kurallar uygularken, aynı kısıtlamalardan kendini özgürce muaf tutuyor.
'KADIN, HAYAT, ÖZGÜRLÜK' KURALLARI DEĞİŞTİRDİ Mİ?
Tartışma, İran sokaklarını sarsan 2022 tarihli “Kadın, Hayat, Özgürlük” (Zan, Zendegi, Azadi – WLF) hareketinin kalıcı yankıları arasında ortaya çıkıyor. Ayaklanmanın yoğunluğu birçok gözlemci ve akademisyeni hazırlıksız yakaladı. Y kuşağı ve Z kuşağı üyeleri, yalnızca kadın haklarını veya seçme hakkını savunmakla kalmayıp, uzun süredir bastırılan mücadeleleri aniden görünür hale gelen etnik azınlıklar dayanışma içinde, beklenmedik bir devrimci enerjiyle ortaya çıktılar.
Hareket, İran'daki derin toplumsal eşitsizliklere ve siyasi sisteminin merkezileştirici doğasına dair yeni bir analitik pencere açtı.

İran üzerine akademik ve diasporik feminist çalışmalar, genellikle dar bir şekilde "İranlı kadınların tarihi" veya "İran feminizmi" üzerine odaklanmış ve Kürt, Arap, Beluç toplulukların yaşanmış deneyimlerini göz ardı etmişti.
Minnesota Eyalet Üniversitesi'nden Yalda Hamidi, bu boşluğu eleştirerek, marjinal grupların bakış açılarını merkeze alan radikal demokratik ve ırkçılık karşıtı bir çerçeve çağrısında bulundu. Hamidi'ye göre, akademisyenler ve aktivistler ancak böyle yaparak hem İran'ın geçmişi hem de mevcut toplumsal hareketleri hakkında gerçekten kapsayıcı bir anlayışa sahip olabilirler.
MARJLAR ARTIK DEVRİME Mİ ÖNCÜLÜK EDİYOR?
Tarihi örnekler de bu iddiayı destekliyor. Mahsa Amini'nin iddia edilen başörtüsü ihlalleri nedeniyle polis saldırısına uğrayıp öldürülmesi, kadınlara yönelik devlet şiddetinin yanı sıra; hükümet ile Kürt-Sünni azınlıklar arasındaki kırılgan ilişkiyi de gözler önüne serdi.
Benzer şekilde, Beluç aktivist Hüdanur Lacai'nin Zahedan'da tutuklanıp işkence görmesi, İran'ın etnik azınlıklara yönelik militarize baskısının trajik bir simgesi haline geldi. Yıllar önce, Mahşehr'deki Arap kadın aktivistlerin sızdırılan ses kayıtları, devletin su kaynaklarını etnik kökenlere göre yönlendirmesinin yerel toplulukları nasıl mahvettiğini ortaya koymuştu. Bu, modern İran devletinin merkeziyetçi ve yarı-sömürgeci mantığının çarpıcı bir yansımasıydı.
Zorunlu kıyafet kuralları ve sözde “ahlak polisi”nin faaliyetleri, dini meşruiyet kisvesi altında işliyor ancak pratikte, kadınların kamusal hayattaki özgürlüklerini sistematik olarak kısıtlayan siyasi kontrol araçları olarak işlev görüyor. Bu mekanizmalar, eski cumhurbaşkanı İbrahim Reisi döneminde sosyal gözetimi güçlendirmeyi amaçlayan "Plan Nur" gibi girişimlerle daha da yoğunlaştı. Ancak İranlı kadınlar hem ülke sınırları içinde hem de dışında, meydan okumanın kalıcı sembolleri haline geldiler.

İRAN, ÖZGÜRLÜK SINIRLARINI AŞABİLİR Mİ?
Cinsiyet perspektifinden bakıldığında, WLF hareketi tarihi bir mücadelenin devamını temsil ediyor. İran devletinin modernleşme ve İslamlaştırma projeleri, kadınların toplumsal rollerini uzun zamandır ulusal çıkarlara bağlamış ve "Vatansever Kadınlık" veya "Milletin Analığı" gibi kavramlarla meşrulaştırmıştır.
Sokaklarda ve çevrimiçi platformlarda yankılanan yeni nesil İranlı kadınlar, toplumsal özerklik talebini kökten yeniden tanımlıyor.
Bugünkü İran kadın hareketini anlamak için artık yalnızca liberal veya çok kültürlü çerçeveler yeterli değil. Mücadele, bu kategorilerin izin verdiğinden daha derin ve daha katmanlı.
İran'ın din, etnik köken, sınıf ve cinsiyet üzerinden iç içe geçmiş karmaşık toplumsal yapısı, kadınların direnişini tek bir ideolojik bakış açısıyla ele almayı imkansız kılıyor.
Mevcut hareketi doğru okumak, onu hem uzun bir tarihsel sürecin hem de küresel bir özgürlük mücadelesinin parçası olarak görmek anlamına gelir.
Geçmişte yaşananlar bu gerçeği gözler önüne seriyor: Beluç aktivist Hudanur Lacai'nin işkenceye uğrayıp öldürülmesi, Mahsa Amini'nin Kürt-Sünni bir kadın olarak hedef alınması ve 2019'da Mahşehr'de Arap kadınların ayrımcı su politikalarına karşı düzenlediği protesto gösterileri, İran'daki eşitsizliğin yalnızca cinsiyetle sınırlı olmadığını gösteriyor.
Mahsa Amini'nin ölümünün ardından yapılan protestolar, İran'da kadın özgürlüğü çağrısının yalnızca sembolik olmadığını, özünde siyasi olduğunu ortaya koyuyor.








