Uyuşturucu tacirlerine yeni bir iş alanı öneriyorum

A -
A +
Çok ciddiyim.
Gelin daha fazla genci zehirlemekten, suç işlemekten vazgeçin.
Düşünün, yakalanmanız durumunda en hafifletici sebepleri bir araya toplasanız bile cezanız kemiksiz 12 yıldan başlıyor. Polisle çatışmaya girip öldürülmeniz işten değil.
Değer mi buna? Çoluk çocuğu zehirlediğiniz için size hapiste de rahat yok. Yaptığınız suç, zaten biliyorsunuz.
Üstelik size önereceğim iş alanı uyuşturucu ticaretinden daha kârlı. Risk puanı sıfır. Dahası devlet koruması altında. Vergi konusu da çok esnek bu arada, söyleyelim. Verilen bilgiye göre bu sektörde kayıtdışılık oranı yüzde 70 ve vergi kaybı 5 milyar doların üstünde ama umursayan yok. Rahatsınız ve el üstünde tutuluyorsunuz anlayacağınız.
Merak ettiniz değil mi bu yeni iş alanını?
Yapacağınız iş çok basit.
Üreticiden sebze-meyve alıp satın. Kazancınız en az 10 kat.
Yani kabzımallık bir nevi. Tüketiciden alırsın domatesi 50 kuruşa, 5-10 katı fiyata da pazarcıya ya da manava satarsın. Domates yalnızca örnek, tüm meyve sebzelerde durum aynı.
Gıda zinciri değil, saadet zinciri.
Bir başka yöntem de şu. AVM’lerde marketler kurarsınız, üreticiden doğrudan alırsınız, on katı fiyata satabilirsiniz. Ne denetleyen var, ne soran.
Avrupa’da üreticilerin tamamı kooperatifleşmiş durumda ve ürünlerini doğrudan tüketiciye satış yapan marketlere ve perakendecilere pazarlıyor. Bizde bu da yok, o yüzden vur abalıya. Üreticinin elinde tonlarla domates mi kaldı, boş ver. Yeter ki şehirlerde yaşayanlar pahalıya yesin, sen de kazan, parana para ekle.
Dediğim gibi bu örneği verirken şaka yapmıyorum. Sebebi de çok açık.
 
MB FAİZİ İNDİRSİN AMA YA SEN NE YAPACAKSIN?
 
Gelelim esas meseleye.
Merkez Bankası’nın yeni başkanından memnunuz değil mi?
Faizi de indirip duruyor adam. Eskisi gibi değil, hükümetin ve ekonominin yolunu açmaya kararlı.
İyi de nereye kadar? Artık hükümetin de enflasyonu azdıran gıda fiyatlarını kontrol altına alması, gıda zincirindeki aşırı kârlılığı ortadan kaldıracak lojistiği sağlaması gerekmiyor mu? Ancak o zaman Merkez Bankası’nın faiz indirimi daha anlamlı hale gelecek.
Hükümet fiyat istikrarını bozan sorunların üzerine gidilmesi ve “Gıda ve Tarımsal Ürün Piyasalarını İzleme ve Değerlendirme Komitesi”nin yeniden kurulması gibi birtakım kararlar almış.
Lakin o komite kuruluncaya ve çalışmaya başlayıncaya dek atı alan Üsküdar’ı geçer. Acil müdahale şart. Merkez Bankası faizi indirirken hükümetin de bir an evvel tarladan eve gelinceye kadar en az 10 kat pahalanan gıda fiyatlarını kontrol altında tutabilecek bir “market maker”lığa yani piyasa yapıcılığına soyunması ve serbest rekabet içinde gıda zincirinde kan emicilikle katlanan fiyatlara müdahale etmesi gerekmez mi?
Amatör bir zihin yapısıyla öneriyorum. Misal geçmişte İzmir’de Tansaş vardı. Üreticiden tüketiciye gıda ulaştırıyordu. Sonra özel bir şirket tarafından satın alındı ve işlevini tamamladı.
İstanbul başta tüm büyükşehir belediyelerimiz soğuk zincir kurabilecek parasal imkânlara sahipler. Tüm piyasayı kontrol altına almaları ya da domine etmeleri beklenemez kuşkusuz, ancak en azından fiyat istikrarı ve gıda fiyatlarının kontrolü açısından önemli bir işlev görür. Belediye’nin üreticiden aldığı gıdanın doğrudan denetimi belediyenin zabıtaları tarafından yapılan pazarcılara ve anlaşma yapılan marketlere verilmesi durumunda olacakları hayal edelim.
Bu arada kamu eliyle ya da teşvikiyle üreticilerin kooperatifleşmesinin yolu açılıp Avrupa’nın yaptığını hayata geçirebilmenin vakti geldi de geçiyor bile.
Dediğim gibi, amatörce bir öneri bu sadece. Ancak artık birilerinin bu işe kafa yormasının zamanı geldi de geçiyor bile...
 
 
Almanya’nın yeni şantajı; “Ermeni Soykırımı”
 
Demek “Vize muafiyeti olmazsa geri kabul anlaşması da biter” dersin ha, al sana Ermeni Soykırımı yasa tasarısı.
Artık Avrupa ülkelerini, başta İngiltere, Almanya ve Fransa olmak üzere tanıyoruz.
Şantaj, tetikçilik, istihbarat örgütleriyle altını oyup hedef ülke kaynaklarını alabildiğine tüketmek ve bağımlı hâle getirmek en iyi bildikleri iş.
Bu yüzden terör örgütlerini Türkiye’ye karşı kullandıklarını bile artık gizlemiyorlar.
Geçen hafta Almanya’nın RTL televizyonunda yayınlanan bir programda PKK’nın İran ile yaptığı anlaşma uyarınca faaliyetlerini 2011 yılında durduran ve hâlen varlığını sürdüren PEJAK’ın lideri Hacı Ahmedi ile yapılmış bir röportaj vardı. Hacı Ahmedi, 25 yıldır Alman pasaportu taşıyor ve Köln’de yaşıyor. Programda yayınlanan röportajda muhabire “Amerika bizden çok memnun sık sık görüşüyoruz. Biz Avrupa’yı çok rahatsız etmeden gençleri ve kızları dağa gönderiyoruz. Bir kısmı bölgede kalıyor, bir kısmı da Kuzey Kürdistan’a (Türkiye) gönderiliyor. Alman İstihbarat teşkilatı BND de bizden haberdar, ne yaptığımız çok iyi biliyor. Geçenlerde bir genç adam geldi ve bana BND’den olduğunu söyledi. Ona tüm faaliyet şeklimizi anlattım” diye konuşuyor.
Almanya bu işte. Osmanlı topraklarında Ermeni ve Müslüman on binlerce insanın ölümüne sebep olan acı olayların altındaki parmak da onlara aitti ve kışkırttıkları Ermeni halkını dımdızlak ortada bırakmışlardı.
Şimdi çok umurlarındaymış gibi buzdolabında zor zamanlar için beklettikleri meseleyi Türkiye’ye karşı şantaj için kullanmaktan kaçınmıyorlar.
Elbette Türkiye Dışişleri bu girişime karşı proaktif bir tutum almayı bilecektir. Tabii pek çok kritik zamanda olduğu gibi geriden nal toplamazsa. Martin Schultz’un terbiyesizliği ile Sergey Lavrov karşısındaki gereksiz “ince diplomasi” belleklerimizde henüz.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.