Yabancının biri yoldan geliyor, bakıyor orman duman içinde, cepten itfaiyeyi arıyor; “Yetişin yangın var galiba!”
-Beyefendi siz neredesiniz şu anda?
-İstanbul girişindeyim, dur bakayım tabelada “Dülükbaba” yazıyor.
-Haa o mesele. Rahat olun efendim, kebap dumanıdır onlar.
Gaziantepli altı gün çalışır, bir gün harcar. Mangalını semaverini alır, dooğru bi ağaç altına.
Amele maraba fark etmez, ırgat da eşraf kadar düşkündür boğazına. Zırhı kendileri çeker, şişi kendileri saplar, yelpaze sallar yorulasıya.
Sabah namazını kılan esnaf, cami çıkışı beyranını içer, güne kuvvetli başlar. Mübareğin içinde yok yoktur, eti, biberi, pirinci, sarımsağı, baharı, baharatı artık ne gerekiyorsa... Bakır sahanda gelir, kaşıklayıp kalkarsın zaman almaz.
Beyran dediğin bir nevi haşlama, koyun boynu geceden bırakılır kaynamaya. Mümkünse tencere küle gömülür, sabaha kadar tıkırdar. Öyle ki kemiği sallasan etler dökülür iki yana. Onları ince ince dider, lime lime ederler. Önünüze koymadan evvel bakır sahana alır, alevle harlatırlar. Yani bir yandan biber yakacak, öbür yandan sıcak. Terletmezse para yok, gözlüğün buhar olacak.
Antepliler göre beyran “korona aşısı” ve “gripsavardır”. Tek doz kâfidir ama tercihan seriye bağlar, 1x1 alırlar.
Eğer uykucu biri iseniz Antep size uymaz. Efendim saatimi dokuza kursam, onda dışarı çıksam? Abi sen yat, hiç kalkma. Boşa dolanırsın, canını sıkma.
Meraklısı nohut dürümü kebaba değişmez. Sanmayın ki fukara gıdası, kelli felli adamlar bekleşir kuyrukta. Ekmeği tırnak pide, nohudu pazarda satılandan. Yanında biber, soğan, maydanoz, nane, sumak, limon, kimyon gibi tanıdık dostlar... Kızarmış patates de yakışır olursa.
“Böylesine” sıradan malzemelerle “öylesine bir” lezzet çıkarabilmek için Antepli olmak lazım galiba.
Cartlak kebabının (ciğer) dumanı bile iştah açıcı, bir bakmışsın ayakların götürmüş, çökmüşsün hasır oturaklara. Ciğeri genelde şişe dizer, mangalda çevirirler. Küppe dedikleri ekmeğin içine sıyırır, hudaratla (yeşillik) sunarlar. Başka yerde ciğer yemeyenler Antep’te nazlanmaz, kuzu şişi andırır zira.
İştahlıları tek dürüm kesmez, “ikile üçle” der çentik attırırlar kapıya...
Şimdi kafe kahvaltıları moda. Koca bir tepsi geliyor, üzerinde yirmi küsur tabak. Üstten, alttan, yandan çekip sallıyorlar Instagram’a...
Sucuklu yumurtaya banarken, dürümleri yutarken, poz poz atıyorlar ortama.
Ohhh canıma değsin, biz zenginiz aslanım, neler neler yiyoruz baksana.
Hani israf haramdı, çoğu kalıyor masada. Eyptır, dulu, yetimi, hamileyi düşünmeden gözüne sokarcasına.
Hem Antep sofradan ibaret değil ki ciddi bir sanayii var, el sanatları var, mimarisi var, konakları, hanları, hamamları, parkları, bahçeleri, kaleleri, kuleleri var.
Dahası peygamber makamları (Hazret-i Yuşa) sahabe kabirleri (Ukaşe radıyallahu anh) unutulmaz velileri (Şeyh Fetullah, Pir Sefa) ve edipleri var. Evliya Çelebi’ye göre Ayntab divan şairi yetiştiren 200 şehir arasında ilk onda.
Şehit Kâmil, Şahin Bey, Mehmed Molla (Karayılan) her biri ayrı destan. Mütercim Âsımlar çıkarabiliyorsa kalitesi ortada.