Bülent Ecevit DSP Genel Başkanlığını bıraktıktan sonra, sanki politikada daha çok aktif olmaya başladı... Yeni yıla girerken, Atatürk'ün İnönü'ye, onun da kendisine vaki vasiyetini ileri sürerek Musul'un alınması gerektiğini ve hatta şimdiki zamanın da bunun için münasip olduğunu beyan ederek, dış siyaset ve diplomasi gündemini allak-bullak eden Ecevit, bu defa iç siyaseti dalgalandıran bir çıkış yaptı. Sayın Ecevit, tarhî ağırlığı olan "Milli Şef" İnönü'yü devirerek liderliğini ele geçirdiği Cumhuriyet Halk Partisi'nin vefat ilanını; bir bayram günü evinde düzenlediği basın toplantısıyla medyaya tevdi etti! Ona göre, "Türkiye'de CHP diye bir güç artık yok..." Bu açıklamanın en fazla Deniz Baykal ve ekibini öfkelendireceği açıktır. Zira Baykal'ın uzun yıllar birlikte CHP'de siyaset yaptığı ve parti yönetiminde yan yana görev aldığı eski lideri, hiç de hazmedilecek şeyler söylemiyor; CHP'nin bırakın ülkeyi yönetmesini, kendi kedini idare etmekten aciz olduğunu iddia ediyor. Baykal bir süreden beri şu sözü sık sık tekrarlıyor: "Bazıları selden kütük kapma yarışında..." Acaba Ecevit'in açıklamaları da böyle bir yarışın sonucu mu? Zira Ecevit kendi ifadesiyle; "CHP içindeki akıl almaz kargaşa"ya karışmadıklarını, bu durumu istismar etmediklerini söylese de, şu sıralarda yoğun tartışmalara konu olan kopma ve bölünme ihtimali karşısında, kapıyı aralık tutmayı da ihmal etmiyor!.. CHP'den DSP'ye gelmek isteyenlere kapılarının açık olduğunu açık açık belirtiyor. Burası da enteresan... DSP'nin resmi genel başkanı Zeki Sezer ama, çok çok önemli bir konuda partisinin emekli lideri ifşaatta bulunuyor. Bu da Türk usulü siyasetin bir özelliği olsa gerek. Neyse, biz Ecevit'in CHP'yi; yasaklı döneminde Süleyman Demirel'in kendisi için sık sık tekrarladığı "Beni diri diri mezara gömmek istiyorlar..." yakınmasını hatırlatır biçimde adeta diri diri mezara gömmek isteyen sözlerine dönelim. Ecevit, CHP'nin siyasi ömrünü tamamladığı tarihi çok gerilere götürüyor ve 12 Eylül 1980 ihtilali sebebiyle, genel başkanlıktan istifa ederken söylediği; "CHP'nin siyasi tarihteki misyonunu tamamladığı" sözünün hâlâ geçerli olduğunu ileri sürüyor. Diyor ki; "Türkiye Cumhuriyeti devletini kurmuştur bu parti. Ama bir noktaya geldikten sonra işlevi ortadan kalkıyor. Şimdi kendini bile idare edemeyen bir parti. 'Cumhuriyetin Kurucusuyum' diyor, 'Atatürk'ü ben temsil ederim' diyor. Atatürk'e bundan daha ağır hakaret olamaz. Bu kadar zayıf düşmüş bir parti. Sanki bütün Türkiye ona bağlı..." Bu eleştiriler gerçekten çok ağır. Ancak CHP içindeki sayıları kabarık muhalif grupların ithamları da, doğrusu Ecevit'in söylediklerinden pek aşağı kalmıyor. Dört gün sonraki kurultayda aday olup olamayacağını henüz tam olarak kestiremeyen Zülfü Livaneli, "Temel Fıkraları" ile CHP'deki "Kaçınılmaz son"u anlatmaya çalışıyor. Durumu, her biri yüz kilometre hızla aksi yönlerden birbirine yaklaşan iki trenin çarpışmasında kopacak gümbürtüye benzeten Livaneli'ye de, muhalifleri söylediği şarkıdan esinlenerek isim takmışlar; "Leylim leyl Grubu"... CHP kurultayı için ortaya çıkan adayları, "Al birini vur ötekine!.." şeklinde değerlendiren Ecevit de, bu gelişmeleri tetikleyen Mustafa Sarıgül için şunu söylüyor: "Hiç devlet deneyimi olmayan bir kimse, CHP'nin içinde bulunduğu çaresizlikten fayda sağlamaya çalışıyor." Bu tesbitle Ecevit, Baykal'ın "Selden kütük kapma" iddiasına katılmış oluyor. CHP'de gerçekten çok karma-karışk bir durum sözkonusu. Ama gelişmeler, Ecevit'in etkili muhalefet yapamamak ve partiye hakim olamamakla suçladığı Deniz Baykal'ın konumunu güçlendiriyor. Çünkü Baykal muhalifleri tek bir adayın üzerinde anlaşamadılar. Ciddi bir hazırlıkları da yok. Onların bu dağınıklığı ve parti tüzüğünün hükümleri, bırakın kurultayda seçim kazanmayı, genel başkanlığa aday olmayı bile neredeyse imkansız hale getirmektedir. Özetleyecek olursak, bu kurultay için Sayın Baykal'ın eli güçleniyor. Belli ki, genel başkanlık yine onda kalacak. Ama ileriye dönük olarak bu koltukta ne kadar rahat oturabilir ve ne zamana kadar oturabilir; işte orası epeyce bilinmezlerle dolu.