Tek ayak üzerinde!..

Sesli Dinle
A -
A +

Devletlerin de siyaset gibi bir ahlakı var. Zaten milletlerin ahlakları devletlerine sirayet eder. Siyasetnamelerde Türk devlet adamlarında bulunması lazım gelen en önemli vasıflardan biri doğruluk biri de adalet idi. Devlet başkanlarından asla yalan söylememesi istenirdi. Yalan konuşanın namusu elden giderdi. Kendisine milletin itimadı ve güveni kalmazdı.

 

Yetmiş beş sene önce dünya arenasında yeni bir devlet teşkil edildi. Bu devletin temeli yalan ve zulüm üzerine kuruldu. Bu devlette doğruluk ve dürüstlük diye kavramlar yok. İdarecilerinin en önemli meziyeti yalan söylemektir. En inandırıcı yalan söyleyeni başkanlığa seçerler. Onlar da cümle politikalarını yalan üzerine kuruyorlar. “Tek ayak üzerinde kırk yalanın belini büker” deyimi sanki bunlar için söylenmiştir.

 

Bu devletin ikinci önemli vasfıysa zulümdür. Kendilerinden başka bütün insanlar ikinci sınıf vatandaştır. Hatta onlar, insan sınıfından sayılmazlar. Onun için onlara insan muamelesi yapmak gerekmez. Onlara her türlü zulmü uygulamak caizdir ve hatta gerekir.

 

Onlar bu konuda din kitaplarını bile değiştirmişlerdir. Nitekim değiştirilen Tevratlarında kadın, çocuk, yaşlı, genç, işçi, çiftçi demeden kim olursa olsun öldürülmeleri ve yok edilmeleri gerektiğini vurgulamışlardır. Bu itibarla hedef gözetmeksizin her yeri ve herkesi vurmak kendilerince meşrudur.

 

Hastaneleri, ambulansları, barınakları, sivil yerleşim ve pazar yerlerini, fırınları, su ve enerji kaynaklarını bombalamakta, binaları yerle bir etmekte, çocukları, engellileri, kadınları, hamile kadınları gözlerini kırpmadan vurmaktadır.

 

Bunlara karşı çıkanlara yalanları hazırdır. Onlara göre hastaneler terör yuvalarıdır. Vurdukları her yerde terörist diye ilan ettikleri kimseler vardı. Ana karnındaki bebeler ne oluyor dediğinizde ise muharref Tevrat’tan parçalar dinlersiniz.

 

Hastanelerdeki insanların terörist olduğunu ispatlayın, belgeleyin diyenler boş yere beklerler. Zira onların ikinci sınıf insanlara veyahut hayvanlara belge göstermek gibi bir dertleri olamaz. Onlar ne söylerlerse haklıdırlar(!) ve siz bunu kabul etmek zorundasınız. Onların her söylediği doğrudur(!) Siz onları asla tekzip edemezsiniz.

 

Birleşmiş Milletler onların hilafına aykırı olarak yüzlerce karar aldı. Hiçbirine zerrece değer vermediler. Hatta şu son katliamlarına karşı çıkan yüzü aşkın devlet başkanının ortak kararını alçaklık olarak betimlediler. Onlar da o alçaklığı sinelerine çekti!..

 

 

 

 

 

Kim duyar, kim dinler?

 

 

 

Açıkça söylemek gerekirse şu an dünyada (İran gibi anlaşmalı devletler sayılmazsa) Türkiye’den başka onlara yanlışsın, hatalısın diyebilen de kalmadı. Geçenlerde Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan, Alman Başbakanı Olaf Scholz’u bütün dünyanın gözü önünde şamar oğlanına çevirdi. Alman Başbakan sesini dahi çıkaramadı.

 

Aslında Sayın Cumhurbaşkanımızın o tokadı sadece Alman Başbakanına değildi. Bütün dünya liderlerine idi. 21. asırda insan haklarının güya zirve yaptığı bir çağda katliam ve soykırım tüm dünyanın gözü önünde pervasızca sergileniyor. Dünya drama bir filmi veya diziyi izler gibi bu soykırımı takip ediyor.

 

Dünyada bazı cesur adamlar da yok değil. Bunlar bir sanatçı, artist, oyuncu, aktivist, yazar ya da bir sporcu olabiliyor ve bu zalim devlete karşı bir duruş sergiliyorlar. Ancak bu alçak devlet her tarafta etkili olan piyonları ile onların dahi dillerini kesmek için anbean girişimlerde bulunuyor. Onlara karşı linç ve karalama kampanyası düzenliyor. Kendilerini yalnızlaştırıyor, işverenleri etki altına alıyor, görevinden ediyor.

 

Öte yandan hemen her ülkede bu katliamcı devlete karşı yüz binlerce insanın sokaklarda yürüyüşüne ve nümayişlerine şahitlik ediyoruz. Bunların hepsini toplasanız bu yalancı ve katliamcı devletin nezdinde herhangi bir tesirinin olduğunu söylemek mümkün değil. Onları boykotlarla, yürüyüşlerle, kınamalarla yola getirmek imkânsız. Siz mallarını boykot edersiniz onlar öldürdükleri insanların organlarını satarlar!

 

Temel vasıfları yalan ve zulüm olan bir devleti, adalete ve doğruluğa nasıl dönüştüreceksiniz? Merhum Ziya Paşa:

 

Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir,

 

Tekdir ile yola gelmeyenin hakkı kötektir

 

Demişti. Bunlar da Ziya Paşa’nın dediği gibi ancak ve ancak sertlikten ve dayaktan anlar.

 

Eskiler “Bir dirhem et, bin ayıp örter” derlerdi. Bu zalim devletin de en önemli gücü paradan geliyor. Dünya devletlerini ve idarecilerini para ile satın alıyorlar. Para bir anda bakışları değiştiriyor. Yalanlar gerçeğe, eğrilik doğruluğa, zulüm de adalete çabucak dönüşüveriyor.

 

Ben bu son Filistin hadisesinin hemen başlangıcında olayı “İsrail’in 11 Eylül’ü” olarak değerlendirmiştim. Yani bu hadiselere İsrail’in bilerek ve isteyerek sebep olduğunu ifade etmiştim. Zira İsrail’in artık "Arz-ı mev’ud” projesi için yeni ve büyük bir hamleye girişmesi gerekiyordu. Bunun için de Gazze’de hâkimiyeti ele alması lazımdı.

 

Hâlbuki o ilk günlerde hep Hamas’ın kahramanlıkları konuşuldu. Bu yalancı ve zalim devletin ne planladığını kimse düşünmedi. İsrail’in büyük oyunu kimsenin hatırına dahi gelmedi.

 

Oysa bakınız aradan 40 gün geçtikten sonra çatışmaların başladığı ilk gün, binlerce kişinin yer aldığı festival alanı baskınını bizzat İsrail’in planladığı ve İsrail savaş helikopterlerinin bombaladığı bugün net bir şekilde anlaşılmıştır. Hem de İsrail’in Haaretz gazetesi 364 kişinin hayatını kaybettiği Süpernova müzik festivalinde asıl katliamı İsrail ordusunun yaptığını açık bir şekilde ifade etmiştir.

 

Fakat yalan o kadar yerleşti ki doğruyu kim duyar kim dinler?

 

 

 

Birinde yalan diğerinde takiye!

 

 

 

Diğer taraftan "İran rejimine de dikkat!" demiştim. "Sakın İran’ın oyununa gelmeyin ortada bırakır, hatta başınıza çorap örer" diye uyarmıştım. Maalesef bu söylediklerim de gerçek oldu.

 

İran rejimi 1979 yılından bu yana 45 yıldır "Şeytan" diye vasıfladığı İsrail Devleti’ne son vereceğini belirterek taraftarlarını zinde tutuyor. Fakat ABD’nin darmaduman ettiği İslam ülkelerinde parsa toplamaktan başka bir icraatta bulunmuyorlar. Her ülkede cirit atıyorlar. Son olayda da bir taraftan Hamas’ı kışkırtırken ve alkışlarken diğer taraftan Gazze’nin yerle bir oluşunu timsah gözyaşları ile izledi. İsrail ile anlaşarak bazı ülkelerde paraları üzerindeki blokeyi kaldırttı!..

 

İsrail’in yalanı bunlarda takiye politikasına dönüşmüştür. Bu, "Doğru gibi konuşarak ahmakları avlamak ve fakat tam tersini uygulamak"tır.

 

Evet İran, İsrail’i sınırsız bir şekilde tenkit eder fakat hemen her bölgede Sünni İslam âlemini parçalar, vurur ve zayıflatır. Azerbaycan ve Suriye’de Türkiye’nin hedeflerini önleyemeyen İran, son olarak Filistin kartını açtı. Daha doğrusu İsrail ile birlikte açtılar. İran, Irak ve Suriye’yi zaten İsrail’in arzu ve isteği doğrultusunda işgale hazır bir pozisyona getirmişti.

 

Şimdi ise bizzat İsrail devrededir. Artık “Arz-ı mev’ud” projesinde yeni ve dev bir adım atılmıştır. Gazze düşürülmüştür. "Uyut, vur!" projeleri ile çok yakında bölgede İsrail’in yeni hamleleri sahne alacaktır. Kıskaç altına alınan Türkiye, bakalım bu badirede nasıl bir siyaset izleyecektir.

 

Ben İran ve Suudi Arabistan gibi dinî akidelerini ülkemizde yaymak isteyen devletlere özellikle dikkat çekiyorum! Zira bunlar yarınlarda Türkiye’nin başını ağrıtacak en önemli projelerin mimarlarıdır...

 

Bu manada geçen hafta Diyanet İşleri Başkanı’na sorduğum sualleri tekrar ediyorum: 

 

DİYK üyesi Prof. Dr. Halis Aydemir’in Diyanet adına Tahran’da ne işi vardı? Neyi birleştirmenin peşindeydi? Bütün katılımcıların bildirileri İran’ın resmî sitesinde yer alırken Aydemir’in konuşması neden yayınlanmadı? Orada nasıl bir konuşma yaptı ve hangi sözleri verdi? konuşmasında kullandığı “tedavüldeki Kur’ân” sözünden maksadı neydi?.. Bütün bunların cevabını vermesi gerekmektedir...

 

Araba devrildikten yahut da Basra harap olduktan sonra yol gösteren, akıl veren çok olur. Türkiye’nin, girmiş olduğu ikinci yüzyılında gafletle geçireceği bir dakikası dahi olamaz!

 

Büyük devlet ve ihtişamlı yüzyıl için azami dikkat, yerinde tedbir, doğru irade, cesaret ve büyük ülkü şarttır...

 

 

 

 

 

TEFEKKÜR

 

 

 

Güle gûş ettiremez, yok yere bülbül inler

 

Varakı mihr ü vefâyı kim okur kim dinler

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.