"Feza'da İki Türk"... Bu bir radyo tiyatrosunun ismidir. 1990'ların başında ses kaseti olarak çıkartmıştık. Orada Türkiye, Baykonur Hava Üssü'nden uzaya açılıyordu. Baykonur, o vakit bizde bilinmiyordu, tesislerin bulunduğu Kazakistan henüz istiklaline kavuşmamıştı. 16 Ekim 2015 gecesi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, kardeş Kazakistan Cumhuriyeti'nin Baykonur Hava Üssü'nden uzaya altıncı uydusu olan 4 B uydumuzu gönderirken biz, bir rüyamızın hakikat olmasının şükrünü yaşıyorduk.
Yatırım haberleriyle şehit haberlerinin birbirine karıştığı günlerdeyiz. Aynı ânda seviniyor ve aynı ânda kederleniyoruz. Ama netice itibariyle askerlikte de bayındırlıkta da zaferlere imza atmaktayız.
17 Ekim 2015 sabahında Dağlıca'dan yükselen şehit haberleriyle KKTC'ye su vermemiz aynı zamana denk geldi. Dünyada bir ilki gerçekleştirerek 107 Km'lik boru hattıyla Anamur Alaköprü Barajı'ndan Girne Geçitkale Barajı'na su sevkiyatına başladık. 1.6 milyar TL'lik dev bir yatırım.
160 cm çapındaki nakil borusu, deniz seviyesinden 250 m derinlikteki askılar üzerinden Kıbrıs adasına ulaşmakta. Türkiye, 1 Kasım'da bu büyüme hızını kaybetmezse ileriki dönemlerde o borulara bağlanacak paralel borularla Kıbrıs'a doğal gaz ve petrol de verilecek. Bir barış suyu olan Anamur suyu, talep olursa Güney Kıbrıs Rumlarına da satılabilecek.
Evet; adını koyabiliriz; "Kıbrıs, bugün fiilen fethedilmiştir".
Hissiyatımız o ki yarın Rodos ve diğer 12 Ada da aynı hizmetleri isteyecektir. Bunun neticesinde Yunanistan ve Türkiye birbirine daha bir yaklaşacaktır.
Böylesine büyük bir hizmet, ancak ihtişam asırlarımızda okunabilecek, tarihimize yakıştırıp bugünümüz içinse sadece hayal kabul edilebilecek eserlerdendir. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'dan işçilerimize kadar kimlerin emeği geçtiyse Allah onların hepsinden razı olsun. "Barış Suyu" tabiri bu vesileyle bir kere daha gündeme girdi. Bu tabir, Turgut Özal'a aittir. Suriye, o zaman da huysuzluklar yapıyor, Hafız Esed, ikide birde "Türkiye suyumuzu kesiyor!" diye bizi dünyaya şikâyet ediyordu. Maksadı, GAP inşaatını engellemekti. Barajlar zincirinin bitirilmesiyle doğu ve güneydoğuya refah ve zenginlik gelecek; Fırat'a vurulacak altın gem ile deli sular, nimete dönüşecekti. Suriye Baas rejimi, buna sekte vurmak istiyordu. Turgut Özal, bunun üzerine gündeme "Barış Suyu" teklifini getirdi. GAP yine yapılacak ve fakat Arabistan'ın derinliklerine kadar açılacak kanalla Fırat'ın suyu çölleri zümrüde çevirecekti. Proje heyecanla karşılandı ama olmadı. Bazısı Rus, bazısı İngiliz, bazısı Amerikan güdümündeki "kurdurulmuş" devletlerin taşeron reisleri, "king"leri, sömürgeci başkentlerde kaşlar çatılınca bizden uzak durdular.
Bir yılda devlet ve on günde devlet adamı olunmaz.
Eğer; Turgut Özal, Barış Suyu'nu, Tayyip Erdoğan da Kıbrıs Suyu'nu hayal edebildiyse, bu hayalleri besleyen birikimler vardır. Cihan Padişahı Kanunî Sultan Süleyman zamanında ve Sokollu Mehmed Paşa'nın devri sadaretinde Don ve Volga nehirleri arasında kanal açıp bu nehirlerin birbirine bağlanması düşünülmüş, II. Selim zamanında harekete de geçilmişti. Aynı devlet adamları döneminde açık denizlere ticaret yollarına çıkmak, dünya Müslümanlarına yardıma gidebilmek için 1568'de Süveyş'e kanal açılması fikri devlete mal olmuştu.
Cihan Devleti olmaktan düşünce o projeler, sömürgecilere kaldı.
Hâdisenin günümüzde de seyri vardır:
28 Şubat iktidarlarında jetlerimiz İsrail'de onarılıyor, heronlar alınıyor, güya stratejik ortaklıklar yaşanıyordu. Onlarla beraber bir plan daha vardı. İsrail, Manavgat Suyu'nun borularla kendilerine nakledilmesini arzu etmiş, bunun üzerine müzakereler de başlamış, 2001'de 57. Ecevit Hükümeti zamanında neredeyse imza safhasına gelinmişti. AK Parti iktidarıyla bu mesele kaldı. Daha sonra aynı suya Libya talip oldu; fakat oraya gelen bir sun'i baharla iş gerçekleşmedi.
Kıbrıs'a su projemiz, 2007'de Düzce'den başlayarak 170 km boyunca Boğaziçi'nin altından borularla Melen Suyu'nun İstanbul'a taşınmasından sonraki eski tarihli ikinci eserdir. Bu da Kanunî'nin Padişahlığında Mimar Sinan bin Abdülmennan'ın çalışmasıyla Sapanca'dan İstanbul'a su nakli düşüncesinin hayat bulmasıdır.
Evet; görüldüğü gibi:
Türkiye, enerji satış havzasıdır.
Subaşı devlet, havzasıdır.
Petrol pazarlanma limanıdır.
Bu yüzden bize rahat vermezler.
"Kuvvetli ve Kudretli Büyük Türkiye!" olmaktan başka yolumuz yoktur!